Çocukluğumda koyunlarımızı ve keçilerimizi sağım için ağıla götürürken ürkütüp sıkıştırmamamız, korkutmamamız, koşturup yormamamız büyüklerimiz tarafından sıkı sıkı tembih edilirdi. Aynı uyarı, kuzu ve oğlaklarımızın satım zamanında da yapılırdı. Üstelik “Sakın ha!” denilerek. Büyüklerimiz, “ürkütme, sıkıştırma, korkutma, koşturma, yorma” diyerek tembihte bulunurken aslında şunu söylemek istiyorlardı: Bu tür muamelelerle koyunları, keçileri,...
İlkokuldayken öğretmenimiz 3, 4 ve 5. sınıf öğrencilerine üç matematik sorusunu ‘ortak ödev’ olarak verdi. Deftere yazdığımız soruları akşam evde çözüp ertesi gün getirecektik. Üçüncü sınıfta olmama rağmen kendime güveniyordum. Çünkü bu konuda bana yardımcı olabilecek biri ilkokul mezunu, diğeri ortaokul öğrencisi iki ağabeyim vardı. Elbette yardım ederlerdi. Akşam ağabeylerime...
Hiç unutmam, lise ikiye gidiyordum…Beden Eğitimi öğretmeninin tayini çıktığı için için o derse matematik öğretmeni giriyordu.İyi ki de tayini çıkmıştı, eşofmana eşortman dediğimiz, masa tenisine pimpon dediğimiz için bir notumuzu kırar, eşofman alamadığımız için de takım elbise ile toprakta yuvarlanmamızı ister ve yapardı da, yaptı da nitekim. Çamur olmuştu üstümüz...
Son zamanlarda daha da bariz hale gelen akıl tutulmalarımız ve kalplerimizin birbirimize karşı katılaşması esas itibariyle; zihinlerimizin aslî kaynaklardan beslenmek, okumak ve düşünmek yerine “fastfood tarzı fikirlerle”, hani dondurulmuş, sonra ihtiyaç oldukça zaman zaman çözülerek fırına konup ısıtılıp servis edilen, sağlıksız ve her türlü hastalıklara sebep olan sloganlarla beslenmeyi tercih...
Her gün dilimizden dökülen onca kelime arasında en çok anlamını yitiren, en çok özünden uzaklaştırılan, değersizleştirilen ve sıradanlaştırılanları sıraya koysak bunların en başında “sevmek” ve “aşık olmak” gelirdi diyorum kendimce. Dilerseniz biraz irdeleyelim bu tabirleri; örneğin birine “seni seviyorum” dediğimizde neyi kastediyoruz. Eğer kastımız kendi içerisinde “beni seversen, seni seviyorum”,...
İlk okul ve orta okul dönemlerinde derslerime çalışır, ders kitaplarımı okur, ama ekstra okumayı pek sevmezdim. Sevmezdim derken ekstra kitap okumadığımı kast ediyorum. Aslında bir şeyi sevip sevmediğini insan deneyerek anlar, ben denemeye bile hiç meyletmemiştim. Bunu ta yazımın başında neden söyledim, toplumda birçok insan kitap okumayı sevmediğine okumayı denemeden...
Çocukluktan kalan bir zaman hikâyesi: ”Annem ne kadar kızıp, ikaz etse de o mutlaka arka sokaklara dalar, orda başına bir müsibet sarar, yetmez gibi de bitlenir gelirdi eve. Annem biti fark edince delilenir, kafasını gazyağı dolu kovaya sokardı. Sık dişli fildişi bir tarağı vardı, saçlarımızı taramaz, kafatasımızı yüzerdi o tarakla....