eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
9°C
Ankara
9°C
Açık
Pazartesi Az Bulutlu
9°C
Salı Hafif Yağmurlu
7°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
8°C
Perşembe Çok Bulutlu
10°C

Doç. Dr. Erhan ÇAPRAZ

1979’da Kayseri’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu ilde tamamladı. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi (2001). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Türk Halk Edebiyatı” alanında “Fahri Bilge Defterlerindeki Kayseri ve Yöresi Halk Şairleri (İnceleme-Metin)” adlı teziyle yüksek lisans programını (2005); “Sosyo-Kültürel Bağlamda Kayserili Rûzî (İnceleme-Tenkitli Metin)” adlı teziyle de doktorasını tamamladı (2015). Bartın Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı (2014). Daha sonra Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü’ne atandı (2016). Bir süre Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görev yaptı (2019-2021). 6 Ağustos 2021’den beri atandığı Bolu Abant İzzet Baysal Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görevine devam etmektedir. Eserleri: Fahri Bilge Defterleri/Kayseri ve Yöresi Halk Şairleri (2014), Kayseri Türküleri ve Oyun Havaları (Erol Aksoy ile, 2019), Âşık Rûzî ve Şiiri (2020), Karacaoğlan (2020), Pir Sultan Abdal (2021), Bedriddin ile Zöhra Hikâyesi (2021).

    Maarifte müfredât demişken…

    Malûm olduğu üzere müfredât, “tek, yalnız” mânâsına gelen Arapça “müfred” kelimesine çoğul eki -ât eklenmesiyle oluşmuştur. Kubbealtı Lugatı’na baktığımızda ise ilk olarak “basit şeyler, mürekkep olmayan şeyler” mânâsına gelir. Ergun Göze’nin de belirttiği üzere “Talebe hocasından ders alır (…) Önce harfler, sonra müfredât, daha sonra da mürekkebât öğrenilir.” Dolayısıyla müfredâtın öğrenim süreci içerisindeki konumu açıkça bellidir. Yani talebenin harfleri öğrenmesinden sonra başlar ve eğitim-öğretimde arzu edilen kavram veya maddelerin terkip edilmesine geçilirken de devreye sokulur.  Kısacası müfredâtın okul öncesi eğitim-öğretimden başlayarak talebenin üniversiteye kadar uzanan sürecini tam bir bütünlük içerisinde kapsamlıca hazırlanması doğası gereğidir. Sadece belli kademelerle sınırlı kalan veya yukarı kademeden aşağı kademelere doğru yapılacak bir müfredâtın ise başarılı olması son tahlilde zordur. Şayet bu yapılamayacaksa en azından şu ana kadarki denenmiş en etkili müfredât üzerinde yapılacak büyük dokunuşlarla da kanaatimizce durum büyük ölçüde kotarılabilir. Yeter ki bunun başarılabileceğine dair muktedirlerde tam bir samimiyet ve teslimiyet olsun!

    Bütünü bilmeden veya görmeden bir şeyin ayrıntılarını ve maddelerini de tam mânâsıyla bilmemiz maalesef mümkün değildir. Eskiden satın alınan şeylerin yazıldığı “müfredât defterleri” varmış. Yani müfredât, her şeyin tafsilâtıyla yazıldığı tıpkı bir karne imiş aynı zamanda. Dolayısıyla bu sayede her şeyi müfredâtıyla anlatmak mümkün olurmuş. Şimdi biz eğitimciler olarak burada asıl ehemmiyet ile üzerinde durmamız gereken husus şudur: Bu müfredâtı neyi elde etmek için belirledik ve niçin uygulayacağız? Yani bunun öncekilerden farkı ne? Peki, müfredâtın asıl icrâcılarından âzamî ölçüde faydalandık mı? Bu müfredât bize çağın ve önemlisi de ülkenin gerçeklerine dönük uygun bir içerik ve birleşik sunuyor mu? Hiç şüphesiz, bu soruları daha da uzatmak mümkün. Fakat her halde en kıymetlisi, reel politik uygulamaların da ötesine geçebilen asırları şâmil bir müfredât üretebilecek miyiz, yoksa üretemeyecek miyiz? Bence en önemli soru/nu/muz bu olmalı. Yoksa günübirlik müdahelelerle âdeta bir yapboz tahtasına dönüşecek müfredâttan beklenen fayda asla elde edilemeyecektir! Zaten bu, tecrübeyle de sâbittir.

    Aslında müfredâtın en kıymetli tarafı ise uygulanmasında gösterilecek kararlılıktır. Daha işin en başında müfredâta dönük sizin göstereceğiniz ufacık bir şüphe dahi müfredâtınızı kesinlikle akâmete uğratır. Dolayısıyla müfredâttan da önce asıl buna karar vermemiz gerekir efendim…

    Efendim ey meded!

    Ârifî’m soylamış, görelim cânım ne soylamış:

    müfredâtla çıkın yola

    akıl sorun sağa sola

    menzil uzak verin mola

    ârifî’yem bu tek arzum…

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.