Eğitim denilen şey son birkaç yüzyıldır Batı Avrupa özelinde yaşanılan deneyimle birlikte muazzam bir indirgemeye maruz bırakılmıştır. Toplumsal evrimci düşüncenin bir ürünü ve gurur verici bir reklam vesilesi olarak gelişen, yeniçağın alamet-i farikalarından biri olarak sunulan bu indirgeme genellikle yenileşme, çağdaşlaşma ve devasa bir ilerleme şeklinde anlaşılmıştır.
Bu indirgeme aynı zamanda bir geriye özlem de barındırır. İnsanlığın yeryüzündeki serüveninin en erken devirlerinde doğal ve ideal bir halin var olduğu ve ancak medeniyetin gelişimiyle birlikte bir bozulmanın ortaya çıktığı fikri bu geriye özlemin belirtisidir. Bu noktada ifade etmek gerekir ki buradaki geri ve gelişmeyle ortaya çıkan bozulma kavramları insanlığın geleneksel bilgelik birikimindeki asıllarının tersyüz edilmiş biçimleridir. Yoksa modernci proje ilkelden gelişmişe seyreden doğrusal bir ilerleme penceresinden bakmaktadır her yere.
Eğitim günümüzde, bu dünyada hayatta kalma becerilerinin öğretimi ile sınırlandırılmıştır. Bu becerilerin aldatıcı çokluğu, çeşitliliği ve şamatasının yaratacağı yanılsamaya kapılmadan eğitim için anlamlı ve meşru bir çerçeve çizmek gerekir. Yaratıcılık, problem çözme, öğrenmeyi öğrenme gibi sloganlarla süslenen ve perdelenen güncel eğitimin avlanmayı, bitki toplamayı, basit araç gereçler yapmayı öğreten ve öğrenen sözde ilkellerinkinden farkı mahiyete ilişkin olmaktan çok görünüştedir. Oysa insanlığın yeryüzündeki serüveninin sonraki aşamalarında hayatta kalmanın ya da sadece yaşamanın değil iyi yaşamanın bir dayanak noktası haline geldiği görülmüştür. İnsanoğlu yaşamın ötesinde iyi yaşamın arayışında olmuş akabinde bizatihi yaşamın ötesindeki varlığını aramıştır. Farabi’nin en yüksek mutluluk dediği nihai gaye buraya işaret etmektedir. Kaldı ki kırk elli bin yıl öncesinden gelen kalıntılar, mezarlar ve gömülme tarzları hayatta kalmayı aşan boyutların en baştan beri var olduğuna da işaret etmektedir. Bu bağlamda Göbeklitepe de daha yakın ve daha kesin bir kavşak olarak karşımızda durmaktadır.
Toplumsal evrimciliğin uzantısı olan ilerlemecilik yanılgısına kapılmadan demeliyiz ki yaşamdan iyi yaşama ve yaşamın ötesine ilişkin arayışların ortaya çıkışı doğrusal bir ilerlemeye değil aksine döngüsel bir tezahüre işaret etmektedir. Bu anlayış insan için kendi olgusal varlığının ötesinde bir kaynak, bu kaynakla ilişkili bir öz ve kaynağa bağlı olarak da bir gayeye işaret etmektedir. İnsan kendinin dışındaki bir gücün etkisiyle vardır. İnsan doğasının barındırdığı potansiyelin derinliği Moderncileri yanılgıya uğratmıştır. Kendinden önce ve kendinden aşkın hiçbir güç tanımayan, bir özü ve doğası olamayan, bu dünyadaki varoluşuyla kendini inşa eden bir insan fikri giderek güçlenmiştir. Böylece insanı duyuları ile deneyimlediği fiziki gerçekliğin tesadüfi, gayesiz ve anlamsız bir parçası olarak tanımlamak kaçınılmaz olmuştur. Bu yeni insan için söz konusu fiziki varlığını sürdürmekten başka bir gaye öngörülemez artık. Bu insanı sahip olduğu özü yansıtmak, açığa çıkarmak ve bu özüyle bağıntılı gayeye yöneltmek üzere eğitmek de böylece geride bırakılmıştır.
Bize şöyle ya da böyle bir insan yetiştirmekten bahsedemeyen modernci, ilerlemeci eğitim bütün perdelerin ardında insanı tabiri caiz ise olasılıklardan oluşan bir hamur olarak görmektedir. Eğitimin yapabileceği yegâne şey bu hamuru nitelikli hale getirmektir. Bir hamurdan ya da bir mermer kütlesinden belirli özelliklerde bir ekmek ya da heykel yapar gibi insanı şekillendirmek artık demode kalmıştır. Bu nedenle olsa gerek artık insana öğretecek bir şey de kalmamıştır. Zaten bilgi ışın hızıyla ve evren kadar büyümüş çoğalmıştır hangisi ve nasıl öğretilebilir ki? Tanrının ya da ataların ya da doğanın istediği gibi bir insan yetiştirmek de söz konusu olmadığına göre insana eğitim ve öğretim yoluyla ne şekli verilebilir? Zaten insan kendini inşa edeceği için bütünüyle özgürdür. Kimsenin ona bir şekil vermesi düşünülemez. Ne anne ve baba, ne toplum ne gelenek ne Tanrı. İnsan teki her şeyin yegâne ölçüsü ve karar vericisidir. Eğitim sistemlerinin yapabileceği tek şey bu olasılıklar hamurunu olabildiğince nitelikli hale getirmek ve kendi kendisine şekil vermesi için uygun zemini hazırlamaktır. Öğretecek bir şey olmadığı için öğrenmeyi öğretmek gerekir; şekil verecek bir bilgin öğretmen olmadığı için sadece profesyonel bir pedagoga ihtiyaç vardır, bu yeni pedagogun görevi de Eski
Yunandaki atalarına benzemektedir öğrenciyi bilgiyi bulacağı yere kadar getirip götürmekten ibarettir işi.
Eğitim sistemlerinin ve eğitim sistemimizin bir sorunu varsa o sorun tam da budur. Nitelikli hamur hazırlamak. Sınavlar, testler, rekabet gibi sorunların hepsi gücünü bu hamurdan almaktadır. Bütün bunların sadece söylemde var olduğunu söylemeye gerek var mı bilinmez ancak hakikat şu ki bu güncel eğitim anlayışlarının nitelikli hamur fikri de başka bir gerçeği gizlemektedir. Eğitim sistemleri aslında insana şekil vermeye eğip bükmeye devam etmektedir. Sadece insanın eğilip büküldüğü taraf geleneksel insanın, atalarının ve Tanrının tarafı değildir.
Nitelikli hamur hazırlama takıntısı eğitim dünyasının hemen bütün aktörleri için makbul bir olgudur. Etrafımızda toplumsal evrimciliğin uzantısı bir ilerlemeci eğitim düşüncesinden başka bir şey hiç olmamıştır. Bu hamurdan bir şey yapılması düşünülemez bir tabudur artık.
Ne fayda ki ne ekmeğin bir tarifi ne de ekmek yapacak bir usta artık var değildir. Zaten ekmek de sağlıksız bir gıdadır gayri…