“Aydını, düşünürü, âlimi olmayan herhangi bir hareketin, davanın yaşama, gelişme ve var olma şansı, başarılı olma şansı yoktur.”
Pek çok çalışmamda dile getirdim: Huzurlu, sakin, salim bir dünyaya, bir güzel dünyaya ne kadar da muhtacız. Bütün dünya muhtaç. Ama biz kendimize bakalım:
Yüz yıllardır İslâm dünyası kendi kendisiyle boğuşmakta. Katı bir entelektüel körlük içinde. Olan bitenden bîhaber. Paramparça. Hiçbir ortak değeri kalmamış. Fırkalara, tabakalara, ırkî bölünmelere sonuna kadar gönlünü ve kapılarını açmış. Kendilerinden, güçlerinden, imkânlarından habersiz. Cümlesi gücün, Batı’nın zebunu. Üç yüz yıldır bu kaostan kurtulamıyor. Ve ders çıkarmıyor. Bir bunalım, bir kriz içerisinde. Belki çoğu Müslüman buna dahi nüfûz edememiş. Krizin farkında olanların çabaları bunu aşmada başarılı olamadı. Bu, âzîm bir dava. Bir çalışma, makale dolayımında bütün boyutlarıyla ortaya koymak zor. Ben işe insan açısından bakmayı yeğliyorum. Olan biteni, bir şahsiyet meselesi olarak görüyorum. Niçin şahsiyet meselesi? Onu ileride tartışmaya çalışacağız. Öncelikle bu dünyanın düşüşünü tartışmak, tahlil etmek gerekir. Tedavi teşhisten sonradır. Şüphesiz bu mesele İslam dünyasında asırlardır tartışılıyor, üzerinde projeler üretiliyor ama henüz bir çıkış yolu bulunmuş değil. Bu demektir ki bir süre daha tartışılmaya devam edilecektir. Öyleyse bir parantez de biz açalım: Niçin düştük? Evet bütün mesele bu.
Üç asırdır İslam dünyasında düşüşümüze dair pek çok görüş, proje üretilmiş, mesele değişik boyutlarıyla tartışılmıştır. Ama henüz bir çıkış yolu bulunabilmiş değil. Biz öncelikle ama kısaca bu projelerin belli başlarına göz atmak durumundayız. Pervez Hoodbhoy bunları 3 başlık altında toplar:
Restorasyoncu Anlayış: Geçmiş idealize edilir. Bugüne getirilmeye çalışılır. Bunlar başarısızlığın sebebini sapmada görürler. M. Cemile (1934-2012) bu görüşün baş temsilcilerindendir.
İkinci proje Yeniden Yapılanmacı Çizgidir: Bu görüşte modern uygarlıkla İslâm bağdaştırılmaya çalışılır. Temsilcileri Seyyit Ahmet Han (1817-1879) ve Seyit Emir Ali’dir. Bu anlayışta problem geleneğe bağlılıktır. Ve şeriata. Bunlar reddedilir S. A. Han ve Seyit Ali Emir tarafından. S. A. Han Moğol kökenli biridir. Bunlar İngiliz uşağıdırlar. S. A. Han’a sör ünvanı verilmiştir. Yeni bir şeriat oluşturmaya kalkışmış, başarılı olamamıştır. Dini bilgisi yeterli değildir.
Üçüncü teklife Pragmacı Anlayış denilir. C. Afgani (1858-1897) bu görüşün temsilcisidir. Afgani aslında İran Esadabad doğumludur. Şii felsefesi ikliminde yetişmiştir. S. A. Han gibi dini iyi bilmez. Modern bilime iman eder. Renan’la hem fikirdir. Onun “İslâm ve Bilim” anlayışını benimser (Hoodbhoy, 1992). Bunların yanında bir de imparatorluğumuzun yıkılışıyla ilgili projelerden de bahsetmek gerekir. Ama İslam dünyasıyla ilgili çözümlemeleri Erol Güngör’ün nazarında gözden geçirdikten sonra, gerekirse bu bahse de değinilecektir.
Erol Güngör, meseleye farklı açılardan bakar. Onun çözümlemeleri bir sosyal bilimcinin, bir sosyal psikoloğun, dahası bir mütefekkirin çözümlemeleridir. Bu yüzden kapsayıcı ve derinliklidir. Hem Doğu, İslam dünyasını hem de Batı Hıristiyan dünyasını içerir. Ama önce Güngör’ün yıkılışımıza dair tezler üzerine mütalaalarına bir göz atalım.