Derin bir kış sessizliğinden sonra tüm güzelliklerin uyanışıdır bahar. Yüreğimizi kıpır kıpır canlandıran, elindeki bardakta ab-ı hayat sunan bir dilberin yansımasıdır adeta. Doğanın renkliliğiyle çeşit çeşit göz zevki tattırır, güçlü bir enerji akışı başlatır. Toprağın uykudan uyanması, ağaçların filizlenmesi, çimenlerin yeşermesi, çiçeklerin rengarenk açması ve daha nicesi. İşte bunların hepsi insana bir nefes can verir, gönlünü ferahlatır.
Baharın gelişi, edebî metinlerde de her zaman yer alan bir konu olmuştur. Divan edebiyatında “Bahâriyye” adı verilen şiirlerin kaleme alınması bu konuya önemli bir örnek teşkil eder. Neredeyse her divanda bir bahariyye bulunması şartı bile vardır. Birçok edebî metinde asıl konuya başlamadan önce bahar tasviri yapılır.
Edebiyatımızda çok kıymetli bir yer teşkil eden ilk Türk-İslam eseri Kutadgu Bilig’de de baharın nitelendirilmesi söz konusudur. Yusuf Has Hâcib’in kaleme aldığı 6645 beyit ve 85 bâbdan oluşan eserin dördüncü bölümü “Parlak Bahar Mevsimi ve Ulu Buğra Han’ın Medhi” başlığını taşır. Bu bâbda, eserin takdim edildiği Tabgaç Buğra Han’ın övgüsüne geçilmeden önce baharın tasviri yapılır.
Bahar için aydınlık, parlak anlamına gelen “yaruk” kelimesi kullanılır. Eski Türkçede “yarumak” fiili “aydınlanmak, parlamak, ışımak” anlamlarını taşır. Bu fiilden türetilen “yaruk” ismi ise “aydınlık, parlak” demektir. Yani Hâcib bahar mevsimini aydınlık, parlak, ışık saçan sıfatlarıyla nitelendirmiştir. Doğudan esen rüzgarın gelmesiyle dünya süslenmeye başlar, bunun da ötesine geçerek cennetin kapısını bile aralar. İşte Kutadgu Bilig’de baharın gelişi bu ifadelerle başlar:
63. toġardın ese keldi öñdün yili
ajun itgüke açtı uştmaḫ yolı
(Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için cennet yolunu açtı.)
Toprağın canlanışıyla etrafa misk saçan bir koku yayılır ve doğanın uyanışıyla çevre yeşererek kendini süslemek ister:
64. yaġız yir yıpar toldı kafur kitip
bezenmek tiler dünya körkin itip
(Kâfur gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süsleyerek, bezenmek istiyor.)
Kışın, insana ve doğaya eziyet veren bir mevsim olduğu düşünülürken bunun aksine bahar mutluluk ve neşe getirir. Bütün olumsuzlukların ardından yeni fırsatlar sunan bir umut ışığı gibi doğar:
65. irinçig ḳışıġ sürdi yazḳı esin
yaruḳ yaz yana ḳurdı devlet yasın
(Bahar rüzgârı eziyetli kışı sürüp götürdü; parlak bahar tekrar saadet yayını kurdu.)
Kışın kuruyan, üryan ve kahverengi ağaçlar, yerini capcanlı ve yemyeşil bir güruha devreder. Tüm albenisini yitiren tabiat ana ise kırmızı, mor, sarı, yeşil ve daha nice renklerle tekrar cazibe kazanır. Kapkara bir kılığa bürünen yeryüzü, değerli bir ipek kumaşa benzeyen yemyeşil çimenlerle ve otlarla kaplanır.
67. ḳurımış yıġaçlar tonandı yaşıl
bezendi yipün al sarıġ kök ḳızıl
(Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi.)
68. yaġız yir yaşıl torḳu yüzke badı
ḫıṭay arḳışı yaḍtı tawġaç eḍi
(Kara yeryüzüne yeşil ipek bağladı; hıtay kervanı da bunun üstüne çın kumaşı yaydı.)
Uyanan toprakla birlikte pek çok çiçek, bu eşsiz seremoniye katılıp gülerek açarlar. Bu canlılık etrafa hızla yayılan misk kokusunu da beraberinde getirir. Hatta bembeyaz, ıtırlı kafur ve can dostu baharatlı ve aromatik amber de burun şölenine katılır:
70. tümen tü çiçekler yazıldı küle
yıpar toldı kafur ajun yıḍ bile
(Binlerce çiçekler gülerek açıldılar; dünya misk ve kâfur kokusu ile doldu.)
71. ṣaba yili ḳoptı ḳaranfil yıḍın
ajun barça bütrü yıpar burdı kin
(Karanfil kokulu bahar rüzgârı esti; dünyanın her tarafı misk ve amber kokusu ile doldu.)
Doğanın uyanışıyla diğer canlılar da pür neşeyle ortaya çıkarlar. Kazlar, ördekler, kuğular ve turnalar tüm hareketlilik ve enerjileriyle oradan oraya koşturup adeta bir kutlama yaparlar. Hepsi birden uçuşup kaçışarak, yüzüp su içerek bu canlılığa ortak olurlar. Harika tınısı ve ahengiyle keklikler, birbirlerine heyecanla seslenip meşk ederler, bülbüller ise en ihtişamlı bestelerini doğaya sunarlar:
72. ḳaz ördek ḳuġu ḳıl ḳalıḳıġ tudı
ḳaḳılayu ḳaynar yoḳaru ḳoḍı
(Kaz, ördek, kuğu ve kıl kuyruk fezayı doldurdu; bağrışarak bir yukarı bir aşağı kaynaşıyorlar.)
73. ḳayusı ḳopar kör ḳayusı ḳonar
ḳayusı çapar kör ḳayu suw içer
(Bak, biri kalkıyor, biri konuyor; biri yüzüyor, biri su içiyor.)
75. ular ḳuş ünin tüzdi ünder işin
silig ḳız oḳır teg köñül birmişin
(Keklik, sesine bir ahenk vererek eşine sesleniyor; sanki güzel bir kız gönül verdiğini çağırıyor.)
78. çiçeklikte sandvaç öter miñ ünün
oḳır ṣur-ı ʿibri tünün hem künün
(Çiçek bahçesinde bülbül binlerce sesle ötüyor, sanki gece-gündüz Mezamir okuyor.)
Kutadgu Bilig’de baharın gelmesiyle yaşanan tüm güzellik ve canlılık, yukarıda paylaşılan beyitlerde olduğu gibi tasvir edilir. Manevi yenileniş sunan baharın ardından hükümdarın tahta çıkışı anlatılır. Yani bu kavram, devlet için hayırlı bir gelişme olan tahta çıkma merasimiyle de ilişkilendirilir.
Sözün özü; bahar, geldiği her ortama hem uyanış hem de canlılık ve bereket katar. İnsanlara mutluluk ve neşe getirir. Yeni başlangıçlara yol açar ve ufku geliştiren fikirler sunar. Kışın sessizliğine ve cansızlığına bürünen merdümgiriz insana ışık olur. “Yaruk yaz”ın sayısız güzellikler, mutluluklar ve müjdeli haberler getirmesi dileğiyle…
Çok güzel olmuş yolun hep açık olsun bilgin bilgilerin hep daim olsun buram buram tarihhh emeğine sağlık Beste cim