İlk okul ve orta okul dönemlerinde derslerime çalışır, ders kitaplarımı okur, ama ekstra okumayı pek sevmezdim. Sevmezdim derken ekstra kitap okumadığımı kast ediyorum. Aslında bir şeyi sevip sevmediğini insan deneyerek anlar, ben denemeye bile hiç meyletmemiştim. Bunu ta yazımın başında neden söyledim, toplumda birçok insan kitap okumayı sevmediğine okumayı denemeden karar veriyor da ondan.
Sonradan iki faktör nedeniyle kitap okumayı sevmeye başladım. Bunlardan biri, evde kitap okumayı çok seven bir abimin olmasıydı. Diğeri ise lisenin başlangıç yıllarında arkadaşlardan ele geçirdiğim resimli hikaye ve romanlardı. İsimlerini verip reklam yapmış olmayayım, anlamışsınızdır zaten.
İlk okuduğum resimsiz kitap bir siyer kitabıydı. Kitabı mı sevdim okumayı mı bilmiyorum ama ondan sonra beni durdurabilen bir şey olmadı. Elime ne geçirsem okuyordum. Gece demeden gündüz demeden okuyordum.
Kardeşlerimle aynı odada kaldığım için ışığın geç saatlere kadar yanması bazen sorun olurdu ya da ben onları rahatsız etmek istemezdim. Elime pilli bir el lambası alır, yatağıma girer ve okumaya devam ederdim. Uzun süre kullanınca lambanın pili fazla dayanmazdı. Işık sorunu yaşamayayım diye pilli lambama evin elektriğinden hat çekmiştim. Araya bir de adaptör koydu mu sorun çözüldü gitti.
Havanın sıcak olduğu günlerde gece okumaları daha rahat oluyordu. Ya koridorun ışığında ya da avludaki dut ağacının dallarında okumaya devam ediyordum.
Kısa sürede kitapları bitiriyor, bitirdiğim kitapların listesini tutuyordum. O zaman okuduğum kitapların listesi bir anı olarak hâlâ durur bir köşede.
Ne kitaplar okumuşum, bilseniz. Fikir kitapları, romanlar, hikayeler, siyer kitapları, tefsirler, hadis kitapları, ahlak ve edep üzerine yazılmış kitaplar, siyasi kitaplar, dergiler, pozitif bilimlerle ilgili kitaplar…
Listelemeyi bıraktıysam da Allah’a şükür okumayı hiç bırakmadım.
Bazen hastalarım yakın görme şikayetleriyle geliyor. Çok okuduklarını, bu nedenle gözlerini bozduklarını söylüyorlar. Bazısı klasiklere takmış kafaya, onları bitirmek için uğraşıyormuş; bazısı ideolojik bir gazetenin tüm satırlarına kadar okumaya zorluyormuş kendini. Bazısı roman okumayı çok seviyormuş, başka hiçbir şey okuyamıyormuş, bazısı resimli hikayelerden öte geçemiyormuş.
Okumanın hiçbir türüne karşı değilim. Mümkün olsa dünyadaki tüm eserleri okumayı isterdim, ama mümkün değil. Kimse için mümkün değil. Mutlaka kısıtlayıcı faktörler bulunur, benim için de başkaları için de. Öyleyse seçici olmak lazım. Ne için ve nasıl okuyacağına iyi karar vermek lazım.
Romanlar ve hikayeler güzel vakit geçirmek için iyidir, ama bilgi edinmek açısından tercih edilmezler. Hayatınız boyunca roman okusanız diyelim ki bir din konusunda bilgi sahibi olmazsınız. Dinle ilgili roman okuyorsanız işte o zaman sadece fikir sahibi olursunuz, yine de bilgi sahibi olmazsınız.
Dinle veya idelojilerle ilgili temel kaynakları okursanız bilgi edinirsiniz, ama farklı bakış açıları konusunda zayıf kalırsınız. Bu sefer fikir kitaplarına ihtiyaç duyarsınız.
Bilimlerin temel eserlerine yönelmezseniz farklı kişilerin yorumlarıyla farklı noktalara varabilirsiniz.
Az sayıda ve belli bir kesim tarafından yazılan kitapları okursanız hayata objektif bakamazsınız. Kendinize özgü yorumlar geliştiremezsiniz.
Çok okur, ama usülsüz okursanız beyniniz bilgiyle dolar, bu bilgiler karmakarışık durduğu için hiçbir işe yaramaz, hatta sizi yoldan çıkarabilir.
Okumak çok özendirilir. Ama gördüğünüz gibi risklerinin olmadığı söylenemez. Bana kalırsa bilinçli okuma özendirilmelidir. Bunun için insanları okumaya sevk eden toplum önderlerinin sadece oku demek yerine okumanın reçetesini de vermeleri gerekir.