Giderek yoğunlaşan liderlik araştırmaları nihayetinde yöneticiliğin sonunu getirmiş, artık eğitim yöneticiliği ya da okul yöneticiliği demode olmuştur. YÖKTEZ’deki sayılara bakılırsa Türkiye’de sadece başlığında lider kelimesi geçen 3 binden fazla tez yazılmıştır. Bunların binden fazlası eğitim-öğretim alanındadır. Eğitimi ya da okulu yönetenlerin yönetici değil lider olmaları beklenmektedir.
Ancak küçük bir sorun var, bir okul yöneticisi olarak hangi tür bir lider olacağınıza karar vermeniz gerekiyor. Aynı zamanda işiniz çok zor, çünkü hayli fazla liderlik türü var. Tek başına liderlik kafi gelememektedir. Atomun yapısı hakkındaki araştırmalarda sürekli yeni parçacıkların bulunmasından bir vesile ile bahseden Baudrillard gibi bakmalıyız belki de bu duruma. Hangi tür bir lider olacağınıza hemen karar veremeden neredeyse her gün bir yenisi icad olunmaktadır. Dönüşümcü, etik, karizmatik, demokratik, kolaylaştırıcı, vizyoner, öğretimsel, otokratik, etkileşimsel bunlardan bazıları. Liderlik konulu araştırmaların hepsinde de bu liderlik türlerinin hepsinin okul yöneticileri ve öğretmenler için elzem oluşundan coşkuyla bahsedilir. Lider olacaksanız bunların hepsi olmalısınız galiba. Okul müdürlerinin bunca olağanüstü özelliklere sahip liderler olarak tasvir edilmesi modern zamanların yönetim biliminde geleneksel devirlerin izlerini yansıtır gibidir.
Liderlik kelimesinin Avrupa dillerindeki geçmişinde rehberlik etmek, yönetmek, idare etmek ve kılavuzluk etmek gibi anlamları vardır. Esasen Türkçedeki karşılığı önder kelimesidir. Arapçada imam. Önde duran. Önde duran kişi arkadakileri gittiği yöne doğru çekip sürüklemektedir. Tarih boyunca lider, herkesten farklı ve olağanüstü insan olmuştur. Ya tanrısal nitelikleri vardır ya da doğa üstü bir kudreti. Eskilerin filozofları toplumların liderlerinin üstün faziletlerini, ahlaki niteliklerini, düşünce güçlerini anlatmıştır. Peygamber, filozof-kral ya da kahraman.. lider kimsenin görmediğini görmüş, kimsenin gitmediği yere gitmiş ve böylece gerideki herkesi etkilemişlerdir. Bu bağlamda katı bir yasal mevzuatla çerçevelenmiş, bürokratik bir yapının parçası olan ve herhangi bir yönetim uzmanlığı olmaksızın atama yoluyla okullarda müdür olarak görevlendirilen kişilere, siz yönetici değil fakat lider olacaksınız demek en hafif tabiri ile tuhaf kaçmaktadır.
Binlerce okulda binlerce lider olması öngörülmektedir. Hepsi de insanları vizyonları uyarınca bir hedefe doğru çekip götürecektir. Peki gidilen yer neresidir. Liderler bizi nereye çekmektedir? Bütün o motivasyon, etkileme, olumlu insan ilişkileri masallarının ardında gizlenen hakiki hedef “verimli fabrika”dan başkası değildir. Okulu, verimli olmak zorunda olan bir işletme olarak görmeye zorlayan bu liderlik ilkece hepimizi zehirlemektedir. Bu nedenle eğer varsa bir liderlik türü okullarımızda ve eğitimde bu toksik liderliktir Allah bilir. Yukarda adı geçen yüzlerce liderlik konulu tezlerin az bir kısmı bu liderlik türünü işlemiştir. Bu liderlik türü bilimsel araştırmalara konu olmuş olsa da yanılsamayı sürdürecek bir işlev görmediğinden olsa gerek pek moda değildir. Ama halizhazırdaki dünya-eğitim-sistemi herkesi toksik lider olmaya zorlamaktadır. Yanılsama nedir denilecek olursa, yanılsama hala bir eğitim yönetimi ya da yöneticiliğinin varlığına ilişkin sanılardır diyebiliriz. Sanki otantik ve organik anlamında bir yönetim alanı varmış gibi bu alanda at koşturacak ve türlü liderlik becerileri ile öğrenciyi, veliyi, öğretmeni peşinden sürükleyecek okul yöneticileri daha doğrusu liderlerinden bahsedilmektedir.
Mevzuatın okul yöneticiliğini neredeyse basit bir sekreterya ile sınırlandırmış olması bir tarafa asıl dayatma küresel eğitim mekanizmasından gelmektedir. Bu dayatma yalınkat ifadeyle söylenecek olursa aşırı üretim ve aşırı verimlilik baskısıdır. Bütün süslü açıklamaları, bilimsel araştırmalardaki tuhaf sonuçları bir kenara bırakırsak liderlik diye anlatılan şeylerle kastedilenin öğrenci, veli ve öğretmenin nicel performans ölçümleri ile belirlenen verimliliklerini maksimize etmelerinin bir şekilde sağlanmasından ibaret olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Nicel performans sapkınlığı yöneticiyi de okulu da zehirlemektedir. Bundan gayrı hangi liderlik türünü uygularsanız uygulayın bunun tek sonucu zehirlenmenin şiddetinin azaltılması ve bu zoraki dayatılan yarış hakkında rızanın imali olacaktır.
Eğri oturup doğru konuşalım, en iyi yönetici; mevzuatın gereğini yapan ve üstlerinin taleplerini en iyi biçimde yerine getiren, sorun çıkarmayan ve nicel performans hedeflerine ulaşmak için çabalayan, performans hedef kotalarını dolduran ve mutlaka somut olarak “hedeflere” ulaşabilen yöneticidir. Yöneticiden lider olması beklenmemektedir esasında. Lider görünümlü yöneticilerin küreselci eğilimlerle uyumlu, işletme hastalığıyla başkalaşmış fabrika-okulu verimlilik hedefleri uyarınca idare etmesi istenmektedir. Aynı zamanda İsmail Aydoğan’ın “Yeni Tip Eğitim Yöneticisi” başlıklı yazısında ifade ettiği üzere bu yöneticilerin bir şeyler yapıyormuş gibi olabildiğince “görünür” olmaları da gerekmektedir