Gelişime müsait olmayan insanları görünce sinir oluyorum kadın beyni çok çalışır. Erkek zihni düz bir doğru hat halinde ilerlerken kadın zihni sarmaldır. Her şeyi birbiriyle ilişkilendirir. Neticede sebep sonuç ilişkisini hatırlayamadığında işin içine hisler girer. “Böyle hissediyorum“ der. Aslında orada hatırlayamadığı bir ayrıntı mutlaka vardır.
Bir atasözü var kadının karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin diye, çok saçma yobazca gelirdi bana ama şimdi anlıyorum ki aslında anlatılmak istenen kadının her daim bir meşgalesi olmalı ne demiş İbni Haldun “Beyin değirmen taşı gibidir her gün yeni bir şey öğrenmezseniz kendi kendini öğütür.”
Kadın yada erkek fark etmiyor her gün yeni bir şey öğrenmeyen maalesef saçmalar dedikodu, iftara eder, kendine ve çevresine kötülük yapar.
Kendine yapacağı en büyük kötülüklerden biri de beynin kendini geliştirmediği için küçülmeye ve unutmaya başlamasıdır.
Sanırım bu konuda en şanslı olanlar dedikodu müptelası olanlardır. Neticede her gün yeni bir dedikodu öğrenmeden yapamazlar, olmadı kendileri çıkarır günün sonunda kendi söyledikleri yalan onlara yeni bir formla geldiğinde, doğruluğuna kesinlikle inanırlar. Beyin öğrendiğimiz şeyin işlevsel mi yoksa çöp mü ona bakmaz onu saklar onu tutar bir ara lazım olur diye hazırda bekletir. Ne kadar çok tekrar ederseniz o kadar kıymet verir. Bu yüzden yaşadıklarımızdan çok konuştuklarımız hafızamızda daha çok yer edinir. Elimizdeki anahtarı arar konuştuğumuz telefonu evde unuttum diye geri döneriz gibi bir çok örnek verebiliriz. Fakat konuştuklarımız konusunda aynı unutkanlığı göstermeyiz ama o cümleyi söylerken ne yaptığını sorsan kimse buna düşünmeden zihnini zorlamadan net cevap veremez. Bu konuda farklı açıklamalar da var tabii günümüzde kronik olarak sürekli stres altındayız durum böyle olunca her bir hareketimize, mimiğimize, konuştuğumuza dikkat etmemiz gerekiyor. Neticede yaşadıklarımız yerine dönüp dün ne yaşadım diyecek olsak hatırladığımız şeyler konuşmalarımızdan ibaret. O cümleyi söylerken neredeydin, ne yapıyordun, elinde ne vardı, baktığın manzara neydi, hava nasıldı, bulutların şekli neydi hiçbirini hatırlamıyoruz. Çünkü sadece hayatta kalmayı başarıyoruz yaşamak bizi kucaklamıyor. Yetişmeye çalıştığımız tren istasyona yanaşırken biz bir kaç kişiye çarpıp gülümsediğimizde hissettik onu. Gözleri gün ışığında ela olan kız da hissetti bunu ona çarptığım için özür dilerken omzuna dokunduğumda. Kısacık bir an için ne kadar uzun yaşıyoruz. Var olmak ve hayatta kalmak yaşamak bu değil aslında. Yaşamak o kızın gözlerindeki ışıltı ve gün ışığında beliriyor.