Son günlerde Alman psikoterapist Bert Hellinger’in Afrika’da kimi yerlileri gözlemlemesiyle ortaya attığı bir terim çok konuşuluyor: Aile dizimi (family constellation). Netfliks’te yayınlanan bir diziye de konu edilen “aile dizimi terapisi”, bir insanın ailesinin geçmiş yaşantılarının ya da geçmişinde yaşanan olayların o kişiyi derinden etkilediği anlamına geliyor. Yani insanların yaşadığı bazı psikolojik sorunların, travmaların, sıkıntıların altında kalıtımın yattığına dikkat çekiliyor. Hemen hemen tüm kişisel gelişim konuları ya da terapileri gibi “aile dizimi” de tipik bir Hristiyan öğretisinden, bir başka deyişle insanın günahkâr doğduğuna inanan Hristiyan görüşünden ortaya çıkmadır esasında. Bu, bir bakıma, geçmişi ortadan kaldıran batı medeniyetinin bir çeşit “günah çıkarması”dır. Çünkü ilerlemeci tarih anlayışı, toplumların tarihini hesaba katmadığı gibi insanın kişisel geçmişini de hesaba çok katmıyordu. Hesaba kattığı şey, her derde deva olan seküler eğitimdi. Seküler modern eğitimle her sorun çözülebilirdi. Bu da geçmişi silikleştirmekten başka bir işe yaramıyordu.
Geçmişin insan üzerinde etkisi vardır ancak belirleyiciliği yoktur. Çünkü insana bahşedilen irade vardır. İnsana verilen irade hürriyeti, bir insanın bebeklikten itibaren ilmek ilmek işlenmesiyle onun özelliklerini yönetebilir kılar. İrade, insana verilmiş bir üstünlüktür; sadece karar verebilme yetisi değildir, aynı zamanda inancın neticesidir; insanı herkesin arasına koyan ama aynı zamanda herkesten ayırandır; geçmişi bir veri olarak kabul eden, geleceği ise tahmin edendir; insanı özgün kıldığı için özgür de kılandır; insanın tabiattan ve yaşarken toplumdan aldığı tesirlerle oluşan duyguların beslediği ve daha sonra dış dünyaya karşı insanın verdiği karardır. Topçu’nun ifadesiyle en büyük irade Allah’tır. İnsandaki iradenin amacı, en yüce irade olan ilahi iradeye ulaşmaktır. Bu nedenle insanı geçmişin küllerini ya da izlerini taşıyan bir edilgenlikte ele almak, insanı pasifleştirir. Buna karşın aynı insanı iradenin dinamikliğiyle tanıştırmak, bu etkenlikle ele almak, onu insanlaştırır. İşte eğitim, insanı geçmişin belirleyiciliğiyle değil, etkileyiciliğiyle ele alarak ve iradenin emrine vererek onu yükseltir /yükseltmelidir.
Elbette insanın somut bir varlık gibi duyguları / özellikleri /etkilenmeleri birbirinden net bir şekilde ayrılamaz. Yani elmanın kabuğunu soyduğunuz gibi insanların duygularını soyamazsınız. İnsana dair ne varsa, onların her biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Bu zorunlu varlıkların her bir hali, diğerini etkiler. Mesela kişiliğimiz, ahlakımızın en azından arz biçimini etkiler. Kim olduğumuz biraz da tabiatımıza bağlıdır. Karakterimizle cibilliyetimiz arasında bir bağ vardır. Ancak insan teki bu bağların etkileri altında olmasına rağmen, bu etkilerin toplamı değildir. Bu da, toplamda insanın biricikliğine, yaratılmışlığının özgünlüğüne atıf yaptırır bize. Çünkü bu durum, nihayetinde kişiyi herkesten ayırır. İşte burada irade olgusu karşımıza çıkar.
O halde insana düşen geçmişi bir tecrübe olarak görmek, yaşadığı anı (zamanı) bir imtihan addetmek ve geleceği duasına katmaktır. Böyle olunca geçmiş dikkatli yaşamaya, gelecek ihtiyatlı olmaya ve yaşanılan zaman rikkatli davranmaya çağırır bizi. İnsan geçmişin izlerini taşır ama anını ve geleceğini bu iz üzerinde sürdüremez. İrade, insanın duygusunun yahut geçmişinin etkilerini, bağlı olduğu inançla pekâlâ yönetebilir / yönetmelidir. Modern zamanların seküler psikolojisinin terapiye evrilmiş hali, insanda iradenin değerini azaltmıştır. İradenin değeri azalınca insan ailesinin geçmişinin yahut kendi geçmişinin esiri haline getirilmiştir. Mesela yetimliğin insanda eksiklikler yaratacağı savı iradesizliği pekiştirmiştir. Elbette yetim büyümek insanı etkiler, ama onun hayatını belirlemez. İçinde bulunduğu toplumun yardım etmesiyle yetim insan, iradesini geliştirebilir ve bu etkileri yönetebilir. İradenin etkin olmadığı insan, yönetilebilir insandır. Bunun için iradenin de eğitilmesi gerekir. İradenin eğitimi için kültürü temel alan bir eğitim şarttır. Aksi takdirde terapilerin, kişisel gelişim garabetinin nesnesi haline gelmek işten bile değildir.