Bismillah… Ve “yer sallandı”… İnsan da “buna ne oluyor? “ dedi. Azim olan Allah doğru söyledi. Dünyadaki bu sarsıntı kıyamette yaşanacakların öncüsü müydü? Yoksa son saatteki artçılar daha mı şiddetli… Ayet ayet okuduklarımız zihnimizde yol alırken, İlahî her satır kulluğumuza dair tedbir ve tevekkülümüzü artırmalıyken; savrulmuş muyduk?.. Sahi neydi okumak?.. Deprem nasıl okunmalı?..
Her felaketin kulağımıza fısıldadığı “ölüm gerçeğini” yok saymadan alınacak “tedbirler” ile… İlahî iradeyi yok sayıp ölümden kaçmadan – zira “kendinden kaçıp durduğumuz ölüm” elbet gelip bize çatacaktır – , insan hayatının mukaddesliğini gözeten islam medeniyetini ruhunda barındıran inşalarla…
Aktif bir “tevekkül” ile… Gökyüzünde akşama dek kanat çırpan kuşların tevekkülü ile… Durmadan dinlenmeden, görevlerini tam olarak yapmanın verdiği huzur ile erişilmiş bir tevekkül… Dosdoğru insanların yaptığı muhkem binalarda, Yaratana karşı acziyetin farkındalığının taşındığı, kulluk bilincinin kuşanıldığı, İlahî iradeye râm olunmuş bir tevekkül ile…
Kevnî ayetlere ibret gözüyle iman ederken, nebevî tembihlere kulak verilmiş bir “tefekkür” ile… Kur’anî tefekkür, muhataplarını “akletmeye ve düşünmeye” davet ederek bu eylemi bir ibadete dönüştürür. Tefekkürü sağlam olanın itikadî alt yapısı da sağlam olacaktır. Bu muhkemlik, dünyaya dair sınavlarda savrulmamaya karşı bir emniyet kemeri vazifesi görerek kulu Rabbine yaklaştıracaktır. Zira tefekkürle elde edilmiş bir muhasebe, kulu istiğna ve kibirden alıkoyacak, İlahî kudrete itaati artıracaktır.
Derunî bir muhasebe ile… “Binasını takva ve Allah rızası için kuranlardan mı olduk yoksa çökmeye yüz tutmuş bir yerin kenarına mı kurulduk? “ Bu ilahî muhasebe, günün sonunda bizi kendimize getirecek, yapılan yanlışlardan vakitlice dönmek adına birer can simidi olacaktır. Tabi su yükselmediyse!…
Ayşe Seyithanoğlu