eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
12°C
Ankara
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
11°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Hangi Dersleri Alırdınız?

Hangi Dersleri Alırdınız?

Eskiler, filozoflar, arifler derler ki basit olan en iyi olandır. Basit kelimesinin dilimizde “basitleşmiş” olması bizim suçumuzdur. Artık hiçbir şeyimiz basit değil. Basitliğin, yerini karmaşa ve kargaşaya bıraktığı sahalardan biri de okullarda okutulacak derslerdir. Ders, dilimize Arapçadan, oraya İbraniceden oraya da nihayetinde Aramcadan gelmiştir. Aramcada draş, dini metinleri cümle cümle yorumlamak yoluyla öğretmek anlamına geliyor. Hz. Ali’nin ilim bir nokta iken insanların onu çoğalttı deyişinin işaret ettiği şey dersin de başına gelmiş, draş çoğalmış, dallanıp budaklanmıştır.

Günümüzde bizim eğitim sistemimizde okullarda okutulan derslere bakıldığında kayda değer bir “kalabalık” göze çarpmaktadır. İlk ve ortaokullarda 17 zorunlu ders 6 kategoride 22 seçmeli ders bulunmakta, sınıf seviyesine göre farklı saatlerde bu derslerin bir seçkisi söz konusu olmaktadır. Derslerin neler olduğuna ve kapsamları açısından ne anlam ifade ettiklerine bakmadan sadece bu sayılar bile okuttuğumuz dersler açısından bize önemli bir şey söylüyor; “abartı”. Saymaya, ölçmeye meraklı bir çağda derslerin adet olarak sayısında, saatlerinin sayısında vb. nicelik elbette çok manidar olacaktır.

Peki, bu dersler neye göre belirlenmiştir. Bir örüntü mahiyetinde anlamlı bir temel, zemin ya da bağ var mıdır bu derslerde. Cevap neredeyse hayırdır. Yıllar boyunca eksikliği hissedildiği düşünülen konularda yeni dersler eklenmiştir. Kimi zaman politik, kimi zaman ekonomik, kimi zaman küresel kaygılarla. Mesela 12 Eylül’ün ardından milli tarih, milli coğrafya gibi dersler gündeme gelmiştir. İlerleyen yıllarda çağın geldiği nokta itibarı ile yeni beceriler, yeni konular gündeme gelmiş bilişim teknolojileri ve yazılım gibi dersler okullara girmiştir. Aynı zamanda toplumda yoğun şekilde hissedilen bazı sorunlar da derse dönüşmüştür. Bütün eğitim süreçlerine rağmen trafikte sorun mu yaşıyoruz, trafik dersi ile herkes eğitilir sorun çözülür diye düşünülmüştür. Teknoloji artık her şeyimiz madem teknoloji ve tasarım dersi olmalıdır elbette. İnsan haklarında hep sorun mu var, daha ilkokullarda insan hakları dersi elzemdir. Seçmeli dersler ise daha bir şenlikli görünmektedir. Yazarlık becerileri, okuma becerileri, iletişim ve sunum becerileri, bilim uygulamaları, çevre eğitimi, matematik uygulamaları, satranç, halk kültürü vb. Ana ve temel derslerin içinde zaten çocukların eğitilmesi gereken alanlar değil midir bunlar?

Eğri oturup doğru konuşalım o halde. Derslerin bunca çokluğu eğitim açısından bütünüyle gereksizdir, abartıdır, yüktür. Bir fast food restoranında istediğiniz her şeyi hamburgerinizin üzerine ekletebileceğiniz gibi aklımıza gelen her konuda bir ders uydurmak zorunda mıyız? O kadar saat eğitim veriyoruz ama öğrencilerin ahlaki davranışlarında ve değerlerinde sorunlar var o zaman gelsin değerler eğitimi dersi. Geleneksel değerlere, Müslümanlığa daha fazla önem verilmesi gerektiğini mi düşünüyoruz o zaman seçmeli olarak Hz. Muhammed’in hayatı ve temel dini bilgiler dersleri. Durup bir düşünmekte fayda var. İnsan hakları, değerler, Hz. Muhammed, dini bilgiler gibi konular, Hayatın bilgisinin, sosyal bilgilerin, matematiğin, fen bilimlerinin dışında şeyler midir? Halil Cibran’ın Ermiş’inde El-Mustafa’nın sevgi, çalışmak, zaman, keder gibi birçok konudan bahsettikten sonra bize dinden bahset diyen birisine “Bugün ben dinden başka bir şeyden söz ettim mi ki?” demesi gibi. Bu kompartımanlara ayırış acaba anlamlı mıdır? Hz. Muhammed’in Hayatı başlıklı ayrıca seçmeli bir ders, mesafeli bir kültür dersi izlenimi vermektedir. Oysa “Peygamber Efendimiz’in hayatı”, hayat bilgisinin de sosyal bilgilerin de tarihin de içindedir.

İlkokul seviyesinde Hayat Bilgisi, Türkçe, Matematik, Spor ve Sanat dışında bir derse asli mahiyette ihtiyaç yoktur. Bugün birçok ders kalabalığı içine yayılmış onca konu bu dersler kapsamında bütüncül olarak yürütülebilir. Orta dereceli okullarda da edebiyat, doğa bilimleri, matematik, felsefe, sanat ve tarih dersleri kafidir. Her konuda bir ders uydurmanın pedagojik bir anlamı yoktur. Boş bir levha değilse bile boş bir kova olarak düşünülen öğrencinin zihnine olabildiğince çok ve karmaşık suyu boşaltalım da alabildiğini alsın mantığı ile ders sayıları da derslerin yapısı belirlenemez. Eğitim ve öğretim sürecini kompartıman tarzında derslere bölerek gerçekleştirmek zorunluluğu da göreli ve yapaydır. Farklı yollar inşa edilebilir.

Bütüncül anlamda ve son tahlilde insan yetiştirme düzeninin süreç çerçevesinde temel gayesi olan “insanın kişilik ve düşünce bakımından yetkinleştirilmesi” bahsettiğimiz bu dersler çerçevesinde mümkün olacaktır. Diğer herşey bunların detayı mahiyetindedir.

Ritzer’in toplumun MacDonald’s-laştırılması dediği sürecin eserlerinden biridir eğitim-öğretimin bir tür fast-food olayı olarak desenlenmesi. Sayılayamayacak kadar çok çeşit sunulması da bunun bir parçasıdır. Tahrif edilmiş bir “öğrenci merkezlilik” politikasının sonucunda seçmeli derslerin olabildiğince çoğaltıldığı ve öğrencilerin alacakları dersleri seçmelerinin temin edilmesi bu fast-food çeşitliliğini çok iyi yansıtmaktadır. Gerçi bizde bu seçmeli dersler uygulaması, ilgili öğretmenlerin sayıları, okulların imkanları gibi sınırlılıklar nedeniyle “zorunlu seçmeli” denilen bir şeye de dönüşmektedir.

Okullar, Ritzer’in deyimiyle verimlilik, hesapverebilirlik, öngörülebilirlik ve denetim gibi MacDonald’s ilkeleriyle işleyen bir tür fast-food restoranına dönüştürülmüştür. Çeşit çeşit dersler, onlarca türdeki sos mahiyetinde seçmeli dersler, sürekli yeni hamburger türleri sunulmasına benzer şekilde yeni yeni ve iştah açıcı konularda dersler ortaya çıkmaktadır. Bütün bu şenlikli çeşitlilik muhataplarını ayartmakla birlikte eğitim denilen sürecin temel zemininden uzaklaşmayı da perdelemektedir. Nihayetinde bu sağlıksız bir beslenmedir. “Basit” ve “bize ait” bir ekmek arası köftenin sunacağı sağlık ve lezzeti ve de anlamı asla sunamayacaktır. Dahası, yerleşik hale gelmiş olan sınav sistemi nedeniyle bu binbir çeşit dersin hemen hepsi anlamsızlaşmaktadır. Testlerde sorguya çekildiğiniz dersler bellidir. Veliler, öğretmenler, okullar herkes bu derslerde “testlerde başarı” için yarışmakta çocuklarına ek dersler aldırmaktadır. O zaman bu oyuna ne gerek vardır? Şu testlerde soru sorulan dersler dışındaki bütün dersleri iptal edin ve kalan zamanda da bütün çocukları yüzlerce binlerce deneme testi ile hazırlayın, vallahi sınav sisteminiz açısından çok çok başarılı(!) bir nesil yetiştirmiş oluruz. Denilecektir ki ama bu denli öğretim ağırlıklı olmamalıyız, sanat, edebiyat, felsefe, spor ve karakter eğitimde asıl bunlar önemli. Biz de diyeceğiz ki evet haklısınız ama bu dediklerinizi testlerinizde ölçmüyorsunuz, ölçemiyorsunuz, ölçemediğiniz için de önemsemiyorsunuz, -miş gibi yapmanın ne gereği vardır.

Özellikle ilk ve orta dereceli okullarda, öğrencilere ortak bir “düşünce ve kişilik” yetkinliği kazandıracak özellikte az sayıdaki ana derste sınıf seviyesi yükseldikçe bir bitkinin yetişerek çiçek vermesi ve çiçeğin açılıp serpilmesi gibi konular çeşitlenmelidir. İlk ve orta dereceli okullarda okuyan öğrenciler ortak bir düşünce ve kişilik temeli kazanabilmelidir. Buna türlü çeşitlerdeki ortaöğretim kurumları ve meslek liseleri de dahildir. Ortaöğretimde de okul türleri azaltılmalı, yalınlaştırılmalıdır. Meslek liseleri dahil olmak üzere hepsinde ortak bir temel program uygulanmalıdır. Az sayıdaki farklı ortaöğretim kurumunda bu ortak temelin ardından kendine özgü farklı programlar ve dersler gündeme gelmelidir.

Daha somut bir öneri de gelmiyor değil insanın aklına bu karmaşadan kurtulabilmek için; okullara hemen “eğitim sisteminde sadeleşme” dersi konmalıdır, zorunlu seçmeli olarak…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.