Kuşkusuz eğitim, ülkenin insanına ve toplumuna kişilik kazandırır. Varoluşun manasını irdeler, kişiyi yüce değerlere bağlar, ideal verir, bir düşünme biçimi aşılar. Bunu elbette bilgiyle (öğretimle) yapar. Bu bakımdan bilgi, bir araçtır. Eğer bu araç bizi hedefimize götürüyorsa anlamlıdır, faydalıdır ve değerlidir; amacımıza götürmüyorsa ya faydasızdır yahut zararlıdır. Bilginin ve eğitimin amacını yoldan çıkaran saik, bunların, dünyevi bir alana hapsedilmesidir. Bugün bilgi, dünyevi olarak işe yarayıp yaramadığına göre değerlendiriliyor. Bu nedenle hem eğitimin hem de bilginin ulvi bir değeri kalmamıştır.
Avrupalıların kurduğu ekonomi dünyasında bilginin ve eğitimin değeri, pragmatizmle ölçülüyor. Müfredatın yahut okulların iyi ya da kötü olması, öğrencinin hayatında kullanacağı bilgiyi verip vermedikleriyle ilgili hale getirilmiştir. Bu nedenle eğitim, tümüyle, ekonominin baskısı altına girmiştir. Bu iklimde meslek liseleri başta olmak üzere hemen tüm okullar fabrikaya dönüştürülmüştür. Böylelikle okul para kazanma yeri, öğrenciler işçi, öğretmen usta, müdür ustabaşı oldu. Kısaca eğitimde para hem amaç hem de araç durumuna geldi. Oysa okulların esas fonksiyonu varoluşun anlamını verebilmektir.
Paranın eğitimde ödül, pekiştireç ve motivasyon aracı olarak kullanılması öteden beri gelen bir gelenek değil, son yılların âdetidir. Paranın belirleyici olduğu eğitim yapılanması -mesela okul öncesi eğitime katılımı artırmak için öğrencilere bedava yemek verilmesi, ders kitaplarının ve yardımcı kitapların ücretsiz verilmesi, mesleki eğitim merkezlerinde öğrencilere belli miktarda para verilmesi- kapitalist insan yetiştirmekten başka bir işe yaramıyor oysa. Son zamanlarda gençler için tek ölçütün para haline gelmesinin ve öğrencilerin parayı tek amaç edinmelerinin altında bu tür eğitim politikaları bulunmaktadır.
Oysa eğitimi parayla eşitlememek gerek. Motivasyon aracı haline getirmemek gerek parayı. Çünkü paranın birlikte yaşamayacağı tek şey idealizmdir. Buna karşın eğitimin varlık nedeni idealizmdir. Paranın olduğu yerde idealizm yaşayamayaz; idealizmin olduğu yerde para egemen olamaz. Ahlakı da benzer şekilde düşünebiliriz. Ahlakın oluşmadığı kişiliklerde, para, öldürücü bir misyon yüklenir. Öte yandan paranın azlığı da ahlakın çürümesi için önemli bir rol oynar. İnsanı paranın şerrinden koruyan şey, ahlakın da varlığını borçlu olduğu idealizmdir. İnsanın bir ideali, bir davası olmalıdır. İşte eğitim bunun için vardır. Öğretimse bu ideali, yani ahlakı koruyacak, geliştirecek bilgiyi vermekle yükümlüdür. İdealsiz, davasız ve ahlaksız hayat sefil; bilgisiz ve parasız hayat köle yapar insanı. Sefil ve köle olmamak için bir denge içinde yaşamayı önermeli, amaçlamalı ve sunmalıyız. Bunun yolu önce idealizm ve ahlakın inşa edilmesi, ardından başarı, bilgi, kazanmanın hedeflenmesidir. Bizim eğitim sistemimiz sadece bilgiye, başarıya ve kazanmaya odaklandığından para merkezli bir insan yetiştirmektedir. Bu nedenle gençler başta olmak üzere çoğunluk, para kazanmayı hayatının merkezi yapmakta; bu parayı elde edebilmek için her türlü fırsatı değerlendirmeyi mubah saymaktadır. Bu hal, hayatın anlamını yitirmesine, insanın esfeli safîline sürüklenmesine yol açmaktadır.
Bugün eğitim sistemimiz tümüyle idealden arındırılmış vaziyette. Bu nedenle okullarımız kapitalizmi her gün yeniden doğuruyor. Gelecek gençlerin omuzunda diye diye gelecek odaklı insan yetiştiriyoruz; geleceği de parayla eşitlediğimizden, genç gelecekte sadece parayı görüyor. Ne gelecek sadece gençlerin omzunda ne de gelecek salt odaklanacak yerdir. İnsan gününden sorumludur ve günü değerli kılacak olan yegâne şey ödev ahlakıdır. Ödev ahlakı ise ancak idealle edinilecek bir haslettir. Son zamanlarda bu hasleti ifsat eden ise para düşkünlüğüdür.