Nasrettin Hoca bir gün eşekten düşer. Hocanın başına insanlar toplanırlar ve “Bir doktor çağıralım mı, Hoca?” derler. Hoca ise “Yok yok, benim halimden doktor değil, eşekten düşen anlar.” diye cevap verir.
Fıkra bu…
Şiirlerin, edebi eserlerin şerhe ihtiyaç duyduğu gibi fıkraları da şerh etmek ve öyle anlamak gerekir.
Bu fıkrayı halkımız çok iyi şerh ediyor ve anlıyor!..
Hoca ne demek istemiş yani?..
İki komşu kadın camdan cama konuşuyorlar. Biri ötekine diyor ki:
“İki gündür boğazım çok ağrıyor; ateşler içinde kıvranıyorum.”
Diğeri cevap veriyor:
“Deme kız! Ben de geçen hafta çok rahatsızdım. Baktım rafta bir antibiyotik var; kullandım. Bir şeyim kalmadı. Adı neydi?.. Hatırlayamadım. Bekle, sana kutusunu getireyim. Sen de iç, birkaç saatte turp gibi olursun.”
Başka bir ikili iş yerinde konuşuyorlar:
“Hafta sonunu nasıl geçirdim, bir ben bilirim bir de Allah.”
“Hayrola?”
“Cır cır olmuşum, dakka başı tuvalete koşturdum.”
“Beni niye aramadın? Bizimki de geçen ay öyle oldu. Yakındaki bir sağlık merkezine gittik. Bir serum taktırdık. Bir şeyi kalmadı. Sen de bir serum taktırsan bir şeyin kalmazdı.”
Yine başka bir ikili.
“Aylardır dizlerim ağrıyordu. Doktora gittim, kortizon verdi. 3 ay kullanacakmışım. 3 gündür kullanıyorum, Allah’a şükür çok iyiyim.”
“Arkadaşım, şikayetin geçtiyse hemen kes. Bir arkadaşımın annesine de kortizon vermiş doktor, kadıncağız sonra kör olmuş. Aman aman!..”
Biri diğerine dert yanıyor:
“Kaç haftadır hastaneye taşınıyoruz, şu kan şekerimi bir düşüremediler.”
“Benim ne yaşadığımı bilmiyorsun herhalde. Ben de hastanelere çok gidip geldim, sonunda çareyi aktarda buldum. Elimde bir karışım var, her derde deva. Dur sana da tarifini vereyim.”
Şimdi fıkraya bazı parantezler ekleyelim:
Nasrettin Hoca bir gün eşekten düşer. (Canı çok yanmaktadır. Uğraşsa da bir türlü ayağa kalkamamaktadır.) Hocanın başına insanlar toplanırlar ve “Bir doktor çağıralım mı, Hoca?” derler. (Ama Hoca zaten sık sık eşek düştüğü için doktorluk bir durumu olmadığını bilmektedir ve başına toplananlardan beklediği şey kendisine ayağa kalkabilmek için yardım etmeleridir. Kalabalıktaki herkesten ayrı bir ses çıkmakta, kimse Hoca’ya yardıma yaklaşmamaktadır.) Hoca ise “Yok yok, benim halimden doktor değil, eşekten düşen anlar.” diye cevap verir.
Toplumumuzda maalesef hâlden anlamakla dertten anlamak birbirine karıştırılmaktadır.
Hoca, tıbbi yardım istemiyor, ama hâlinin anlaşılarak kendisine yardım edilmesini istiyor.
Hâlden anlamakla dertten anlamak birbiriyle karıştırılırsa sonuçları çok can sıkıcı olabilir. Hâlden anlamak herkesin işidir, ama dertten anlamak doktorun işidir.
Hâlden anlaması gerekenler dertten anlamış gibi davranmaya çalışırlarsa bir hasta bel ağrısı için aldığı önerilerden dolayı böbreğini kaybedebilir. Ayağındaki bir yara için bacağından olabilir. Göğsündeki ağrı nedeniyle kalp krizi geçirebilir. Gözündeki tedavi edilebilir basit bir sorun nedeniyle kör kalabilir. Cildindeki bir leke nedeniyle hayatını kaybedebilir…
Ne demişler, “yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder!”
Acı çeken, ızdırap içinde olan yakınlarınıza, eş ve dostunuza şefkat kanatlarınızı uzatın; onların duygularını anladığınızı, paylaştığınızı bir şekilde hissettirin; hissettirin ki acıları azalsın. Ama ehil olmadığınız bir konuda önerilerde bulunarak acılarına acı, ızdıraplarına ızdırap katmayın!