İnsan böyledir; isyanı da itaati de ruhunda taşır. İsyanıyla varlığını, itaatiyle yokluğunu haykırır. Umulur ki isyanı da itaati de hakikatten neşet etsin. Ne var ki “cihan, şu veya bu kıymetin değil de, bizzat kıymet hükümlerinin çivili bulunduğu can evinden, ruhundan hasta” olduğundan ve değerin bir kıymeti harbiyesi kalmadığından her şey bir ritüele, bir sembole, bir alışkanlığa dönüştürüldü. Ve rasyonalitenin boyunduruğu altında kendine yeni bir anlam arama telaşına düştü.
Bir şeyin kültürü oluşmayınca, emirler, kanunlar, ilkeler kültürleşmeyince, ritüelden, alışkanlıktan öteye geçemiyor insanlar nezdinde. Kültür, alıyor o emirleri ve sözleri, insana bir iklim oluşturuyor; insan da bu iklimde keyifle onu davranışa büründürüyor. Yazın sıcağında susayan birinin su içmesinden aldığı keyifle, alelade içilen sudan alınan keyif arasında ne fark varsa, bir şeyi kültüründe yapmakla o şeyin kültürünün yokluğunda yapmak arasındaki fark da öyledir. Kekremsi bir tat bırakıyor insanda. Misal Ramazan, cennetten damıtılan Ramazan değil de herhangi bir ay haline büründürülünce, oruç tutmak, aç ve susuz kalmaya dönüşüyor.
Bu nedenle olgular, olaylar, işler vb ne varsa insana dair, onun kültürünün oluşmasına gayret etmek gerek. Kültürleşirse bir şey, toplumsallaşıyor; bu da toplumsal bir eğitim halini alıyor. İnsanı nefsinin esaretinden ancak bu eğitim koruyor.
Evet, Ramazanın bir kültürü oluşmalı ama bunun için insanların davranışlarının olgunlaşmasını bekleyemeyiz, bu tür işler daha çok insicamlı toplumsal hareketlerle oluyor. Bunun için de devletin /bürokrasinin /üst mercilerin öncülüğü, önderliği, kolaylaştırıcılığı önemli hale geliyor. Zira kültürün oluşması için disiplinli süreç yönetimi ve bütüncül eylemler, uyulması gereken esas ilkelerdir. Misal sadece Ramazan ayında geçerli olan kararlar alınabilir; çalışma hayatı esnekleştirilebilir, mesai saat 10.00’da başlayabilir, 16.00’da da bitebilir. Eğitim-öğretim işlerinde de bu aya özel bir hassasiyet geliştirilebilir; dersler geç başlayabilir, erken bitebilir, ders sayısı azaltılabilir, Ramazana özel dersler konulabilir. Sadece eğitimde değil sosyal hayat için de Ramazana özel kararlar alınabilir. Mesela Ramazan ayında Kudüs’e ve Kâbe’ye ziyaretler teşvik edilebilir; uçaklar, trenler, otobüsler en fakir insanın bile gidebileceği seviyeye düşürülebilir. Bir ilim ayı olması sebebiyle camiler sadece namaz kılınan yerler olmaktan çıkarılarak kütüphanelerin, çalışma salonlarının, dinlenmenin, yerine dönüştürülebilir. Hepsi olamıyorsa bile her şehirde bir cami böyle olabilir.
Zira Ramazan hem insan bilincinin, inancının, düşüncesinin hem de insanın kendini sigaya çekmesinin yoğun olduğu zaman dilimidir. Ramazan özel bir aydır, özelliği olan bir aydır, bu nedenle hem toplum hayatında hem de insanın hayatında farkedilecek derecede değişiklik yapılmalıdır. Bin aydan daha hayırlı olması, Kur’an’ın indirilmeye başlanması, orucun bu ayda olması, Ramazanın sıradan bir ay olmadığının delilidir.
Hâsılı kelam, Ramazan somut olmalı, görülmeli, elle tutulur olmalı, müşahhas olmalı. Ramazan sıradan bir aydan ziyade, bir yememekten-içmemekten ziyade, bir inziva olmalı, toplumsal bir diriliş haline gelmeli. Bunun için de bir kültürü olmalı Ramazanın…