4 Eylül 1947’de Ankara’nın Kalecik ilçesinde dünyaya geldi. Babası Terzi Sait Doğan, annesi Safiye Doğan’dır. Dokuz yaşlarında yani 1956 senesinde Kalecik’ten Ankara’ya göç ettiler. Annesi Safiye Doğan 1980 yılında, babası Sait Doğan ise 1987 yılında rahmetli oldu.
İsminin önünde var olan D’yi, diğer Mehmet Doğan’lardan ayırmak için kendisine Nurettin Topçu armağan etti. Böylece ismi D. Mehmet Doğan oldu.
Ankara’da, Ulus İlkokulunu ve Cebeci Ortaokulunu bitirdi. Daha sonra lise öğrenimini Ankara Gazi Lisesinde 1968 yılında tamamladı. Aynı sene, 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine kaydoldu. 1972 yılında SBF, Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon bölümünden mezun oldu. Mezuniyetini müteakip Türk Tarih Kurumu Yeni Türkiye Araştırma Merkezinde iki yıl süre ile 1972-1974 yılları arasında arşiv dökümantalisti olarak çalıştı. Askerliğini 1974-1975 yılları arasında İzmir Ulaştırma Okulu ve İstanbul Kartal Maltepe Terminal Birliğinde teğmen olarak yaptı. 1975 – 1978 yılları arasında İstanbul Dergah Yayınlarında yayın yönetmeni, Şaban Karataş’ın genel müdürlüğü döneminde 1977-1978 yıllarında TRT Genel Müdür Danışmanı olarak çalıştı. 1978 yılında bir gurup arkadaşıyla birlikte Türkiye Yazarlar Birliğini kurdu. 26 Nisan 1979 tarihinde yapılan ilk genel kurulda Genel Başkan oldu.
Kuruluşundan 1996 yılına kadar kesintisiz 18 yıl süre ile Türkiye Yazarlar Birliğinin Genel Başkanlığını yürüttü.
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nın kuruluşuna öncülük etti.(1984) Tunuslu yazar, fikir ve kanaat önderi Raşit Gannuşi’ye ülkesinde verilen ağır cezaları protesto maksadıyla Ankara’daki Tunus Elçiliği önüne siyah çelenk koydu. Bu sivil protesto eylemi için iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı ve DGM’de yargılandı. Ve sonra beraat etti.(1987)
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfınının kuruluşuna öncülük etti. (1991) Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinde yazarlık dersleri verdi. (1991-1993) Türkçe Uluslararası Şölenlerini başlattı. (1992)
Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın kurucuları arasında bulundu.(1994) Türkiye Yazarlar Birliğinin Genel Başkanlığından ayrıldıktan sonra şeref başkanı oldu.
1994-1996 yılları arasında Birlik Medya A.Ş.’nin Genel Müdürlüğünü yaptı.
1996 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye Radyo Televizyon Üst Kurulu Üyeliğine seçildi. Bu görevi 2005 yılına kadar yaptı. TYB bünyesinde Mehmet Akif Araştırmaları Merkezinin kuruluşuna öncülük etti.(2006)
Ortaokulda Türkçe öğretmeni bir gün sınıfta öğrencilerden, oturduğu semti anlatan bir kompozisyon yazmalarını ister. Sonrası bir büyük yazarın şimdiye dek uzanan yazma hikâyesinin başlangıcı mahiyetinde gelişir.
D. Mehmet Doğan, sonrasında adres gösterdiği semti anlatan bir kompozisyon yazar. Hocası yazdığı kompozisyonu çok beğenir. O kompozisyon bugünkü yazar Doğan’ı işte o zamandan ateşler. Akabinde okuma ve anlama alanlarının genişlemesiyle birlikte, yazma alanları da genişlemeye başlar. Bu durum D. Mehmet Doğan’ın yazı hayatı için bir doğuş, yazıya ilham veren bir ‘başlangıç’ olur.
Türkiye Yazarlar Birliğinin kuruluş ruhu Türkiye’nin kuruluş ruhu üzerine kurulmuştur. İlham kaynakları, Türkiye’nin manevî ve kültürel değerlerine hayat veren ana kültür ve kimlik pınarlarından beslenen bir temele dayanmaktadır. İşte bu temellere dayalı üst çatı değerlerinin birincisi Millî Marşımız İstiklâl Marşı’nın şairi, mütefekkir ve aksiyon adamı, medeniyet davamızın yılmaz savunucusu Mehmet Akif Ersoy’dur. Akif’ten kalan en büyük miras ise ‘milletimindir’ diyerek safahata almadığı İstiklâl Marşı’dır. Sesi, sözü, mehabeti ve ihtiva ettiği pek büyük muhabbeti ile millî marşımız, milletimiz için bir milli mutabakat metnidir.
Edebiyatımızda bir ahlâk ve fazilet nümunesi, en zorlu zamanlarda bile tersinden esen rüzgârlara boyun bükmeyen, oluşturduğu fikir cephesini ve kanaatini tüm devirlerde muhafaza edebilen, iman abidesi ve millî heyecanımızın en has sesi olan bir şair. Hayatı ve şahsiyeti ile toplumun itimadına mazhar olmuş. Cemiyette sanat kudreti ve edebi/kimlik cephesiyle heyecan uyandıran bir isim haline gelmiş. Bütün bu nitelikleriyle Millî Mücadele’ye özel olarak davet edilmiş. Bu davete iştiyakla katılmış bir Millî şairdir, Akif. Bir varlık mücadelesinin en aslî unsuru haline gelmiştir.
Ezcümle… Büyük milletlerin ruhundaki sesleri duyuran büyük şairleri olurmuş. Akif, millet ruhunun sesini duyan ve bu çağa duyuran bu milletin büyük şairidir. Bu sedayı duyup, derinden bir kavrayışla bu çağa taşıyan isim ise bu çağda D. Mehmet Doğan olmuştur. Kendisi bu sesi taşıdığı gibi, Türkiye Yazarlar Birliğinin de, ana istinat temellerinden biri haline getirdi.
T. Yazarlar Birliği bu anlamda Mehmet Akif’i, Türkiye’nin abide bir şahsiyeti, millî varlığının teminatı, bir mutabakat ve çatı ismi olarak kabul etti. Benimsedi. T. Yazarlar Birliği, Akif ve İstiklâl Marşı’nı, kurucu/kuruluş değerleri arasına aldı. Akif’i millî bir şahsiyet olarak sahiplendi. Akif’in davasının, Büyük Türkiye’nin büyük davası olduğunu yaptığı muhtelif çalışmalarla ortaya koydu.
D. Mehmet Doğan, bu çatı değerimiz ve abide şahsiyet, Akif’in bayrağını taşımayı başkanlığının başlangıç tarihinden itibaren millî görev kabul etti. Akif’in davasını da dava edindi. 12 Mart İstiklâl Marşının kabulü gününün İstiklâl Marşı günü olarak kabul edilmesi yönündeki çabaları neticeye ulaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 4 Mayıs 2007 tarihinde 12 Mart gününü kanunla, ‘İstiklâl Marşı Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’ olarak kabul etti. Doğan, Safahat ve İstiklâl Marşı şairi Akif’in anılması, Millî Mücadele yıllarında İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Tacettin Dergahı’nın korunması için çalışmalar yaptı, çaba sarfetti.
D. Mehmet Doğan’ın düşünce dünyasının köklerini ve temel karakteristiğini, bir tefekkür adamı ve münevver cephesiyle Akif oluşturur. Meseleleri kavrayış şekli, medeniyet tasavvuru Akif’ten eserler ve izler taşır. Ancak Akif temelleri üzerine bina edilen fikir cephesi, bir çınar misali oldukça derin köklere uzanır. Yakın geçmiş münevverleri başta olmak üzere bütünüyle İslam medeniyetine kadar uzanan izler taşır. Edebî ve kültürel kimliğinin yanında, fikir ve ruh cephesi ile ağır basan bir lügat/sözlük yazarıdır kendisi. Bu nedenle oldukça zengin ve geniş bir kelime ve kavramlar dünyasına sahip bir isimdir. Bu zenginliğin izlerini, meseleleri kavrayış derinliği ve ele alış biçimlerinde de görmek mümkündür. Kelime ve kavram haritasındaki genişliğe dayalı düşünce dünyasına ilham oluşturan, ana temel ise büyük ölçüde ikinci meşrutiyete doğru Osmanlı medeniyet mafuzatının ve intelijansiyanın kaynaklık ettiği, Abdülhamit’in görüp, okuyarak iklimini besleyip, himaye ettiği, bir sembolizm olarak ikinci meşrutiyette Akif ile birlikte Sıratı Müstakîm/Sebilürreşad mecmuası etrafından bir hale oluşturan münevver zümreyi görebiliriz/gösterebiliriz.
D. Mehmet Doğan ve eserlerinde yer yer Kemal Tahir’in kelime ve kavramlar dünyasından izlere de rastlayabiliyoruz. Kimi zaman da Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın engin mahfuzatının eseri Türkçe’sinden de faydalandığını görebilmekteyiz. Türkçe’nin sırlarına doğru yaptığı tarih, kimlik ve kültür yüklü yolculuğunda ise, Banarlı’nın maziyi yad ederken kullandığı efsunlu dilin ve üslubun izlerini görmek mümkün. Bir kuşluk vaktinde Şar Dağlarından aşağıya kırka ‘’ bin’’ atlı yol alırken akıncıların nal seslerinden tedaî, ‘Şimale doğru asırlarca süren bir koşunun’ her daim fetih rüyası gören şairi Yahya Kemal’den, tahassür dolu seslenişlerde görmekteyiz D. Mehmet Doğan’ı. Zaman zaman da İşkodra yollarında Kastamonulu Hasan Rıza Paşa’nın şecaat dolu hikâyesini hüzün bulutlarına yükleyerek, yürek tellerini sızlatan, hasret/vuslat yazıları ile hatırlatmakta kendisini.
Özetle edebî ve kültürel yönleriyle büyük bir tarihî külliyatın günümüzdeki büyük ‘özeti’ diyebiliriz, Doğan için.
Yaşayan yazarlar içerisinde vokabüleri en yüksek yazarlardan biri durumundadır. Kitapları, eserleri, sohbet ve konferansları Türkçe’nin içinde sanat, estetik ve dil birikimine dair bütün zenginliklerinden, Türkçe nağmeleri taşır. Türkiye’nin ve Türkçe’nin en geniş kelime ve kavram kadrosuyla kitap yazabilen yazarlarından birisidir D. Mehmet Doğan.
D. Mehmet Doğan deyince bütün temsiliyeti ile bir ‘entellektüel öfke’ sahibi yazar diyerek çok özet bir tanımlama yapmak gerekiyor. Davası ve çabası; dil, kültür, medeniyet ve hatta siyaset alanlarını kapsayan büyük bir tarihi mirası, bugünün ilim ve idraki ile yoğurarak geleceğe taşımaktır. Kalemi ve zekâsı, entellektüel müktesebatının en önemli sermayesidir. Kıvrak zekâsı ve keskin kalemi ile kadim medeniyetin izini sürerken bir taraftan ortak dil inşa eder. Kalemiyle, hakikatin izinde kuvvetli bir medeniyet tasavvuru sergiler. Diğer yandan da geleceğe doğru emin adımlarla yürüyüş yolları açar.
Medeniyetimizin ruhu ve temel değerleri onun için ‘dokunulmazlık’ alanlarıdır. ‘’Giden şanlı akıncı’’ya hasret yüklüdür. Ancak şanlı maziden sonra gelen muhatara ve ardından tekemmülata giden yıllara hayıflanmaz. O bayrağı geleceğin burcuna dikmek üzere çaba halinde, fikirleri ve kalemi ile daimi bir süvaridir. Zaman zaman da bir serdengeçti. Yaşadıklarımızı bugünün hakikatleri ile anlamlandırma çabası ile yol alır yazı serüveni. Bugün; dünü anlamayan, hakikat davasını yanlış mahzenlerde arayan ve kimliğine bigâne kalanlara karşı entellektüel öfkesi harekete geçer. Tarihimizi, kimliğimizi, mefkûremizi bilmeyen, zamanımızı anlamlandıramayan, medeniyet davamızdan behredar olamayanlara karşı gösterdiği tehevvürü sarsıcıdır. ‘’Onbaşı olamayacakların…’’ diye başladığı cümlelerindeki ok gibi kelimeleri hedefin tam ortasına nişanlanmıştır. Bütün küpleri devirmeye, bütün konfor abidelerini bozmaya yeter. Korunaklı kaleler, kumdan kaleler haline gelir, değersizleşir onun hakikat müdafî kalemi karşısında.
Duruşu muhalif değildir. Hakikate muvafıktır. Davalı değil, davacıdır. Şekvacı değil, şahittir. Kaleminin ve davasının temelinde hakikatin ve hakkın davasını teslim etmek vardır. Medeniyetimizi anlama ve anlamlandırma çabasıyla yoğrulmuş taşıyıcılığına talip bir kalem emekçisi.
Usûlünde ve üslubunda, Akif’in yağız adlı süvari hallerini görürsünüz. Bazen şaha kalkan, çoğu zamanda doludizgin yola revan olmuş bir Akif’i her hali ile gözlemek mümkündür.
Veciz konuşması, hazır cevaplılığı ve daimi olarak tahkik metodunu kullanması, tek soruda ve tek cümlede meselenin usûlüne ve vusûlüne nüfuz eden tahlil eden tavrı Akif’in ruhunun, ondaki tecellileridir. Akif; onun davası olmaktan çıkmış, devası haline gelmiştir. Akif fikriyatının ve Akif külliyatının bu topraklardaki en büyük emektarıdır. Onuncusu yapılacak olan Mehmet Akif Bilgi Şöleni, bir sembolizmi idealleştirip şuur haline getiren Tacettin Dergahı üzerinden yürütülen Akif çalışmaları, fikir cephesi, şiirleri ve davası üzerine yazılmış Mehmet Akif kitapları bu çalışmaların belli başlılarını teşkil etmektedir.
Yarım asrı geçen kalem davasının ve fikir kavgasının temelinde Akif ve davası vardır. Kalemi, kelamı ve her hali; Akif’in davasını asırlar ötesine taşımak için seferberlik halindedir.
D. Mehmet Doğan, sahip olduğu genel, tarihi, edebi ve islamî kültürü, bu alanlara dair engin mahfuzatı, mukayeseli analitik bilgisi ile Ansiklopedik İslam Lügati/Ansiklopedik Türk Medeniyet Tarihi Lügati diyebileceğimiz nitelikte ihatalı bir yazardır. Aynı zamanda son yarım asır Türkiye’sinin; ilmi, kültürel ve siyasî hafızası durumundadır. Türkiye’nin son elli senesine ait yukarıdaki alanlara ait gelişmeler, taraflar, görüşler, isimler ve hadiselerin basamaklarını yansıtan resimler engin hafızasında kayıt halindedir. Bu sebeple yaşayan bir çınar, yaşayan bir tarihi şahsiyet durumundadır.
Bu arka plan ile ömrünü verdiği medeniyet davamızdaki eser sayısı kırk kadardır. Yurdun dört bir bucağında ve yurt dışında konferans, seminer, sohbet çalışmaları da her biri bir mektep mesabesinde fonksiyon icra etmektedir. Çalışmalarını başlıca üç alanda tasnif etmek mümkündür.
Birincisi yaşayan ve yaşatan en büyük mirasçısı olarak Akif ve onun mirası olan dünya görüşü ve eserleri üzerinden yürüttüğü, yazı, eser ve çalışmalar. Bu alana hayatın tümü demek de mümkündür. Akif’in bütün hayatımıza hitap eden medeniyet tasavvuru, ele aldığı meseleler, ortaya koyduğu düşünceler; D. Mehmet Doğan’ın dava, tefekkür ve yazı alanına girmektedir. İkincisi ise, ‘uçurumlar görmüş’ münevverlerince, dar ve zor geçitlerden geçirilerek bugünlere ulaştırılmış olan Medeniyet davamızın; Türkçe, dil, edebiyat ve kültür alanları başta olmak üzere geniş bir ilmî yelpaze; Doğan’ın davasını güttüğü sahayı teşkil etmektedir. Bu sahalarda; tespit, teşhis, inşa ve ihya çalışmalarını da içine alacak şekilde, imal-i fikir etmekte, yazılar yazmakta ve eserler vermektedir. Kırık yıllık bir çalışmanın mahsulü olan Türkçe dil hizmetlerinin yanında, fikir tefekkür tarafları ile nesillere miras olarak bıraktığı Doğan Büyük Sözlük, Türkçe çalışmalarının önemli bir unsuru durumundadır.
Doğan için üçüncü çalışma alan başlığı ise yaşanmış değil, yaşatılmış ve kurgulanmış hakikate aykırı, ilmî olmayan, tüm alanların temize çıkarılması hususundaki ‘davacı’lığıdır. Bazen yanından geçenlerin bile hışım ile tenkil edildiği pek çok hilaf-ı hakikat tarihî mesele, Doğan’ın kaleminin ana davalarından birini teşkil etmiştir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Doğan’ın son yüz elli seneyi içine alan bir ‘hakikatler’ davası vardır. Hak ve hakikati yerli yerine yerleştirerek medeniyet yolculuğumuzun önünü açmak, perspektif inşa etmek, vizyon oluşturmak en büyük davalarından birisidir.
Başlıca bu üç alandaki yarım asırdır seferberlik halindeki kaleminin tesirlerini tümüyle nesillere sinmiş olarak görebilmekteyiz.