Müfredat, Arapça müfred kelimesinin çoğuludur. Kelimenin sözlüklerde karşılaşılan ilk (temel) anlamı “basit şeyler”dir.
Burada “basit” nitelemesiyle anlatılmak istenen; “mürekkep yani birleşik olmayan”dır.
Daha sade ve anlaşılır bir ifadeyle müfredat, “iki veya daha fazla şeyin karışmasından oluşmayan, birden çok unsurdan veya parçadan meydana gelmeyen” demektir.
Gazeteci yazar Ergun Göze’nin, her kelimesi medeniyet dilimiz Türkçeden esintiler taşıyan şu cümlesi, bu tanımın en güzel şahididir: “Talebe hocasından ders alır (…) Önce harfler, sonra müfredat, daha sonra da mürekkebât öğrenilir.”
Mezkûr kelimenin, “bütünü bilinen bir şeyin ayrıntıları, maddeleri” şeklinde ayrı bir manası daha vardır.
Sözlükler, eğitim etiketini kullanarak bu sözcüğün bir başka anlamını daha verirler.
Bu, kelimenin Türkçede kazandığı yeni bir karşılıktır.
Başka bir ifadeyle milletimizin kelimeye attığı imzadır.
Kısaca “öğretim programı” olan bu karşılık, hepimize sıkça duyduğumuz şu ifadeyi anlatır: “Bir eğitim ve öğretim döneminde işlenecek konuları gösteren program.”
Ülkemizde müfredat denince herkesin aklına gelen de budur.
Başkaca söylersek müfredat; kullanımı eğitim – öğretimle özdeşleşmiş, hatta onu tek başına temsil eder hâle gelmiş bir terimdir.
Müfredat için “Eğitimin temelidir.” dense, böyle bir hükmü verilse yanlış olmaz.
Eğitim-öğretim; sözlüklerde, alana özgü çalışmalarda birbirine yakın açıklamalarla ifadesini bulsa da söz konusu faaliyetleri “müfredata göre nesiller yetiştirmek” şeklinde tanımlamak daha doğrudur.
Bu geniş faaliyetler zincirinin; öğretmen, öğrenci, aile gibi hayati derecede öneme sahip unsurları, bileşenleri bulunmakla birlikte bu büyük sistemde aslolan müfredattır.
Sistemin başaktörü durumundaki öğretmen, önüne gelen öğrenciyi kendisine verilen öğretim programına uygun biçimde yetiştiren kişidir.
Öz görevi, esas gayesi, asıl işi budur.
Yani, müfredatı uygulamak ve bunu kendisine emanet edilen genç dimağlara yüklemekle görevli bir vasıtadır o.
Tıpkı ders kitapları, eğitim-öğretim malzemeleri gibi.
Ders kitapları ve materyaller bir araç olsa da bunlar eğitimdeki esas unsuru teşkil eden müfredatın müşahhas hâlleridir.
Öğretmenlerin okullarda takip ettiği, öğretim programlarından ziyade müfredatın ete kemiğe bürünmüş hâli olan kitap ve kaynaklardır.
Bu nedenle tüm derslerde, bilhassa Türkçe, Türk dili ve edebiyatı derslerinde kitapların hazırlanması büyük hassasiyet, dikkat ve ihtimam gerektiren bir iştir.
Türkiye, bugünlerde kapsamlı bir müfredat değişikliğine gidiyor.
Mevcut programda değiştirilen, güncellenen, çıkarılan, eklenen bölümlerin olduğu görülüyor.
Elbette, çağın gereklerine, ihtiyaçlarına, bugüne kadar yapılan tenkit ve geri bildirimlere bağlı olarak yürürlükteki müfredat gözden geçirilmelidir.
Yanlışlar düzeltilmeli, eksikler tamamlanmalı, karmaşık olanlar sadeleştirilmelidir.
Ancak değiştirmek; kadim olanı çıkarmak, lazım ve elzem olanı atmak, hele yanlışı sürdürmek şeklinde olmamalıdır.
Ülke; birkaç gündür, Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli taslak programı tartışıyor.
Ne var ki böyle şümullü ve mühim bir modeli konuşmak için muhataplara tanınan vakit çok az.
Bilinmelidir ki bu kısa süre, yeni müfredata yüklenen anlam ve ona gösterilen ilgiyle hiç örtüşmüyor.
Hâlbuki, âdeta bir vizyon belgesi olarak insanların görüş ve önerilerine sunulan bu taslağın, ehil kişiler tarafından etraflıca değerlendirilebilmesi için daha fazla zamana ihtiyaç var.
Eğitim bir ülkenin geleceğidir.
Müfredat da onun yol haritasıdır.
“Basit şeyler” değildir.
Bilakis, taşıdığı ehemmiyet itibariyle müfredat, anayasadan bile önemli ve kıymetlidir.
İşte bu nedenle “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” için tasarlanan program; bütün derslerde, özellikle tarih, edebiyat, dil gibi kültür derslerinde hem zamanın ihtiyaçlarına cevap vermeli hem öğrencilere yeni ufuklar göstermeli hem de onları yerli ve millî müktesebatımızla buluşturmalıdır.
Program ve onun muhteviyatı millî kimlik, millî kültür ve ahlaki değerler üzerine inşa edilmeli; millî ve manevi değerlerimiz açısından temsil gücü yüksek bir model olmalıdır.
Hazırlanan ders kitapları tarihî ve kültürel mirasımızı tüm başarısı, ihtişamı, kudreti, zenginliği ve çeşitliliğiyle aksettirmelidir.
Bütün muhataplarını kadim medeniyetimizin haritaları üzerinde keşiflere çıkarmalıdır.
Her biri, medeniyet dili olan Türkçenin seçkin mümessilleri olmalıdır.
Uzun soluklu bu yolculukta yol haritası ve yol göstericiler kadar önemli olan bir şey var: dil.
Yani Türkçe.
Hem şahsi gelişimin hem ferdî ve içtimai kimlik inşasının dille gerçekleşeceği unutulmamalıdır.