1967 yılında doğdu. 1990 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalında, 2005 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi bölümünde “Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesinde Eğitim ve Öğretim” isimli teziyle doktorasını tamamladı. Osmanlı eğitim tarihi alanında çalışmalar yapan yazarın, “Osmanlı Eğitim Modernleşmesinde Dârü’l-hilâfeti’l-Aliyye Medresesi” isimli eseri ile ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış pek çok makalesi bulunmaktadır.
Teftiş ve müfettiş kelimeleri kamu kurumlarının her kademesinde devletin gücünü akla getiren kavramlardır. Her iki kavram tüm kamu görevlilerinde aynı tesiri gösteriyor kanaatimce. Buna müfettişlerin kendileri de dâhildir.
Genel bir ifadeyle Teftiş Kurulları ise kamu hizmetinin mevzuata uygun yürütülüp yürütülmediğini tespit etmek, kamu görevlileri hakkında vuku bulan şikâyetleri hukuka uygun olarak sonuçlandırmak üzere görevlendirilen kariyer meslek sahibi kamu görevlilerinden oluşur.
Devlet aklına ve yıllardır edinilen tecrübe ve teamüllere göre teftiş kurullarının yönetimi, kıdem ve liyakat açısından en yetkin başmüfettişlere yüklenmeye çalışılır. Kurul başkanı gerek mesleki açıdan gerekse bilgi, birikim, tecrübe ve davranış açısından kurul üyelerine örneklik teşkil edecek nitelik ve donanımıyla rol model olur, onları hizmet içinde yetiştirir, yönlendirir, takip ve kontrol eder. Onun bir ağırlığı vardır. Sanki devlet onun şahsında tecessüm eder.
Müfettişler arasında kurul başkanlarının bu özelliklerine ilişkin pek çok anekdotlar anlatılır durur. Teftiş Kurulu başkan yardımcılarının da aynı evsaf ve donanıma sahip müfettişler arasından seçilmesine ihtimam gösterildiği bilinmektedir. Görevi kapsamındaki iş ve işlemlerine ilaveten tavır ve davranışlarıyla kurul başkanının örnekliğinin devam ettiricisi olurlar. Tüm iş ve işlemlerde adalet ve hakkaniyeti temel ilke edinirler.
Sosyolojik bir gerçekliktir ki kamu görevlilerinin bazıları bulunduğu makamdan güç alır bazıları ise bulunduğu makama güç, kuvvet, güven ve itibar katar. MEB Başmüfettişi Yüksel UZUN, bulunduğu makama güç ve itibar katan nadir beyefendilerden biriydi. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin her kademesinde görev yapmış; öğretmenlik, okul müdür yardımcılığı, okul müdürlüğü, il milli eğitim müdür yardımcılığı, il milli eğitim müdürlüğü görevleri esnasında yaptığı başarılı hizmetler dikkate alınarak Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına bakanlık müfettişi olarak seçilmeye layık görülen bir beyefendiydi.
Onunla ilk kez 2005 yılının Mayıs ayında Ankara Atatürk Lisesinde gerçekleştirilen MEB Müfettiş Yardımcılığı alımı sınavında karşılaşmıştım. Salon başkanıydı. Sınavın bitmesine çok az bir süre kala yanıma gelmiş, sehven farklı bir sayfaya basılmış olan birkaç soruyu fark edip etmediğimi sormuştu.
Soru kitapçığında tüm branşlardan sorular bulunmaktaydı. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi branş sorularının bir kaçının basım esnasında sehven başka bir branşın soruları arasında çıkmış olduğunu izah etti ve soru kitapçığının sayfalarını çevirerek bana gösterdi. Ben ise bu yanlışlığı fark etmemiştim. Hızlıca soruları okuyarak cevap anahtarını işaretledim. Birkaç dakika içinde sınav bitmiş, sınav kitapçığını ve cevap anahtarını teslim etmiştim.
Sınav sonuçları açıklandığında branş soruları dışında tüm soru gruplarından yüksek puanlar aldığımı, branş grubunda ise her soru grubunda baraj kabul edilen puanı aldığımı görünce kendisini daha sonra yakından tanıyacak olduğum salon başkanı Yüksel UZUN beyefendiye olan minnet duygularımın yoğunluğu kat kat arttı. MEB Teftiş Kuruluna müfettiş yardımcısı olarak seçilip göreve başladığımda Yüksel UZUN beyefendinin kıdemli başmüfettişlerden olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.
Her daim tatlı bir tebessüm yayılan çehresiyle teftiş kurulunun nazik, kibar, mütevazı bir beyefendisi olduğunu müşahede ettim. Personeli için “önce sağlık” düsturunu önceleyen, işin ise sağlıktan sonra geldiğini hatırlatan bir yaklaşıma sahipti. Kızgınlığına tanık olmadım, tanık olanı da görmedim, duymadım.
2006 yılında Ankara-Etimesgut’ta, yeni taşındığım bir sitede tadilat işleriyle meşgul olurken bir bilgi almak amacıyla üst kat komşumuzun kapısını çalarak kendimi tanıtınca yaşları 90’lar civarında olan yaşlı bir çiftin bana gönülden gelen bir sadâyla “hoş geldiniz, çok memnun olduk, karşı komşumuz Yüksel Beyefendi’de Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş, çok değerli bir komşumuz ve dostumuzdur kendileri” deyiverince çok şaşırmıştım.
Teftiş kurulları hiyerarşik yapının ağırlığının hissedildiği, kıdemli-kıdemsiz ilişki ve iletişiminin belli kurallara bağlı olduğu, görevde ya da görev dışında bu kuralların ihmal edilmemesi gerektiği, kısaca dışardan bakıldığında biraz da şekilcilikle yaftalanabilecek olsa da lüzumlu teamüllerin yoğun olduğu kurullardır. Usta-çırak ilişkisi ise olmazsa olmazıdır bu kurulların.
İşte tüm bunlar zihnimde dolanıp dururken, bir başmüfettişle aynı binada komşu olmanın doğuracağı muhtemel olumsuzluklar zihnimi kemirmeye başladı. Binaya taşındığımız günün akşamı Yüksel UZUN Beyefendi’ye telefon açarak kendisini bilgilendirdim ve kapısına varıp kısa bir hasbihal ettik. Sanki kadim bir dostuyla karşılaşmış gibi sevincini izhar etti durdu. Meslektaş olmanın yanına artık komşu olmak da ilave olmuştu.
Yüksel UZUN Beyefendi, 2007 yılında Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine getirildi. Bu kez amir sıfatıyla değişik görevleri tarafıma tevdi ettiğinde kendisiyle yüz yüze ya da cep telefonuyla görüşme sıklığımız arttı. Gerek birlikte çalıştığımız inceleme-soruşturma ve denetim görevlerinde, gerekse başkan yardımcısı sıfatıyla tarafıma verdiği görevlerde zerre kadar benlik, enâniyet, kibir, gurur, kızgınlık ve benzeri tavır, davranış ve söylemlerine tanık olmadım. Söz ve davranışlarında her daim nezaket, letafet, incelik ve kibarlık adına ne varsa muhatap oldum. Bu durum komşuluk ilişkilerimizde de aynıyla devam etti.
Yüksel UZUN Beyefendi’nin karıncayı dahi ezmeme hassasiyetiyle devam ettiği hayat yürüyüşünü 3 Temmuz 2023 tarihinde tamamlayarak ebedi âleme göç ettiğini haber alınca “hoş bir sadâ bıraktı” cümlesi zihnime düşüverdi.
Evet, “hoş bir sadâ”…; liyakat, ehliyet, kibarlık ve nezaket adına ne varsa ardında bırakıp göçtü bu dünyadan.
Birlikte görev yaptığım, müfettiş olarak hakkımda soruşturma da yürütmüş olan Yüksel Uzun ustadimi çok iyi anlatan bir yazı olmuş. Bir kere daha Allah’ın rahmetini diliyorum. Hasan Yıldız ustadima yazının edebi başarısı ve isabetli tanımlamaları için tebriklerimi sunuyorum.
Bilindiği üzere 1.Dünya savaşı içinde Osmanlının Filistin cephesinde yenik düşmesiyle birlikte 9 Aralık 2017***’de Filistin’in yönetimi Milletler topluluğu tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştır.
Ağzına, kalemine, yüreğine sağlık Hasan Abim
Birlikte görev yaptığım, müfettiş olarak hakkımda soruşturma da yürütmüş olan Yüksel Uzun ustadimi çok iyi anlatan bir yazı olmuş. Bir kere daha Allah’ın rahmetini diliyorum. Hasan Yıldız ustadima yazının edebi başarısı ve isabetli tanımlamaları için tebriklerimi sunuyorum.
Tüm nezaket, kibarlık ve güzel vasıflarınızla sizi de hayırla hatırlıyoruz Turay Bey. Selam ve muhabbetle…
Teşekkürler üstad, selam ve muhabbetle…
Bilindiği üzere 1.Dünya savaşı içinde Osmanlının Filistin cephesinde yenik düşmesiyle birlikte 9 Aralık 2017***’de Filistin’in yönetimi Milletler topluluğu tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştır.
2017 değil 1917 olmalı!…