eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
16°C
Ankara
16°C
Açık
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Çok Bulutlu
14°C
Pazartesi Az Bulutlu
13°C
Salı Çok Bulutlu
11°C

Doç. Dr. Ertuğrul KARAKUŞ

2002 yılında Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesinden mezun oldu. 10 yıl öğretmenlik yaptı. Z. Karaelmas Üniversitesinde yüksek lisansını tamamladı. Ege Üniversitesi, S.B. Enstitüsünde “Sesler’ Dergisi’ Üzerine Bir İnceleme (Çağdaş Makedonya ve Kosova Türk Edebiyatı)” konulu doktora tezini tamamladı. Kırklareli Üniv. T.D.E. ve ÇTLE Bölümleri ve Bulgaristan Filibe (Plovdiv) Paisiy Hilendarski Üniversitesi Türkoloji Bölümünde Yeni Türk Edebiyatı dersleri verdi. Makedonya Uluslararası Balkan Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Makedonya Kalkandelen (Tetovo) Üniversitesi Oryantalistik-Şarkiyat bölümünde T.D.E. dersleri verdi. Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Karadağ, Sırbistan, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek, Macaristan ve Avusturya’da “Balkanlar’da Türk-İslam Kültürü ve Mirası”yla ilgili araştırmalar yaptı. Yurtiçi ve yurtdışında “Balkanlar ve Türk-İslam Kültürü” konusunda pek çok konferans veren Karakuş’un hem yurt içinde hem de yurt dışında yayımlanmış eserleri bulunmaktadır. Hâlen, Bolu Abant İ.B. Üniversitesi, F.E.F., T.D.E. Bölümünde Doçent olarak görev yapmaktadır. Balkanlar’da Türk Dili, Edebiyatı ve Kültürü, Yeni Türk Edebiyatı ve Türk Dünyası Edebiyatları alanlarında “Balkanlar medeniyetimizin hafızasıdır.” ilkesiyle çalışmalarına devam etmektedir

    İşkodra’nın Barbuluş Köyünden Çanakkale’ye Gazi Hacı Sala

    BALKAN’DAN ÇANAKKALE’YE-1:

    “İşkodra, nazlı bir Balkan ceylanı

    İşkodra, Fatih’in emanetidir

    İşkodra, bir düşün son duâsıdır

    Esat Toptani’nin ihanetidir

    Hasan Rıza Bey’in şehadetidir…”

    Bir medeniyet şuuruyla kurulmuş olan tüm Balkan şehirleri, her yönüyle küçük birer İstanbul’dur aslında… Üsküp, Saraybosna, Prizren, Gümülcine, İşkodra… Hepsi “firuze kubbeli”, hepsi bin bir minareli, hepsi töreli…

    İşkodra’ya 20 km mesafedeki Barbuluş köyünde, 1887 yılının sımsıcak, bereketli bir temmuz gününde doğdu Sala. Kadim Müslüman töresine uygun olarak ezan ile kamet ile nakşedildi ismi kulağına…

    “Sali” isimli babasının adıyla, fakat “Sala” olarak bilindi…

    Temmuzdu ve sıcaktı Barbuluş… Ama Balkan toprakları daha da sıcaktı… Isıtılıyordu… 93 Harbi ve Karadağ’ın Osmanlı bünyesinden kopmasıyla İşkodra, bir serhat şehri olmanın yüküyle yüklü idi. İşkodra’da bu yıllarda doğan her Osmanlı-Balkan çocuğu, mesuliyet duygusuyla ve ateşli bir yazgıyla, sıcacık doğuyordu adeta… 

     “Eve dönen adam” tavsifinin bu denli yakıştığı Üsküp’lü Yahya Kemal Beyatlı’nın tabiriyle “Bir ulu rüyayı görenler şehri: Üsküdar”a, hiçbir Balkan şehri bu denli yakıştırılmamıştı…

    Ve hiçbir Balkan şehri, bütün Balkan şehirlerinin gıpta ile baktığı İstanbul’a, İstanbul’un bir semtine bu kadar yakıştırılmamıştı… İşkodra isminin “Üsküdar”dan geldiği yakıştırıldı asırlarca… Doğru olsa ne yazar, yanlış olsa ne… İşkodra Üsküdar’dan, Üsküdar İşkodra’dan vaz geçemez!

    Nasıl bir Osmanlı şehriydi İşkodra? Diyarbakır doğumlu olan ve 1896 yılında Yanya ve İşkodra´ya maliye müfettişi olarak atanan, üç ay gibi kısa bir sürede “İşkodra Vilayeti Osmanlı Şairleri” kitabını (tezkiresini) hazırlayan Ali Emîrî bu eserinde İşkodra’nın adeta kültür haritasını çıkartmıştır. Ali Emîrî’nin, 1795 İşkodra doğumlu şair Hamdî’yi tanıtırken İşkodra’yı “kubbetü´l-İslâm” olarak vasıflandırması, bu şehrin 19. asırdaki ilim-kültür-medeniyet dolu hâlini anlamamıza yetecektir…

    Evet, Ali Emîrî Diyarbakır’lıdır. Ama Ali Emîrî, biraz da İşkodra demektir, bilen için… Kitap âşığı Ali Emîrî… Bu aşkıyla Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü bulup tanıttı. Araştırmalarıyla Fatih’in duâsı olan İşkodra’yı da adeta yeniden keşfetti! Hasbelkader görevlendirildiği İşkodra Vilayeti’nde Tiran’lı şair Halîmî’nin doğduğu yeri tanımlarken “İşkodra vilayetinde Draç sancağında Tiran kazasının merkezi bulunan Tiran şehr-i dil-arası” ifadelerini kullanır. Bu ifadelerden de anlaşılmaktadır ki İşkodra; Tiran’ı, Draç’ı, Ülgün’ü, Akçahisar’ı ve civarındaki daha nice şehirleri yönetmiş, onlara ağabeylik yapmıştır…

    Bölgesindeki şehirlerin de pîridir İşkodra…

    Türkçe, Arnavutça, Fransızca, Arapça, Farsça gibi beş dilde okuyup yazan âlim, şair ve fâzılların yetiştiği mümbit bir topraktır, dönemin İşkodra’sı…

    Bu fanî dünyaya İşkodra’da şehadet şerbetini içmek için gelmiş olan Kastamonu-Tosya doğumlu Hasan Rıza Paşa, Fatih’in emanetine son nefesine kadar sahip çıktı… 42 yaşındaki Tosya’lı karayağız bu Anadolu delikanlısı “İşkodra ya kaderimiz ya da mezarımız olacak ama asla utancımız olmayacak!” demişti… Öyle de oldu…

    Ya İşkodra?.. İşkodra’nın, Barbuluş’un toprak benizli yiğitleri, Çanakkale yanar ve insanlık biter iken ne yaptı?

    “Avrupa” denen “yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi” Çanakkale’ye, küçücük bir karaya bütün demirden gücüyle yüklendiği zaman…

    İşkodra’nın Barbuluş köyünde, camide imam cihat çağrısı yaptığı zaman…

    İşkodra’lı, Barbuluş’lu Hacı Sala’nın, 28 yaşının ateşiyle yandığı zaman…

    O da cetlerine yakışır bir şecaate sahip olduğunu gösterdi ve koştu Çanakkale’ye… Asırlar önce cetleri Belgrad önlerine, Zigetvar önlerine, Uyvar önlerine nasıl koştu ise, öyle koştu…

    Uzun süre kendisine de şehadet sırası gelir diye bekledi… Bekledi… Bekledi… Çanakkale’de şehadet değil gazilik nasip oldu. “Gazi Sala olarak” döndü…

    Pax Otomana (Osmanlı barışı) döneminden evvel de sonra da Balkanlarda kan ve gözyaşı eksik olmadı… Gazi Sala’nın döndüğü İşkodra, Osmanlı’nın İşkodra’sı değildi.

    Avrupa kaynıyordu…

    Balkanlar kaynıyordu…

    Yolların, ülkelerin, çıkarların kesişme noktası olan İşkodra ve Barbuluş köyü kaynıyordu…

    Partizan-Alman (Nazi) çatışması… İnsanlık ve medeniyet adına değil de sömürü adına, menfaat adına savaşıyordu koca dünya… “Tarafsız olan bertaraf olur” diyorlardı… Gözü dönmüş bir akın geliyordu İşkodra’nın, Barbuluş’un üstüne… Gazi Hacı Sala da katıldı topraklarının savunmasına… Naziler, 22.11.1944 tarihinde Barbuluş köyünden 16 kişiyi seçip taradı insafsızca… Çanakkale Gazisi Hacı Sala ve Fetah (Fettah) isimli kardeşi de vardı kurbanlar arasında…   

    Köyünden 1000 km ötede, Çanakkale’de kavuşmaya niyet ettiği Rabb’ine, Fatih’in rüyası, Hasan Rıza Paşa’nın duâsı olan İşkodra’da, Barbuluş köyünde, yine topraklarını müdafaa ederken kavuştu Gazi Hacı Sala…

    Gazi Hacı Sala’nın kabri, Fatih’in rüyası ve Hasan Rıza Paşa’nın duâsı olan bu topraklarda…

    Ve Çanakkale yolunun, gazilik yolunun başladığı o cami… 1915’te Çanakkale için cihat çağrısı yapılan Barbuluş köyü camisi… 1967’de medeniyet ve ezan düşmanları tarafından yıkıldı… Hasan Rıza Paşa’yı İşkodra’ya gönderen Kastamonu-Tosya gibi, Anadolu’nun “Töreli” şehirleri İskenderun, Kayseri ve Hatay yetişti imdada… (Barbuluş köyü Osmanlı döneminde “İskenderiye livası”na bağlı olarak geçmektedir.)

    Çanakkale’ye cihad çağrısı yapılan bu cami, 2014 yılında yeniden ezanına ve cemaatine kavuştu.

    Ne İşkodra ne de Barbuluş köyü unuttu İstanbul’u, Üsküdar’ı, Çanakkale’yi…

    Ne İstanbul ne Üsküdar ne Kastamonu ne de İskenderun unutmalı İşkodra’yı, Barbuluş köyünü, Gazi Hacı Sala’yı…

    Ertuğrul KARAKUŞ

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.