Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin bugüne kadar yerinden oynaması gereken büyük taşları yerinden oynattığı âşikâr… Müfredatın lehinde veya aleyhinde pek çok görüş bildirildi ve yorum yapıldı. Yeterli mi? Elbette hayır… Fakat müfredatın tartışılmaya açılması ve pek çok yorumun yapılması bile maarifimizin geleceği adına tüm kesimlerde hâlâ büyük umut beslendiğini bize açıkça gösteriyor. Elbette yıllardan beri belki istenmeyerek âtıl bırakılmış bir alandan böyle bir çıkışın gerçekleşmesi müşterek bir aklın ortaya çıkması adına oldukça ümit verici! Anlaşılan, her şeyden kıymetlisi gönül birliğinin tesisi ise maarifte şimdilik mümkün gözükmüyor…
Müfredat konusunda birkaç hususu dile getirmekte büyük fayda görüyorum. Bunlarda ilki, tıpkı seçim öncesinde seçmen listelerinin askıya çıkarılması gibi Türkiye Yüzyılı’nı inşa etmek gibi büyük bir iddiası olan müfredatın da bir haftalık süreyle tartışılmaya açılması kanaatimce yeterli değil. Müfredatın taraflı veya tarafsız tüm sivil toplum kuruluşlarının katılımının sağlandığı daha uzun soluklu süreçte değerlendirilmesi ve tartışılması çok daha elzem duruyor. Özellikle bizzat sahada bulunan bu işin aktörleri öğretmenlerin en başta sürece dâhil edilmesi bu işin vazgeçilmezidir. Zira pek çok öğretmenden müfredatın bazı kısımlarının sahada doğrudan uygulanabilirliği hususunda olumsuz değerlendirmeler okuyoruz. Yeni kavramlarla yüklü müfredatın kısa sürede anlaşılmasının zor olduğu dile getiriliyor. Dolayısıyla daha anlaşılır ve şeffaf; asıl en önemlisi de sahanın mevcut koşullarıyla uyumlu bir müfredat dilinin kurulması öncelikli hedef gibi duruyor. Bunun metinden ziyade taraflı veya tarafsız müşterek bir akıl teâtîsi ile kurulmasının gerekliliği görülüyor.
Bu bağlamda öne çıkan ikinci en değerli husus, müfredatı hazırlayan akademik komitenin mechûliyeti ise en azından müfredatın sürdürülebilirliği bakımdan kanaatimce büyük bir sorun teşkil ediyor. Maarif gibi hayatî bir meselede iddia sahiplerinin iddialarını toplum karşısında temellendirmeleri beklenir en azından. Sayın bakanın tek başına müfredatı savunması belki etik görülmeyebilir. Yoksa, bazı hocalarımızın şikâyet ettikleri gibi holistik bir yaklaşım devreye girer ki bu en basit ifadeyle “Kendin çal, kendin oyna” şeklinde bir anlayışa da sebebiyet verebilir.
Efendim, cedid uygulamalar, elbette yeni ve kullanılmamış esaslar gerektirir. Fakat söz konusu uygulama alanı maarif olunca bunun hakîkî bir zeminde toplum gerçeklerine ve dahası da dünya ölçeklerine uygun bir şekilde müşterek bir akılla inşası elzemdir. Ayrıca “bilgi”den ziyade “beceri” odaklı bir maarif kurgusunun gerekliliği hem ülke hem de dünya gerçekleriyle daha fazla örtüşmektedir.
Ne diyelim…
Mevlâ, görelim neyler; neylerse güzel eyler.
Letafet ve muhabbetle kalınız efendim…