Nedir turnam ahvalınız halınız
Bozok’a doğru mu gider yolunuz
Nerededir mekânınız eliniz
Keskin Ovası’na çöl deyip gider
Karac’oğlan
Mukaddes bir medeniyetin talim tezgâhında dokunan Türk kültürü, hatırı sayılma makamında bulunan ve milletin hâfızasında bütün zamanlarda yer etmek gibi vasıflara sahip büyük insanlarla bereketlenmiştir.
Büyükler, mülkü varlıklarıyla mühürlemiş, insan olmak erdeminin has muallimleri olarak ufuklarımızı kemâlin ve cemâlin ziyasıyla aydınlatırken, hikmetten haberdar ederek irfan nasibiyle hayata mânâ verirken gayet hoş duyuşlara ve lâtifelere himmet etmişlerdir.
Çünkü onlar, hayatın bütün rükünlerinde istikamet çizen, erdiren ve “damla bile değilken göle çeviren,” sert ve soğuk taşa insanî bir nefes ilham edip diri ve canlı hâle getirerek estetik harikalarla âleme renk katan, güzel şekillerle adeta bir tablo gibi bezeyen, süsleyen ve kuru söze ahenk katıp gönülleri arındıran sanatkârlardır. Hatta, kimliğin safiyetini muhafaza kudreti bile, himmeti milleti olan sanatkârların tasarrufuyladır.
İşbu himmet dahi, ruh hamurkârı hazık tabipler olarak tebarüz etmiş Hak Erenleri’nin kutbiyetlerinin kuşatıcılığında, kelâmın hakkını veren bir söz sultanı şair, ruh akınlarıyla mücerred hendeseye hayat veren “şafak vaktinin cihangiri Sinan” gibi bir mimar, tesellî iklimlerinde saltanatlı bestelerle coşturan bir mûsıkîşinas ve Elif’de fenâ bulmuş uşşaktan bir kolbaşı olarak zuhur etmiştir.
Zamanın bir durağında bu zuhurat, artık hangisi ise Karac’oğlan suretinde dile gelmiş ve:
Karac’oğlan der ki ismim öğerler
Ağu oldu bildiğimiz şekerler
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var
ikrarında tazelenmiştir.
Karac’oğlan, kültür coğrafyamızın kalpgâhı olan Anadolu’da ve Rumeli’nde fevkalâde canlı hatırasının huzuru içinde, şiirleri dilden dile dolaşan ve bu vadide ismi geçenlerin en büyüklerinden bir saz şairidir.
Karac’oğlan, sırlı zatlar arasında kabul edilmektedir ve menkabevî bir şahsiyettir. Ahali onu velî saymakta ve mezarları, bir adak ve ziyaret yeri olarak kabûl edilmektedir. Tarsus’taki Ashab-ı Kehf Mağarası’na girip sır olduğuna inanıldığı gibi, Maraş’ın Cezel Yaylası’nda, Nizip’in Keklice Köyü’nde, İçel’in Çukur Köyü’ndeki Karac’oğlan Tepesi’nde ve Yozgat’ın Gevrek Köyü ve Aydıncık civarında Danlı Dağ’ın Kartal Kayası Mevkii’nde ziyaret edilen iki ayrı mezarı bulunmaktadır.
Zaman içinde hayatı ve şiirleri etrafında teşekkül eden rivayetler, Karac’oğlan’ı bir hikâye kahramanı hâline getirmiştir. Anadolu’da, Karac’oğlan ile Elif Gelin, Karac’oğlan ile Karaca Kız, Karac’oğlan ile Benli Kız ve Kırım’da da Karac’oğlan ile Esmi Han hikâyelerinde, Karac’oğlan’ın başından geçenler şiirin büyüsü içinde anlatılmaktadır.
Bununla birlikte, bu toprakların yetiştirdiği en büyük kabiliyetler arasında yer alan Karac’oğlan’ın memleketinin neresi olduğu meselesi tam bir muammadır.
Karac’oğlan, uzun müddet Tuna boylarında Rumeli’nde yaşamış bir ordu şairi, Florinalı, Çukurovalı ve Bozoklu yani Yozgatlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle hemence memleketine dair kesin bir hüküm verilememektedir!
Tabiî şurası muhakkaktır. Tarihte, kendinden sonra gelenleri tesiri altına almış ve mahlasını iktibas ettirmiş Eski Karac’oğlan ya da Büyük Karac’oğlan yaşamıştır.
Karac’oğlan’ın hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve farklıdır. Yaşadığı çağ bile tam olarak tespit edilememiştir.
Sahanın âlimlerinden bir kısmı, XVI. asır şairlerinden olduğu kanaatinde iken, bir kısmı da XVII. asır şairidir demektedir. Bazısı da XVI. asırda yaşayan Rumelili Karac’oğlan ile XVII. asırda yaşayan Çukurovalı Karac’oğlan’ın farklı şairler olduğu kanaatindedir.
Ancak bu fikir farklılığında, Karac’oğlan mahlasını kullanan Rumelili, Çukurovalı ve Yozgatlı Karac’oğlan ile aynı mahlası kullanan diğer şairlerin hayatlarının ve şiirlerinin karıştırılmış olması belki de en başta gelen sebeptir.
Karac’oğlan’ın bu zamana kadar beş yüz civarında şiiri tespit edilmiş olmakla birlikte, muhtemeldir ki unutulanları da çoktur. Fakat bu şiirlerin tamamının ona ait olduğunu kimse söylememektedir. Araya diğer Karac’oğlanlara ait manzumeler karışmıştır. Bu şiirlerin pek çoğu şifahî kültürden ve XVII. ve daha sonraki asırlara ait cönk ve mecmualardan elde edilmiştir ve şiirlerin de, kayıt altına alınıncaya kadarki geçen zamanda yer, zaman ve şahıslara göre kısmen değişebileceği unutulmamalıdır. Eldeki şiirlerde üslûp farkı ve şiir tekniği açısından kusurlu kısımlar göze çarpmaktadır. Fakat her şeye rağmen, Karac’oğlan şiirleri adıyla elde bulunan manzumelerin çoğunda söyleyiş birlikteliği kendini belli etmektedir. Bütün bunlardan hareketle ve sadece eldeki neşirlerde Rumelili, Çukurovalı ve ihtimal ki Yozgatlı Karac’oğlan’a ait şiirlerin izleri sürülebilmektedir.
Rumelili, Çukurovalı ve XIX. asır şairlerinden Yozgatlı Karac’oğlan’ın şirleri, yapılan toplu şiir neşirlerinin tamamında bir aradadır ve karışmıştır.
Karac’oğlan’ın şiirlerinden hareket edildiği zaman, esas Karac’oğlan’ın Yozgatlılığının ispatı ve Yozgatlılığının XVI. asra götürülmesi pek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla, Eski Karac’oğlan’ın Yozgatlı olabileceğine dair rivayet şiirlere yansımamaktadır.
Oysaki XIX. asrın Karac’oğlan’ının Yozgatlılığı, mevcut şiirler arasında gözükmektedir ve Yozgat’ta Mamalu oymakları arasında yaşayan Karaca’oğlan ve hayatına dair şifahî bilgilerle birbirini tamamlamaktadır.
Karac’oğlan kitaplarında yer alan şu şiir mânidardır:
İsmail Bey yaylasından kalkınca
Soğuk sulu yaylalarım kal demiş
Vefa yoğ imiş de attan deveden
Derde derman olmaz imiş mal demiş
Hani benim emmim oğlu Ömer’im
Ciğerime bir od düşdü yanarım
Diyarbekir Avşar benim tımarım
Bölge bölge tımarlarım kal demiş
Hani benim emmim oğlu Bücür’üm
Yüreğime bir od düşdü acırım
Sarı Haliloğlu çeksin ecirim
Bölge bölge tımarlarım kal demiş
Karac’oğlan der ki kolu bağlıyım
Ciğerciği aşk oduyla dağlıyım
Mamalı’dan ben bir Rıdvan oğluyum
Kaplan postu giydiklerim kal demiş
(Not: Sadettin Nüzhet Ergun, Karaca Oğlan, Hayatı ve Şiirleri, Onsekizinci Baskı, İstanbul 1948, s. 191’de, İsmail Bey yaylası meselesine şu şerhi düşer: “İsmail Bey yaylası, Yozgat’a tâbi Boğazlıyan’ın Kozan Karyesi’nde bir yayla ismi.” Buna karşılık aynı eserin 13. sayfasında “Mamalı’da ben bir Rıdvan oğluyum” ifadesinde de Mamalı’yı, Kırşehir’e bağlı Mecidiye Kazası’nın bir köyü diye izah eder.)
Yozgat’ta, Mamalu Aşireti mensubu bir Karac’oğlan öteden beri bilindiği için, işte bu şiirden Yozgatlı Karac’oğlan’a yol bulunabilmektedir.
Fakat ne yazık ki, şiirin muhtevasının mahallî hâfızada yaşayan bilgilerle birbirini tamamlıyor olması ve şiirde geçen Mamalı kelimesinin Bozok’ta meskûn Türkmen aşiretlerinden birinin adı ile birlikteliği dikkatlerden kaçmıştır.
Hâlbuki Karac’oğlan’ın, “Mamalı’dan ben bir Rıdvan oğluyum.” ifadeleriyle Mamalu Aşireti’ne mensubiyeti de bizzat kendi dilinde ifadesini bulmaktadır ve daha evvel mahallî rivayetlerden bildiğimiz Karac’oğlan’ın Mamalu Aşireti’nden olduğu bilgisi eldeki Karac’oğlan şiirlerinde geçen mensubiyet işretleriyle birleşmektedir.
Ayrıca köylerde şifahî kültür mahsülleri tevarüs edilen ulu kocaların Karac’oğlan’a ait şiir neşirlerinden haberdar olmalarının öyle pek kolay olmadığını da gözden uzak tutmamak lâzımdır.
Mamalu Türkmenlerinin Bozok’a iskânları XVIII. asrın başlarıdır. Karac’oğlan adıyla yazılan eserler ve şiirlerin cümlesi düşünüldüğünde, aşiretin iskân tarihi, XVI. asırdaki esas Karac’oğlan’ın Yozgatlılığı zannını ortadan kaldırmaktadır.
Bununla birlikte XVI. ve XIX. asırlarda yaşayan iki ayrı Yozgatlı Karac’oğlan’ın var olabileceği fikrine ise şimdilik ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir.
Mamalu Aşireti, XIX. asrın başlarından itibaren Bozok’a iskân edilmişler, Kızılkoca Kazası ve Salmanlı bölgelerinde aşiretin bağlı oymakları yayılmıştır.
Şimdiki Şefaatlı Kazâsı hudutlarında bilhassa ahalinin Karanı Dere dediği Karanlık Dere Vadisi ve etrafında ağırlıklı bir şekilde Mamalu oymakları yerleşiktir. Bahsi geçen tarihten itibaren, devletin sürdürdüğü iskân siyasetine rağmen, aşirete bağlı bazı oymaklar yerlerini terk edip yeniden konar-göçerliğe dönmüşlerse de, idarecilerin yoklamaları neticesi yerlerinde olmayanlar yapılan mülâkatlarla ikna edilmişler ve tekrar gösterilen yerlere yerleşmişlerdir. Şefaatlı’ya bağlı Rıdvanlı ya da Rızvanlı Köyü de, civarda bilinen meşhur Mamalu köylerinden biridir; Dedeli, Kaygılı, Kazlıuşağı, Kahya Köy gibi…
Öteden beri Yozgat ve bilhassa Şefaatlı civarında bir Karac’oğlan’dan söz edilir. İşte bu şiirle Karac’oğlan, kendini Rıdvanlı ile kayıt altına almaktadır ve mensubiyetini tescil etmektedir.
Şimdi de, Yozgat’ın Şefaatlı tarafında anlatılan ve bu şiirle birbirini tamamlayan bir hikâyeye bakmakta fayda var.
Mamalu’ya mensup Kazlıuşağı Köyü, civarın büyük köylerindendir. Kazlıuşağı Köyü’nün yakınında kendilerine ait bir de yaylalıkları vardır.
Kazlıuşağı’nın yaylalığı, Mamalu beylerinden İsmail Bey tarafından bölünür ve Rıdvanlı oymağı tarafından iskân edilir. Ancak bu yeni iskân işine Kazlıuşağı ahalisi razı olmaz ve arada husumete sebep olur. İki köy arasında tatsız hadiseler olur. Kuvvetle muhtemel, XVIII. asrın sonları ve XIX. asrın başlarında meydana gelen büyük hadisede yürekler dağlanır.
Karac’oğlan’ın adıyla bildiğimiz bir başka şiir ise devri, iskânı ve bu iki köy arasındaki hadiseleri tüm açıklığı ile hissettirir gibidir:
Ay Dost…
Zalimin zulmünden düşman şerrinden
Haydin bacılarım burdan gidelim
Bu kâfir köyünden Urumeli’nden
Buraları terk-i diyar edelim
Issız kalır boz mayalı obamız
Yok ki ağlar bir anamız babamız
Kana bulanmadan sırma abamız
Buraları terk-i diyar edelim
Aynı zamanda, sohbet meclislerinin imkânı ile varlığını sürdüren bu manzume, Battal Köyü, Paşaköy ve Kanak boyunda, Karac’oğlan Bozlağı adıyla havalandırılmış ve bozlak olarak söylenmektedir.
Görüldüğü üzere, kitabî bilgi ile şifahî bilginin arasındaki fevkalâde bağ ve iki şiir arasındaki üslûp benzerliği esas dikkat edilecek noktadır. Meselenin izaha kavuşturulması adına bu dikkat mühimdir.
Yozgat’ın Gevrek Köyü ve Aydıncık civarında Danlı Dağ’da bulunan Gezibel’indekiKartal Kayası Mevkii’inde Karac’oğlan’a ait mezarlar ise ya efsane hâline gelen Karac’oğlan’ın gezmeleri sırasında uğradığı yerlerdeki hatıralarının izi birer makamdır, ya da şimdilik zayıf ihtimal ama iki ayrı Yozgatlı Karac’oğlan’ın varlığının işaretidir.
Aşiret kavgasının, hüznün ve candan usandıran husumetin dışına çıkınca, fevkalâde âşıkane şiirler söyleyen Yozgatlı Karac’oğlan’ın izlerine Yozgat türkülerinde de rastlıyoruz.
Sadece sürmeli çeşitlemelerine bakmak bile, hoş keşiflerin yapılmasına fırsat vermektedir. Meselâ, meşhur “Dersini almış da ediyor ezber” diye dillerden düşmeyen Yozgat türküsünün ikinci kıtasına bir dikkat nazarı, saltanatlı söyleyişleri ve ince duyuşları göz önüne sermektedir:
Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne
Havada buludun ağdığı gibi
Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış
Yağmurun güllere yağdığı gibi
Bir de Yozgatlı Karac’oğlan’ın şu manzumesine bakalım:
Ateşim yanmadan tütünüm tüter
Havaya bulutun ağdığı gibi
Yârin bahçesinde gülleri biter
Ayın on dördünde doğduğu gibi
Nazlı yâr bize bir name yollamış
Arif olan sözlerinden anlamış
Al yanaklar domur domur terlemiş
Rahmetin güllere yağdığı gibi
Karac’oğlan der ki başların tacı
Ayrılık şerbeti zehirden acı
Kıvrım kıvrım olmuş zülfünün ucu
Mor menevşe boynun eğdiği gibi
Belli ki, sürmeli çeşitlemeleri arasında yer alan türkünün aslı bu şiirdir ve zaman içinde yeni zuhuratlara göre değişmiş ve dillenmeye devam etmiştir.
Bunlar da Yozgatlı Karac’oğlan’a ait diğer manzumeler:
Kömür gözlüm ben bu yerden gidersem
Gülen oynan yâran ile eş ile
Aralıktan kem haberin duyarsam
Delen bu sinemi kara taş ile
Hey ağalar ben bir hata işledim
Gamı koydum gasâvete başladım
Elmas diye al yanağı dişledim
İncitmişim dökülesi diş ile
Ememedim leblerinden bârimi
Kim ağlatmış benim nazlı yârimi
………………………………………………..…
Kan doldurmuş gözlerimi yaş ile
Karac’oğlan bu sevdaya doyamam
Ak gerdanda çifte benler sayamam
Can tatlıdır tatlı cana kıyamam
Meğer ağu yedireler aş ile
* * *
Kazâ ne idin de geldin başıma
Koç yiğitler cılbah doğar anadan
Aradım da buldum ben bu belâyı
Müstehaktır bu işleri yaradan
Kara günde beni doğurmuş anam
Gam ile yuğrulmuş temelim binam
Vefâsız ateşe ben nice yanam
Ayıkmıyor sefil başım belâdan
Uluların sözlerini tutmadım
Divane gönlümü hiç terk etmedim
……………………………………
Felek beni alakodu sıladan
Karac’oğlan der ki vay n’oldu bize
Yandı ciğerciğim dert oldu size
Ellerin yüzünden çektiğim ceze
Bir ben miyim şu âlemi buladan
* * *
Gam gasavet hiç gitmiyor serimden
Ağlayıp da gülmediğim nedendir
Gece gündüz yalvarırım Mevlâ’ya
Dileklerim kabul olmaz nedendir
Hayâl hayâl şu karşıda dağ olur
Çevre yanım mor sünbüllü bağ olur
Din günümde yâran ahbap çok olur
Kem günümde dost bulunmaz nedendir
Şu gezdiğim Urum mudur Şam mıdır
Bu çektiğim gasâvet mi gam mıdır
Kime iylik etsem âhir kem midir
Bundan da hisse alınmaz nedendir
Karac’oğlan der ki çileli başım
Akıttı gözümden kan ile yaşım
Sıladan çıkınca yamandır işim
Mevlâ’m ömür vermiş almaz nedendir
* * *
Her sabah her sabah çıkar bakarsın
Bilemiyom ne derdin var yâr senin
Dertli sinem aşk oduna yakarsın
Bilemiyom ne derdin var yâr senin
Bahar gelmeyince güller açılmaz
Yârsız yaylalara konup göçülmez
Uykudan mı kalktın gözün açılmaz
Bilemiyom ne derdin var yâr senin
Yaz gelince kuru otlar sulanır
Cahil olanların gönlü bulanır
Yıl içinde iki bayram dolanır
Bilemiyom ne derdin var yâr senin
Karac’oğlan der ki olduğu yerde
Ciğer püryan olur gördüğü yerde
Sabah güneşinin doğduğu yerde
Bilemiyom ne derdin var yâr senin
* * *
Kadir Mevlâ’m budur senden dileğim
Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim
Ellere vermişsin nedir günahım
Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim
Uzun boylu olsun cansız olmasın
Gerdanı bir karış bensiz olmasın
Gayet güzel olsun densin olmasın
Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim
Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı
Güvercin duruşlu keklik sekişli
Üsküfün aldırmış şahin bakışlı
Ver bana bir güzel gönlüm eyleyim
* * *
Gönder hey Allah’ım sılaya gönder
Of çeküp de arkam sıra ağlar var
Çıkarım bakarım da sılam görünmez
Yıkılası ara yerde dağlar var
Karşıdan karşıya yanar bir ışık
Âşık olan âşık hep bekler eşik
Bir buğday benizli zülfü dolaşık
Gitme der de arkam sıra ağlar var
Geldi m‘ola Arap atın sökünü
Ciğerime dikti ecel okunu
Unutman tuz ile ekmek hakkını
Bizim ilde cana kıyar beyler var
Karac’olan der ki yârim övmeyim
Hançer alıp dertli sinem dövmeyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Çatık kaşın arasında benler var
Hasılı:
Bu toprağın has evlâtlarından olan Karac’oğlan, âşık edebiyatımızın en gür sesi, gönüllerin neş’esi ve ufuklarda dolaşan nefesiyle muhteşem bir geleneğin mâyesidir. Rumelili de olsa, Çukurovalı da olsa, Yozgatlı da olsa, o, Karac’oğlan’dır!..
Kaynak: Sadettin Nüzhet Ergun, Karaca Oğlan, Hayatı ve Şiirleri, Onsekizinci Baskı, İstanbul 1948; Mehmet Şakir Ülkütaşır’dır, Yozgatlı Karacaoğlan, Ahali, 29 Ekim 1933, Halk Edebiyatı, Yeni Türk, 4 (48), I. Kânun 1936, 703-710; M. Öcal Oğuz’un “Yozgat’ta Halk Şâirliğinin Dünü ve Bugünü, Ankara 1994; Saim Sakaoğlu, Karaca Oğlan, Ankara 2004; İlhan Başgöz, Karac’oğlan, İstanbul 1977; Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Âşıkları, I, Karacoğlan, Hazırlayan: İsmail Görkem, İstanbul 2016; Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan, İstanbul 2008; Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı, İstanbul 1987; Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1989; Sakin, Orhan, Bozok Sancağı ve Yozgat, Ankara 2004; S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Bozoknağme, İstanbul 2015.