Bu yazımı bir bayram günü yazıyorum.
Eş dost gezerken kalabalık ortamlara giriyorum… Ne de olsa dayı çocukları, amca çocukları, teyze, hala çocukları ve de bu çocukların çocukları evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış durumda. Özellikle bu son gruba dikkat ediyorum, bunlar ya bebek, ya birkaç yaşında çocuk, ya ilkokul ya da ortaokul düzeyinde. Biz erişkinler koltuklara oturmuş sohbet ederken onlar ya halının üzerinde kaynaşıyorlar ya da bir kenara toplanıp konuşuyor veya birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar. Ara sıra da bizimle muhatap oluyorlar. Kiminin oyuncağı, kiminin okulu, karnesi, kiminin telefonundaki oyunu üzerine bir konu açılıyor ve konuşuyoruz. Kimi çok çekingen, zorla konuşturuyoruz, hatta bazıları hiç yaklaşmıyor bile. Kimisi sordukça kısa cevaplar veriyor, ilgi alanını hiç kesintiye uğratmadan devam ediyor. Kimisiyle güzel güzel konuşuyorsunuz, kimisi ise ters; her sorulana aksi ve küfürlü cevaplar alıyorsunuz. Sonra dönüp anne ve babalarına bakıyorum, hani tanımıyor olsam ve ‘çocukları anne-babalarıyla eşleştir’ deseniz inanın büyük ihtimalle bunda başarılı olurum. Zira çocuklar belli yaşlarda gerçekten anne-babalarını çok fazla yansıtıyorlar.
Bu tespiti yapmakla Amerika’yı keşfetmedim, hepiniz biliyorsunuz zaten. Asıl gelmek istediğim konu şu…
O kalabalık ortamda oturmuş konuşurken muhatabınız kibar, efendi, saygılı bir çocuksa annesi, babası bu çocuklarının konuşma ve davranışlarından ne kadar mutlu oluyorlar. Buna karşın arada bir kaba, uyumsuz ve ters bir çocuk çıkıyor karşımıza demiştim. Hiçbir şekilde irtibat kuramıyorsunuz bu tiplerle. Bir de daha ilerisi var, üzerine biraz fazla gidecek olursanız ağza alınmayacak küfürlerle karşılaşıyorsunuz. Tamam, böyle durumlarda kızan, yaptığının kötü olduğunu söyleyen anne-babalar var, ama hiç üzerine alınmayanlar da var. Hatta daha da kötüsü çocuğunun o çirkin halleriyle mutlu olan, çocuklarını takdir eden anne-babalar bile var.
Bir çocuğun davranışları üzerinde arkadaşlarının, öğretmenlerinin, televizyonların, cep telefonlarının, anne-baba dışında diğer akrabalarının etkisi vardır, ama özellikle küçük yaşlarda en çok etki anne-babaya aittir. Bu yüzden şahsen ben bir çocukla muhatap olur ve güzel bir tepki alırsam bunu anne-babasının tepkisi olarak değerlendiririm. Tam tersine bir çocuk bana küfrediyorsa o küfrü aslında anne-babası etmiştir diye düşünürüm.
Bu dediklerimi kendi çocuklarımda da yaşadım zaten. Onlar çevreye güzel davrandıklarında ne güzel örnek olmuşuz diye mutlu olurdum, kötü davrandıklarında hemen kendimizi teraziye koyar ve nerede yanlış yaptık diye üzülürdüm.
Hani kalabalık ortamlara giriyorum demiştim ya, işte o ortamlarda da bazen bu konu açılır. Çocukların davranışları üzerine konuşuruz. Kimisi hatasını kabullenir, nasihatı ama alır, ama almaz… Kimisi hiç üzerine alınmaz, ‘ama dayı, ne yapsak olmuyor’, ‘ama amca, bu işler senin dediğin gibi olmuyor’ gibi cevaplarla seni susturur.
Keşke biraz geleceği tahmin edebilsek ve ona göre hareket edebilsek. Çocuklarımızı iyi eğitip iyi yetiştirdiğimiz zaman çevreden gelecek olan övgüleri duyup onurlanarak göğsümüzün kabardığını hayal edebilsek. Veya bunun tam tersine onları iyi eğitemediğimizi, yüksek yüksek okullarda okutmuş olsak bile kaba, ahlaksız, haddini bilmez birileri olarak topluma sunduğumuzu, onların topluma faydalı olmadıklarını, faydalı olsalar bile insanlara zulüm ettiklerini ve çok sayıda kişinin ‘seni yetiştiren ana babanın…’ diye söze başladıklarını hayal etsek…
Zaman durmuyor, öyle ya da böyle geçip gidiyor. Artık çocuklarına fazla müdahale etmeden bu süreci geçirenler en iyi anne-babalar olmaya başladı. O anne-baba hele bir de okutup meslek sahibi yaptıysa çocuklarını, değme keyfine. Bazı anne-babaların ‘daha ne yapayım?’ dediklerini bile duyuyorum.
Dünyaya şöyle bir bakıyorum… Bir insan olarak doğuyor, büyüyor, okullarda okuyorum, meslek sahibi oluyor, evleniyor, çoluk çocuğa karışıyor ve yaşayıp gidiyorum. Bu süreci daha sonra çoluk çocuğum yaşamaya başlıyor. Ben bunu yapıyorum da başkaları farklı bir şeyler mi yapıyor! Avrupalısı, Asyalısı, Amerikalısı da böyle yaşamıyor mu?.. Hepimiz aynı şekilde yaşıyorsak bizi biz kılan, bir Türk, bir Müslüman kılan özellik nedir o zaman?
İşte anne-babalardan bu sorunun cevabına göre hareket etmelerini bekliyorum. Yetiştirdikleri kaba çocuklardan, ağzı küfürlü çocuklardan bahsettim; eğer o anne-babalar bu toplumu yeryüzünde asil bir millet yapan değerlerini bilselerdi ve o değerleri koruyacak şekilde kendilerine bir hayat tarzı belirlemiş olsalardı kötü özelliklerinden dolayı çocuklarına bakıp utanmak yerine meydana gelmesine vesile oldukları yüksek meziyetli bir nesli önlerinde görüp başları dik gezerlerdi aramızda…