Yer muhtemelen Afganistan… Yani şu Amerika’nın bir türlü demokrasiyi getiremediği yer..!
Bir İslam ülkesi…
Fotoğraf karesinde bir baba ve çocuğu…
Belli ki marifetli bir baba… Çocuğu için bu oyuncağı yaparken “kazaya kalmış çocukluğu”nu yaşıyor olmalı bir yandan… Mutlu olmalı… Çünkü çocuğunun bir oyuncağı olsun istiyor.. Elektronik olması, uzaktan kumandalı olması çok önemli değil…
Arka planda yaşadıkları mekâna bakılırsa fakirlik de engel değil …Belli ki…
Çocuk oyun oynamalı… Üstelik bu çocuğun çocukluğunu bitirip bitiremiyeceği de kuşkulu… Zira her an tepesine düşecek bir bomba ile yaşamaya hazırlandığı hayat sona erebilir, ya da onu taşıyan ayakları, oyuncağını tutan elleri onu elsiz ayaksız bırakabilir her an… Muhtemelen baba da öyle düşünüyor… O çocuğunun yarınını kendisi de göremeyebilir…
Onun için de o oyuncağı elleriyle değil, yüreğiyle yapmış görüldüğü gibi…
Bence en iyisini yapmış…
Çünkü “en iyi oyuncak” bir babanın çocuğuna kendi elleriyle yaptığı oyuncaktır… Çocuğun sabırsızlığı her halinden belli…
Ama babanın bu oyuncağa katmak istediği güzellikler bitmiyor ki..!
“Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın
Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının.
Zaman akar, yer direnir, gökyüzü kanat gerer
Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde
Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz
Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.
Gün doğar, rüzgâr eser, bulut dolanır
Rahmet şarkısı söyler yağmurlar
Alnınız en soylu isyandır demir külçelere
Gürültü susar, ses donar, sevgi tohumu patlar
Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.
Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı
Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin
Bizi tutan bir şey varsa dirilten
o sensin
Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı.
Ey damarlarımızda donan buz yüzlü heykeller beldesinden
Yıkıntılar sonrası sığındığım şefkat anası
Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgâr
Ey alemi donatan ışık toprağa can veren el.
Gün olur toprak uyanır uyanır böcekler
Sarı bozkır titrer, çıplak dağlar yeşerir
Gök yıkanır kirli dumanlardan
Su coşar, deniz kabarır, canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgâr eser yıldızlar arasından.
Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek
İmanın güneş yüzlü çocuğu.
Erdem Beyazıt
Rıdvan CANIM (24.8.2017)