Küreselcilik, günümüz dünyasının en etkili ideolojisi ve sistemi olarak egemenliğini giderek daha da sağlamlaştırmaktadır. Bu tahkim sürecinin temel nedeni küreselciliğin, tevarüs ettiği maddi ve manevi kültürün kaynağını teşkil eden aydınlanma ve modernleşme projesinin “başarı”sı olsa da asıl neden rakipsizliğidir. Bu rakipsizlik, aynı çapta bir alternatif ortaya koyabilen farklı bir kaynağın yokluğunda ziyade olası bütün kaynakların da yine bizzat küreselci ideoloji tarafından tahrif edilmiş olmasındandır. Dolayısıyla ortalık yerde alternatifler varmış gibi görünse de “küreselci” olmayan sahih bir kaynak söz konusu değildir.
Aydınlanma ve modernlik projesinin ürünü olan ve 20.yy sonlarında küreselcilik olarak ad verdiğimiz şeye evrilen kapitalist sistem 19.yy da 20.yy ilk kısımlarında rakipsiz değildi. Her şeye rağmen sosyalist ya da sömürgecilik karşıtı milliyetçi, dinî bir takım alternatif karşı çabalar söz konusuydu. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen dünya düzeni tedricî bir şekilde bütün bu alternatif adayları ya şiddetle yok etmiş veyahut da tahrif ederek küreselci bir renge boyamıştır. Yaygınlaşan teknoloji ve görece refah herkesin bu renge boyanmasını kolaylaştırmıştır. Böylece güncel alternatif imkanları, küreselci ideolojinin ve sistemin en temel ya da en tipik iddialarının karşısında söyleyecek bir şey bulamamaktadır. Burada kastettiğimiz iddiaların başında “bireysellik”, “doyumsuz refah”, “hazcılık”, “teknolojiyle doluşuk bir yaşam”, “ilerleme” ve “ekonomik kalkınma” gelmektedir.
Muhafazakâr küreselcilik bu iddialar karşısında hiçbir şey söyleyememektedir. Bireyciliğin karşısında toplumculuk; doyumsuz refahın karşısında kanaatkâr iyi hayat, fazlayıpaylaşma; hazcılık karşısında zevk ve afiyet ile hayırlı bir hayat;teknoojiyle doluşukluk yerine eleştirel, sınırlandırıcı ve tekniğe odaklanan bir hayat; ilerleme yerine ilkece istikrarlı ilkeye dayalı bir seyir; ekonomik kalkınma yerine tabiat ve insanın fıtratına uygun, onları bozmayan bir tekâmül denilememektedir. Birey ve topluluk için bunlar söylenemediği gibi toplumsal düzen ve devlet yönetimi için de söylenememektedir. İşin aslı bir asır öncesinin fikir adamlarımızca ulaşılmış yegâne sonuç mahiyetindeki “Batının tekniğini alalım, kültürünü almayalım”dan bir adım öteye gidilebilmiş değildir. Bu durumun bizi getirdiği yer ise küreselci ideolojiyi din ya da milli kültür adına savunmaktan başkası değildir. Böylece günümüzde epeyce moda olmuş bir yaklaşım var ki o da Batı modernliğinin esasen müslüman bilim adamları ve düşünürleri tarafından inşa edilmiş olduğudur. Bu yaklaşım benimsendiğinde varılacak tek sonuç ise “Batının modernliği tam olarak beceremediği ya da yanlış modernleştiği, dolayısıyla müslümanların bunun doğrusunu yapabileceği” fikridir.
Muhafazakâr küreselcilik tam da bu noktada tezahür etmektedir. Son birkaç yüzyıldır, modernliği yaratan ve gittikçe daha fazla kalkınan ve ilerleyen Batı tarafından kimi zaman askerî yollarla kimi zaman ekonomik yollarla kimi zaman kültürel yollarla sömürülen, dövülen, zihnen istismar edilen geniş kitlelerin muhafaza etmeyi önemsediği değerler de aşındırılmıştır. İlerlemiş Batı karşısındaki yenilmişliği ve ezikliği bütünüyle özümseyen kesimler, kendilerine itiraf edemseler de içten içe “geri” kalmış olmalarında bu değerlerin önemli bir rol oynadığına ve ilerlemek için Batının yaptığını yapmak gerektiğine inandırılmışlardır.
Şimdi gerek Milli Eğitim sistemimize yön veren strateji belgelerini, eğitim politikalarını, müfredatı yeniden okuyalım, Batı’nın yaptığını yapmak arzusu dışında ner var ne yok kendimize soralım…