Bir beşer ki hakkında yazılan onlarca kitaba sığmıyor. Onun için sempozyumlar, paneller, konferanslar düzenleniyor, yüzlerce makale, anı, yazılıyor onu anlatmak yine eksik kalıyor. Yıllar asırlar geçiyor “Asım nesil” onu unutmuyor, anıyor. O; hafız, şair, edip, hatip, münevver, mütefekkir, arif, alim, muallimdir. Yiğit bir gönül adamı, vefa adamı, dava adamı milli mücadele kahramanıdır. O vakar, tevazu ve şecaat sahibidir. Bütün bu güzel ve insani sıfatlar kemal derecesinde onda vücut bulmuştur. O muharrirdir, mücahittir, mebustur, Türk-İslam tarihine adı altın harflerle yazılmış, ebet-müddet Cumhuriyet yaşadıkça her daim anılacak destansı bir kahramandır. O “Milli Şair” Mehmet Akif Ersoy’dur.
Ancak O her vefa sahibi gibi vefasızlık görmüş, ızdırap çekmiş, gurbet içinde gurbet yaşamıştır. İnandığı İslam ve iman davasından hiç sapmamış, olduğu gibi görünmüş göründüğü gibi yaşamıştır.
Hayatı boyunca, mücadeleden yılmamış hep birinci safta olmuştur. Şiirde birinci olduğu gibi, okulda birinci, sporda birinci, hep birinci olmuştur. Ancak bütün bu birincilik unvanların şairliğinin gölgesinde kalmıştır. Zira şairlerin pirleri O’nu şöyle tavsif etmişlerdir. Merhum Sezai Karakoç Akif için “O hayatı şiire, şiiri hayata sokmuş bir şairdir” der. Vahapzade İstiklal Marşı için derki: “Men inanmirem kalem ile yazdığına, birisi kulağına söyledi” O bir Milleti tek bir cümle ile anlatan şairdir. “Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklal”. Vahapzade, “Çanakkale Şehitleri’ şiiri için “Dünyaya şehidi ondan daha güzel tasvir eden ikinci bir şair gelmemiştir” der.
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.”
Şair olunmaz şair doğulur derler ya işte Akif 1873 yılında İstanbul Fatih semtinde dünyaya gelmiştir. 1882 yılında 9 yaşında başladığı Fatih Merkez Rüştiyesinde (ortaokul) şiirle ilgilenmeye başlamıştır. Akif 1885 yılında Mülkiye İdadisine (Mülkiye Lisesi) başlar ve 1888 de tamamlar. Bu okulun yüksek kısmına (Mülkiye-i Ali) gitmeye hak kazanır. Ancak babası Mehmet Tahir Efendinin vefatı nedeniyle maddi sebeplerden dolayı bu okula devam edemez. Daha kolay iş bulacağı düşüncesi ile 1889 yılında Baytar Mektebine yatılı olarak kaydolur. Baytar mektebinde okurken şiirle ilgisi dahada artar ve bu yıllarda sporla özellikle güreşle de ilgilenir. Katıldığı güreş yarışmalarında birinci olur. Akif 1892 yılında bilinen ilk şiiri olan “Destur” şiirini yazar.
Akif 22 Aralık 1893 tarihinde Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebinin Baytarlık şubesinden birincilikle mezun olur. Böylece “Şair” olarak doğan Akif, aldığı eğitimle “Baytar” olur. Bu okul aynı zamanda ilk sivil baytarlık mektebi, Akif’te bu okulun ilk mezunlarındandır.
Mezuniyetinin ardından 26 Aralık 1893 tarihinde o zamanki adıyla “Orman, Maa’din ve Ziraat Nezareti”nde (Tarım, Maden ve Orman Bakanlığı) Umur-ı Baytariye ve Islah-ı Hayvanâtı-ı Umum Müfettiş Muavinliğine (Hayvan Islahı ve Veterinerlik İşleri Genel Müfettiş Muavinliği) tayin olur. [Baytar kelimesi Arapça kökenlidir. Dilde Türkçe kavramların kullanılması çalışmaları kapsamında Baytar kelimesinin yerine kökeni Latince olan Fransızca “Veteriner” (vétérinaire) kelimesinin kullanımı tercih edilir.]
Akif bu görevi esnasında Osmanlı coğrafyasının, Anadolu, Rumeli ve Suriye bölgelerini görme imkânı yakalar. Bir veteriner hekim olarak, Trakya ve Anadolu’da sığır vebası başta olmak üzere, salgın hayvan hastalıkları ile mücadelede, toplumla iç içe olur.
Akif 1893 yılından 1913 yılına kadar 20 yıl Müfettiş Muavinliği görevini yürütmüştür. Bu süre içinde gerek sahada gerekse kurumsal mevzuat bağlamında mesleğine çok büyük katkılarda bulunur. Akif’in veteriner hekim olarak hizmetlerini Prof. Dr. Ferruh Dinçer tarafından yazılan “Veteriner Hekim Gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy Dosyası 2011” adlı kitaptan bulmak mümkündür.
Akif veteriner hakimlik görevinden ilki 1911 ikincisi 1913 yılında olmak üzere iki kez istifa etmiştir.
Onun istifaları Asım kitabında “Zulmü Alkışlayamam” diye bilinen şiirinde yankı bulmuştur.
“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”
İlk istifa nedeni; Emin adlı bir memur adayın göreve başlamasında yapılan sınavda soruları Akif hazırlar. Dönemin Bakanına “Akif iltimas geçmiş” ihbarında bulunulur. Bakan, memur Emin’in görevine son verir. Bunun üzerine Akif’te istifasını verir. Daha sonra bu ihbarın doğru olmadığı anlaşılınca Emin Bey görevine iade edilince Akif’te görevine döner.
İkinci istifası 1913 yılında vuku bulur. O yıllarda Pendik’te Veteriner Bakteriyoloji Enstitüsü “nün yapımı kararlaştırılır. Veteriner dairesinin müdürü Abdullah Bey Akif’in hem hocası hem de müdürüdür. Dönemin Bakanı söz konusu enstitünün Pendik’te değil, başka bir yerde yapılması kararını verir. Abdullah Bey bu duruma itiraz eder. Bakanda onu memuriyetten azleder, istifa ettirir. Akif müdürüne ve hocasına yapılan bu haksızlığın kendisine de yapıldığını düşünerek istifasını verir. İstifa dilekçesi şu şekildedir.
“Orman Maadin ve Ziraat Nezaret-i Celilesine/Orman Maden ve Ziraat Bakanlığı Makamına”
“Umur-u Baytariyye Müdiri Abdullah Efendi’nin yerden göğe kadar haklı olduğu bakteriyoloji hane meselesinden dolayı azli üzerine acizleri de me’muriyyetimden suret-i kat’iyyede istifa ediyorum ol babta…
Umur-ı Baytariyye Müdir Muavini Mehmet Akif”
Abdullah Efendi ve Akif’in Enstitünün yerinin değiştirilmesine itirazının nedeni, devletin arazisi olduğu halde para ile satın alınarak başka yere yapılmasıdır. Böylece bir kişi zengin edilirken, devletin parasının heba edilmesidir.
Bu erdemli istifa sonrası Enstitü ilk karar verildiği gibi Pendik’teki devlet arazisine yapılır. Daha sonra Bakan (Nazır) Mehmet Akif’in istifasını geri alması için ricada bulunur, ancak O istifasını geri almaz. Çünkü Akif kararlı bir kişiliğe sahiptir ve haksızlığa hiç tahammülü yoktur.
Akif’in veterinerlik mesleği sevgisini Köse İmam ile diyalog halinde kaleme aldığı şiirinde görmek mümkündür.
Kimi bid’atçi diyor… Duyduğum en çok bunlar.
— Daha var mıydı, İmam?
— Var ya, unuttum: Baytar.
— Keşke baytarlık edeydim…
— Yine et mümkünse.
— Yapamam.
— Belki yapardın be…
— Unuttum, be Köse!
— Keşke zihninde kalaymış, ne kadar lâzımmış;
— Beni dinler misin evlâd? Yine kàbilse çalış:
Çünkü bir tecrübe etsen senin aklın da yatar,
Bize insan hekiminden daha lâzım baytar.
Burada “unuttum” ifadesi gerçek unutma anlamında olmadığı düşüncesindeyim. Çünkü Akif mesleğine bağlıdır. Akif 63 yıllık ömrünün, baytar mektebi dahil, 24 yılını kesintisiz veteriner hekim olarak geçirir. Veteriner hekimlik görevinden sonra, milli mücadele neferi, mücahit, muharrir, mebus ve din alimi olarak ülkesine hizmet eder. Türk-İslam tarihinde iz bırakan bu efsanevi neferi Asım nesil hiç unutamaz. Resmi gayri resmi her etkinlikte onun milletine bağımsızlık destanı olarak yazdığı İstiklal Marşı yankılanır ve O hep hatırlanır.
Doğumunun 150. Yılında şükran ve rahmet Cennet mekân Merhum Mehmet Akif’e olsun.
Prof. Dr. Ömer AKBULUT
(Not: Akif’i anlatmak ne haddimize, gayemiz onu anmak ve anlamaya çalışmaktır.)
Allah rahmet etsin.Mekânı cennet olsun inşallah.
Allah rahmet eylesin. Rabbim cennet ve cemâliyle müşerref eylesin. Maddi imkansızlıklar Mehmet Akif’i veterinerliğe yönetmiştir. 9 yaşından itibaren edebiyatçı olarak hayatına devam etmiş olsaydı şu an karşımızda muhtemelen mevcudun 10 katı daha kuvvetli bir edebiyatçı Mehmet Akif Ersoy bulunduk diye düşünüyorum.
Hasmıyla (aslında İslam’ın hasmıyla) yolda karşılaşınca hasmı merhum Mehmet Akif Ersoy ile “baytar” diye dalga geçer.
Mehmet Ali Akif Ersoy’un cevabı:
“Buyurun bir yeriniz mi ağrıyor?”