Rahmetli Nurettin Topçu’nun önemli bir kavramsallaştırması olan “isyan ahlakı”, bir doktora tezi olmakla birlikte, bir insan olma mücadelesinin anlatıldığı mümtaz bir eserdir. İnsanın kendi serüveninde, kendinde var olan tüm kötülükleri, kötü düşünceleri, kötü davranışları tespit etme ve bunlarla baş etme, üstesinden gelme yahut üstünden atma uğraşı olan isyan ahlakı, kişinin kendi kendisiyle olan mücadelesine dikkat çeker. Esasında bir kölelikten kurtulma, esaretle savaşma ve özgürlüğün yani kul olma bilincinin değerini ortaya koyar. “İsyan, içindeki sesin mahkûmu olan insanın, bu esaretten kurtulması için mücadele etmesidir. Egoist ve bencil isteklerini yerine getiren sorumsuzluk anlayışını terk edip, evrenselin, sonsuzluğun isteklerine amade olmasıdır.” İsyan etmek, bu anlamda, insan olmak demektir.
İnsan olmak ve insan kalabilmek için insanın kendini sürekli sigaya çekmesi gerekir. Kendini sorgulamayan insanın başkasını sorgulama hakkı yoktur. İnsanın pişmesi, ancak böyle mümkündür. Yunus Emre’nin “kendini bil” emrinin oluşabilmesi için, Topçu’nun isyan ahlakına sahip olmak gerekir.
Asaf Halet Çelebi’nin “İbrahim” şiirinde belirttiği gibi isyan ahlakı için içimizdeki putları devirmemiz gerekir: “İbrâhîm, içimdeki putları devir, elindeki baltayla” der Çelebi. İnsanın içindeki putlarını elindeki baltayla devirebilmesi için birincisi putun, ikincisi baltanın farkına varması gerekir. İsyan ahlakı baltamız, putlar da isyan edeceğimiz kötülüklerimizdir.
Bugün eğitimimiz, çağın modasına uyarak, bizden isyan ahlakı beklemiyor. İnsanın, olduğu gibi kabul edilmesini istiyor. İnsanın olduğu ise budanmamış bir ağaçla temsil edilebilir. Bu budanmamış insan, rahatsız edici olan uzantılarını (kusurlarını) özellik sanıyor, bunu bizim kabul etmemizi, hatta ona saygı göstermemizi istiyor. Evet, insan yaratılışı gereği iyidir lakin anne-baba ve yakın çevresinin budama görevini yapmaması nedeniyle, artık, kusurlarıyla büyüyor. Afrika atasözü “çocuk yetiştirmek bir köy ister” der. Yani çocuğun yetişmesini sadece anne-babaya bırakmak hem çocuğa hem anne-babaya zulümdür. Çocuk yetiştirmek, amca, dayı, teyze, hala, dede, nine, komşu, bakkal, şoför, medya vb ister. Bunların olmadığı bir çevrede çocuk yetiştirmek, budanmamış insanı zorunlu kılıyor. Anne-babanın zaten işi (!) çok. Dolayısıyla çocuklar artık yetiştirilmiyor, büyütülüyor (!). Öylesine büyüyorlar yani. Durum böyle olunca televizyon ve internet, çocuğun her türden öğretmeni oluveriyor. İşte bu çocuk, bir sürü puta sahip oluyor ve karşımıza narsist bir birey çıkıyor.
Öte yandan eğitim sistemi bu çocuğu sürekli ödüllendirdiğinden, alkışladığından ve alkışı önerdiğinden bu narsist kişilik çekilmez bir hal alıyor. Bu narsist ve kibirli insana edebe dair bir laf söylendiğinde intikamını almada gecikmiyor. Ve size “gönlümü put sanıp da kıran kim” diye hayıflanmak kalıyor. Topçu’nun “isyan ahlakı” böylelikle “ahlaka isyan”a dönüşüyor.
Nitekim geleneksel olan her şeye isyan etmesi öğütlenen, modern olan her şeye kucak açması önerilen insanın, ahlak diye bir derdi de olmuyor. Geldiğimiz noktada serbest piyasa ekonomisinin hiçbir ilke ve kural tanımaması, görünmeyen (!) elin ekonomiyi yönetmesi ve dolayısıyla liberalizmin ve kapitalizmin eğitim sisteminin ruhunu oluşturması, ahlakın pılısını pırtısını toplayıp hayatımızdan çekilmesine neden olmuştur. Sözü Farabi’nin duasıyla bitirelim:
Ey Zorunlu Varlık!
Ey sebeplerin sebebi, ezelî ve ebedî olan Allah’ım!
Beni yanılgılardan korumanı, bana senin hoşnut olacağın eylemi emel yapmanı istiyorum!
Ey bütün Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!
Bana bütün iyi hasletleri bahşet, işlerime güzel neticeler ver, gayelerimde ve isteklerimde beni başarılı kıl!
Allah’ım! Bana güzellik elbiseleri giydir, iyilik ve güzellikler ver. Peygamberlerin kerametlerini ve zenginlerin saadetini, bilgelerin ilimlerini, muttakilerin mutlulukların ver!
Allah’ım! Beni mutsuzluk ve yokluk âleminden kurtar! Beni kötülüğe bulaşmamışlardan, sevgiyle bağlı olanlardan, dosdoğru kişiler ve şehitlerle birlikte gökte yaşayanlardan eyle!