Yangın dağılmaya başladı. Mukaddes bir coğrafyada başlayıp diğer kutsal yerleri kavurarak devam ediyor. Her gün yeni bir yıkım her gün daha garip bir sessiz çığlıkla filler tepişiyor… Kim daha haklı ya da haklı kimse var mı bilmiyordu. İnsanı yaşatmayanın haklılığını ispatı ne kadar mümkün olabilirdi? Hangi mazlumun kanına girmek meşru...
Birazdan toplantı başlayacak. Büyük, anlı şanlı kimseler gelecek. İşte bak bak şuradan geliyor biri. Yaklaştı iyice, kralın en yakınlarından. Şöyle bir baktı, her şey yerli yerinde. Bu kez bir bahane bulamayacak gibi. Kahvaltı yapıp gelmiş olmalı, bu kadar suyu nasıl içecek yoksa. Benim gibi adı sanı belirsiz kimseler gibi değil....
Dr. Seda Artuç BEKTEŞ “Koça boynuzu yük değil oğlum” dedi. Yeter ki sağlık olsun, çoluk çocuk huzurla büyüsün. Baktığını göremeyen, gördüğünü dinlemeyen kişiden ne hayır gelir. Kader deyip geçersin, diyar diyar gezersin de derde çare bulamazsın. İnsanoğlu ya bu, mahana bulmaya; kalbi ziyan etmeye zoru var. Yoksa nasıl ömrünü heba...
Bu vücud nasıl toprak olacak? Bu bir soru değil sevme biçimi. İnsanın kendini sevmesi de olabilir bu, eşini sevmesi de. Böylesine eşsiz, kusursuz bir varlık toprağa gömülüp kaybolup gidecek.Bedenlerin dünyadan yada daha doğrusu hayattan silinmesi bir zihin boşluğu yaratır mı? Yaşanmışlıklar sonsuz bir döngü ile hatırlandıkça tekrar ediyor. Fakat yinede...
Babam benden ne isterdi? Bunu bilmiyorum. Şimdiye kadar bunu düşünmek bile aklıma gelmedi. Gelmiş olsaydı mutlaka sorardım. Bazen kaldığım odanın kapısını açar dik dik bakardı. Ne yaptığımı sorgulatırdı kendi içimde. Korkutur, tedirgin eder, sinirlendirirdi. Bunu neden yapardı, aklına ne gelir ne düşünürdü bilmek isterdim ama soramazdım. Çok sonraları ne oldu...
Evet bu eski nesil şerefli bir âlem açar Duyuşta ince zamanlardan inkıraza kadar Yahya Kemâl Yozgatlı Derelizade Hâfız Süleyman Turgut Efendi, eski mûsikîmizin çelebilerinden biridir ve Yozgat’ta hâfızlık geleneğinden yetişmiş meşhur bir mûsikîşinastır. Yozgat’ın kıymetlerinden olan Hâfız Süleyman Efendi, Yozgat’ın Yeni Cami Mahallesi’nde 1885’de dünyaya gelir. Babası...
Mustafa Özcan Tahir el Cezairi ile Sıddik Sa’di ortak vasıflar taşıyan iki Cezayirlidir. Birbirleri arasında yarım asırlık bir rötar vardır. Bunlardan ilki Tahir el Cezairi’dir. Babası veya ataları Fransız işgalinden sonra pılı pırtıyı toplayarak Şam’a göçmüşler. Burada gurebadan olmuşlardır. Tahir el Cezairi burada tahsil görmüş ve çeşitli çabalarıyla çığır açmıştır....
Kış etkisini kaybetmişti. Ağaçlar çiçek açmış çayır çimen yemyeşil bir bahar günüydü. İlkokul dördüncü sınıftayım. Heyecanlıydım. Erkenden uyanmanın mahmurluğuyla koşa koşa okuluma vardım. Öğretmenimiz bizi başka bir köye, geziye götürmek için program yapmıştı. Arkadaşlarımın hepsinin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. Nihayet köyün tek traktörü okulumuzun yanına yaklaştı. Bizleri götürmek için traktör hazırdı....
Ben küçük bir köyde, fakir bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Köyümüzün küçükte bir okulu vardı. Köyümüzün imkânları kısıtlı ve şehre uzaktı. Bu yüzden köyümüze öğretmenler gelmek istemez, gelen de uzun süre köyde kalmazdı. Üçüncü sınıfa başlayacağım yıl, genç bir öğretmen köyümüzde göreve başladı. Uzun boylu, hafif esmer, konuşmasıyla...
Bir İmam Hatiplinin Okul Günlüğü Şehrin en kenar mahallesinde yıkılacak endişesiyle terkedilmiş bir kamu binasının üç beş kuruş mesarifle tedrisata amadeleştirildiği bir okuldu burası. İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi. Tam yedi tane sınıf, bir müdür yardımcısı odası, bir metreye iki metre tamtakır bir kantin, bir öğretmenler odası ve mescitten ibaret...