Maya uygarlığı, Milattan Önce 1000’lerden itibaren tarih sahnesinde yerini almış, sonradan Amerika diye adlandırılan kıtanın orta bölgesinde yüksek bir seviyeye ulaşmış geleneksel uygarlıklardan biridir. Matematik, mühendislik ve astronomide önemli bir seviyeye ulaşan Maya uygarlığı kuraklık gibi çeşitli nedenlerle giderek zayıflamış, yaşadıkları yerleri ve inşa ettikleri önemli yapıları terk ederek göç etmişlerdir. Mayalardan kalanlar ise Batılıların coğrafî keşiflerinin ardından başlayan süreçte neredeyse bütünüyle yok edilmiştir. Bu yıkım ve tarihten silme sürecinin tipik örneklerinden biri bir piskopostur belki de. İspanyol sömürgeci Fransisken rahibi piskopos Diego de Landa, putperestlik olarak gördüğü her şeyi yok etme çabasıyla bulabildiği her Maya kitabını “şeytan işi” diyerek yakarken Mayaların çok cömert ve misafirperver insanlar olduğunu dile getirmeye de utanmamıştır.
Birkaç yüzyıl boyunca sömürgecilere direnemeyen Mayaların krallıkları, şehir devletleri yıkılmış, farklı devletcikler kurarak varlıklarını korumaya çalışmışlar ancak nihayetinde büyük ölçüde kendilerinden vazgeçerek dönüşmek zorunda kalmışlardır. Son Maya devletine ise 1900’lerin başında Meksika tarafından son verilmiştir. Mayaların, İnkaların ve Azteklerin yaşadığı bu zorunlu dönüşüm bizim de dahil olduğumuz dünyanın sonraki coğrafî keşifleri takip eden birkaç yüzyıl boyunca esasen eğitim yoluyla maruz bırakıldığımız bir dönüşümdür.
Sömürgeci Batılılar yok ettikleri koca bir medeniyetin arkeolojik kalıntılarını güya araştırmaktan ve tahrif ederek yorumlamaktan, bilgeliklerini magazinleştirerek alay etmekten de geri durmamıştır. Bunun en tipik örneklerinden biri de 2012 vakasıdır. Medya eliyle yürütülen güzel(!) bir eğitim kumpanyasıydı aslında 2012 olayı. Batılı bazı yazar, araştırmacı ve bilimcilere göre Maya takvimine bakılırsa dünyanın sonu yaklaşmıştı ve yapılan hesaplamalar Miladî 2012 yılına işaret ediyordu. Bu tarihte dünya yok olacaktı. New Age akımlarının uzantısı ve ürünü bir takım sahte ezoterizm grupları da uydurdukları “enerji” hikayeleriyle dünyanın bazı yörelerinin bu sondan kurtulacağını ilan etmişlerdi. Bu yerlerden biri de Şirince idi. Bu vesileyle çok sayıda turist ve kurtuluş arayıcısı bu güzel kasabaya akın etmişlerdi. Malum 2012’de bir “şey” olmadı. Daha doğrusu beklenildiği gibi bir şey olmadı. Burada sorun elbette Maya takviminde değildi. Maya takviminin nasıl okunup hesaplanacağı ve bunun 2012 ile ilişkisindeki hatalar bir kenara asıl sorun “dünyanın sonu” beklentisidir. Batılı insanın dünyanın sonundan ödü kopmaktadır.
Modern ilerlemeci fikrin inşa ettiği güncel hayatın zevkleri vazgeçilmez hedefler olarak bireylere benimsetilmiştir, bu yüzden bu zevklerin bitişine işaret eden bir yok oluştan daha korkunç bir şey yoktur “yeni insan” için. Bu da büyük ölçüde okullar ve medya eliyle yürütülen güncel eğitimin bir sonucudur. Bu eğitimin bir parçası da “2012” adlı bir filmdi. Filme bakılırsa 2012’de kıyamet kopuyordu ve Nuh’un Gemisi benzeri bir yolla, teknoloji marifetiyle ancak zenginler ya da güçlü ülkelerin elit tabakası kurtulabiliyordu. Atalarımızın neye nasıl ve neden inandığını ve bize ne anlatmak istediklerini anlamamakta, eğip bükerek tahrif etmekte ısrar ediyoruz. Oysa, bütün geleneksel uygarlıklarda olduğu gibi Maya bilgeliği de bize çok başka şeylerden çok farklı şekillerde bahsediyor. Buradaki eğitimden fersah fersah uzakta bir yerlerdeyiz artık. Mayaları unutmak ya da magazinleştirerek tahrif etmek bu uzaklığın eseri gibidir. Maya uygarlığının karmaşık matematik hesaplamalara ve astronomik olaylara bağlı takviminde esas olan güneş çağlarıdır. Dünyanın güneş etrafında ve kendi etrafında dönüşüyle bağlantılı hesaplamaları ve eksen hareketlerini yansıtan bu çağlar insanlığın yeryüzündeki serüveninin farklı aşamalarına işaret eder yoksa Batılıların zannettiği gibi bir fizikî toptan yokluğa değil. Her varlığın ruhu vardır ve ruh ölümsüzdür. Dönüşüm ve başkalaşım bu çağlar boyunca devam eder.
Maya uygarlığı deyince gözümüzün önüne hemen o zarif piramitler de gelmelidir. Eski Mısır’ın çölün içindeki gizem dolu ve ihtişamlı piramitlerinin yanında Maya piramitleri daha küçük ve sade olmakla birlikte kendilerine özgü zarif halleriyle ormanların içinden yükselen kutsal dağlar misali insanı çekerler hemen. Piramitlerin dünyanın hemen her yerinde farklı kültürlerdeki varlığı dikkat çekicidir. En eski zamanların insanlarının mağaraları ve oradaki resimleri bir tür eğitim ve inisiyasyon için kullandıkları gibi birbirlerinden çok farklı kıtalardaki uygarlıklar da piramitleri, ritüelleri için kullanmıştır. Ne Mısır’dakiler ne diğerleri sadece görkemli mezarlar olarak yapılmamıştır. Piramitlerin yapılışı, şekilleri, ölçüleri gibi bütün özellikleri sembolik bir dille bir şeyler anlatır insanlara. Bizatihî yapılarıyla ve aynı zamanda bir dağ misali kuvvetleriyle atalardan aktarılagelen kutsal bilgiyi koruyan merkezlerdir piramitler. Maya uygarlığında da piramitlerin benzer işlevleri olmuştur.
Maya piramitlerinin belki de en tipik olanı Chichén Itzá’daki “El Castillo” yani kale adı verilen piramittir. Chichén Itzá, 6.yy’da Yucatan yarım adasında kurulmuş bir Maya kentidir. Bu piramitte Tüylü Yılan’ın tezahür eder belirli vakitlerde. Piramitin dört yüzünde geniş basamaklar yer alır ve bunlar piramit tepesine kadar oldukça dik bir yol oluştururlar. Doksan bir basamak vardır her yüzünde piramitin ve en tepedeki tek basamakla birlikte toplam sayıları 365 eder yılı günlerini temsil etmek üzere. Bu yoldan din adamları ve hükümdarlar çıkabilir. Piramitin duvarının yapısı ve bu merdivenlerin basamaklarının şekli nedeniyle ekinoks zamanlarında belirli bir vakitte güneş ışıklarının piramite vurduğu esnada bir yılan piramitten aşağıya doğru süzülür gibi görünür. Bu ışıktan oluşan yılan figürü piramitin zemininde yapıya bitişik duran yılan başı heykeli ile birleşirken yazının ve öğrenmenin tanrısı Tüylü Yılan’ın piramitten aşağıya inişi böylece tezahür eder. Bütün eski bilgeliklerde olduğu üzere Mayalar da bilir ki Tanrının tezahürü ile mevsimler başlar ve biter, zaman akıp gider. Bu, atalardan tevarüs edilen bilginin ve değerlerin yeni nesillere aktarımı ve eğitimin aslıdır. Yılın belirli zamanlarında insanlar bu tezahüre bu piramitte temsilen şahit olurlar ve şükranlarını sunarlar, Tanrı olmaksızın zaman akıp gidemez çünkü.
Zaman boyunca varlığın bir düzen içinde görünür olması da insana bağlıdır. Popol-Vuh’ta anlatıldığı üzere tanrıları hakkıyla bilecek saygın “insan” ile ay, güneş ve yıldızlar görünür olacaktır.