Ezeli hikmet-umran ve terbiye bağlamında çerçevesini çizmeye çalıştığımız Töreli Eğitim Anlayışı, kendine özgü bir değerlendirme yaklaşımını da gerekli kılar. Bu yaklaşım Töreli Eğitimin temel ilkeleri uyarınca şekillenecektir. Bu süreçte özgün geleneksel mirasımızın ve insanlığın ortak geleneksel mirasının artık unutulmuş ya da silikleştirilmiş işaretleri yol gösterici olacaktır.
Bu yönde hemen iki örnek verebiliriz; “Gayret bizden başarı Allah’tandır” ve “Ameller niyete göredir” ifadelerinde yansıyan anlamlar şu güncel eğitim düzenimizde hiç hesaba katılmayacak şeylerdir. Çünkü muharref bir bireyciliğin, yıkıcı rekabet ve bireysel çaba ile yarışı kazanma hırsının şekillendirdiği eğitim anlayışlarımız zihnimizi, sınavlar, testler, alınan puanlar, sıralamalar gibi muhtelif ayartıcılarla doldurmuş bulunmaktadır. Sonuca odaklanmış bakışlarımız günümüz dünyasının güncel yaşam ölçütlerinin ötesinde bir şey görememektedir. Eğitim yolculuğunda hedefe varış herşeyden daha önemli hale gelmiştir. Ancak yolculuğun gayesi hedeflenen menzile ulaşabilmek olsa da yolculuğun başarısı istikamet üzere gidebilmek ve çaba göstermektir.
Eğitim sistemimizde başarının değerlendirilmesi hedefe ulaşma düzeyinin sayısallaştırılmasına dayalı bir şekilde yapılmaktadır. Oysa sayılar yolun kendisi hakkında hiçbir şey söyleyemez. Bir ders süreci sonunda öğrencinin o dersteki “kazanım”larını sayısallaştırarak ölçmek yerine o ders bir yol kabul edilirse başarının, bu dersin adam akıllı işlenebilmesi için uygun koşulların öğrenme ortamı, öğretici ve öğrenci açısından temin edilip edilmediğinin süreç boyunca değerlendirilmesi olarak kabul edilmesi gerekecektir. Bir müfettişin bir sınıfa girerek öğretmene ya da öğrencilere derste gelinen aşamayı sorması bu durumda anlamsız olacaktır. Yapılması gereken, merkezi idarenin, okulun, yönetimin, öğreticilerin, ailelerin bu dersin işlenebilmesi için gerekli koşulları oluşturup oluşturmadığının saptanması olmalıdır. Bunun için ise öğrenci ve öğreticinin nasıl bir seyr-ü sefer içinde olduğunun izlenmesi gerekecektir. Dolayısıyla bir sınıfa giren müfettişe önce öğretmen sormalıdır; eğitim-öğretim süreci için gerekli koşulların eğitim sistemi tarafından nasıl, ne şekilde ve ne düzeyde temin edilebildiği hakkında ne söyleyebileceğini. Yoldaki çabanın öğrencinin öğrenmesi bakımından değerlendirilmesi de süreç boyunca gösterilen çaba ile ilişkili bir şekilde öğrenmelerin öğrencide meydana getirdiği değişim ve farklılaşmanın bütüncül bir yapıda anlaşılabilmesini gerektirmelidir.
Hiç de tuhaf olmayan bir şekilde günümüz okul düzeninde sürecin en sonunda yer alan testler bütün süreci belirlemektedir. Testler sürecin sonunda gelerek sürecin başarısını ölçmemekte sürecin, bizatihi kendisine yani testlere uygun işleyip işlemediğini saptamaya çalışmaktadır. O nedenle mesela liselere giriş ya da üniversiteye giriş sınavlarında bazı öğrencilerin sıfır net yapmalarının heyecanla ve korkuyla ve istihza ile bir yaygaraya konu edilmesinin eğitimin doğası bakımından hiçbir anlamı yoktur. Bu durum bu puanları alamayanların testlerin öngördüğü sisteme uygun bir öğretim tecrübesi edinemediklerini gösterir sadece. Zaten sorun da bu öğretim tecrübesinin kendisindedir.
Töreli Eğitim Anlayışı’nın hakim olacağı sistemde testler bütünüyle ve mutlak manada yok hükmünde olacaktır. Çünkü testlerle ve özellikle merkezi testlerle şekillenen nicel performans ölçümüne dayalı günümüz ölçme ve değerlendirme uygulamaları çoktan başkalaşım geçirmiş ve nihayetinde bir karabasana dönüşmüştür. Bununla sınav stresi denilen şeyin kastedilmediğini söylemek gerek. Bu ölçme değerlendirme uygulaması eğitim-öğretimin başarısını ölçmemekte aksine eğitim-öğretim sürecini kendine uydurarak tahrif etmektedir.
Töreli Eğitim Anlayışı uyarınca çeşitlendirilmiş değerlendirme yöntemleri ile “süreç ve birikim odaklı genel bir değerlendirme” esas olmalıdır. Kazanım değil birikim ve bu birikimin bütüncül tezahürü önemlidir. Türkçe ya da edebiyat dersinde kazanımlar sınavlar ve testlerle ölçülebilir ancak bu ölçüm bize bu derslerin gerçek amaçları bağlamında hiçbir şey söylemez. Bu derslerdeki birikim, öğrencinin
konuşmasında, yazmasında, edebi tavrında kendini belli eder. Bunlar ise ancak yetkin öğreticilerin uzun vadeli gözlemleri ve etkileşim yoluyla anlaşılabilecektir.
Hasıl-ı kelam, bir öğrenme deneyimi hakkındaki değerlendirme “olduğunu söylemeyi” değil bizatihi “olmayı” esas almalıdır.