Efendim, mizah bu ya:
“Rusya’da yapılan bir sokak röportajında, ‘Kana kırmızı rengi ne verir?’ sorusuna 100 kişiden 98’i ‘Alyuvar’ demiş. Türkiye’de ise 100 kişiden 40’ı ‘Vişne’; 30 kişi ‘Domates’; 27 Kişi ‘Karpuz’; 3 kişi de ‘Alyuvar’ demiş.”
Elbette yukarıdaki mizahta alyuvarın ne menem bir şey olduğu bilinmeyince vişne, domates, kavun ve karpuza da gün doğuyor. Bunların bizim ülkemizde yaz mevsiminin vazgeçilmez meyve ve sebzeleri olduğunu vurgulamakta ise büyük fayda var. Belki hâlâ bilmeyenler olabilir…!
Diğer taraftan her ne kadar gülüp geçsek de mizah, her zaman hakikatın peşinden koşar. Yani, gücünün dozunu hakikata yakınlığından alır. Yoksa gülüp de geçemeyiz! Dolayısıyla mizahta gerçeğin rolü arttıkça gülme ve gülmecenin kalitesi de artar. Zaten aksi hâlde toplumda bir fıkra anlatma geleneğinden de bahsedilemez.
Elbette bu durum yukarıdaki fıkra için de böyle… Mevzu bahis maarif olunca durumun şekli ve şemali tamamen değişir yalnız. Değişmelidir de… Zira maarifte ciddiyet en başta gelir. Müfredat, ders, araç ve gereçler ise sadece bu ciddiyeti takip eder. Dolayısıyla bir ciddiyet olmayınca diğerlerinin de bir geçerliliği asla yoktur!
Şimdi, yukarıdaki fıkranın eşliğinde maarifimizin bilgi kalitesine dair biraz konuşalım… Elbette fıkra yapısı geleneği bir uyumsuzluk sergilemek zorunda olduğu için mübalağayı çok sever. Dolayısıyla fıkrada Türklerin verdiği cevapları mübalağanın sınırları dâhilinde de değerlendirmemiz gerekir. Fakat fıkrada bizim açımızdan asıl vurgulanması gereken gerçek şey, maarifimizde bilinç düzeyinde bir bilgi azlığının veya kalitesizliğin genelde çok varit olmasıdır. Yoksa LGS ve YKS sınavlarında başarı yüzdesi öyle yüksek talebeler var ki bırakın bilgiyi, b’nin taşını sıksalar suyunu çıkarırlar.
Yetkililer ise bu durumu çok iyi bildiklerinden oldukça memnundurlar. Yani onlar açısından maarifte büyük bir kalite sorunu hiçbir zaman gözükmez. Belki yüzde 10’u teşkil eden bu yüksek başarılı azınlık kitle, maarifin kalitesini, asıl en önemlisi de kaliteli insan gücümüzü fazlasıyla karşılar. Dolayısıyla maalesef güzel ülkemde her alanda bilinç düzeyinde kaliteli bir bilgi genele teşmil edilemez. Hâl böyle olunca da asıl kafa yorulması gereken yüzde doksanlık bir kitlenin vaziyeti ise yukarıda olduğu gibi fıkralara konu olur…
Efendim, her şey gönlünüzce olsun! Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın. Lâkin hiç unutmayın: Maarifte mizah olmaz!
Maarifte mizah olmaz!
Efendim, mizah bu ya:
“Rusya’da yapılan bir sokak röportajında, ‘Kana kırmızı rengi ne verir?’ sorusuna 100 kişiden 98’i ‘Alyuvar’ demiş. Türkiye’de ise 100 kişiden 40’ı ‘Vişne’; 30 kişi ‘Domates’; 27 Kişi ‘Karpuz’; 3 kişi de ‘Alyuvar’ demiş.”
Elbette yukarıdaki mizahta alyuvarın ne menem bir şey olduğu bilinmeyince vişne, domates, kavun ve karpuza da gün doğuyor. Bunların bizim ülkemizde yaz mevsiminin vazgeçilmez meyve ve sebzeleri olduğunu vurgulamakta ise büyük fayda var. Belki hâlâ bilmeyenler olabilir…!
Diğer taraftan her ne kadar gülüp geçsek de mizah, her zaman hakikatın peşinden koşar. Yani, gücünün dozunu hakikata yakınlığından alır. Yoksa gülüp de geçemeyiz! Dolayısıyla mizahta gerçeğin rolü arttıkça gülme ve gülmecenin kalitesi de artar. Zaten aksi hâlde toplumda bir fıkra anlatma geleneğinden de bahsedilemez.
Elbette bu durum yukarıdaki fıkra için de böyle… Mevzu bahis maarif olunca durumun şekli ve şemali tamamen değişir yalnız. Değişmelidir de… Zira maarifte ciddiyet en başta gelir. Müfredat, ders, araç ve gereçler ise sadece bu ciddiyeti takip eder. Dolayısıyla bir ciddiyet olmayınca diğerlerinin de bir geçerliliği asla yoktur!
Şimdi, yukarıdaki fıkranın eşliğinde maarifimizin bilgi kalitesine dair biraz konuşalım… Elbette fıkra yapısı geleneği bir uyumsuzluk sergilemek zorunda olduğu için mübalağayı çok sever. Dolayısıyla fıkrada Türklerin verdiği cevapları mübalağanın sınırları dâhilinde de değerlendirmemiz gerekir. Fakat fıkrada bizim açımızdan asıl vurgulanması gereken gerçek şey, maarifimizde bilinç düzeyinde bir bilgi azlığının veya kalitesizliğin genelde çok varit olmasıdır. Yoksa LGS ve YKS sınavlarında başarı yüzdesi öyle yüksek talebeler var ki bırakın bilgiyi, b’nin taşını sıksalar suyunu çıkarırlar.
Yetkililer ise bu durumu çok iyi bildiklerinden oldukça memnundurlar. Yani onlar açısından maarifte büyük bir kalite sorunu hiçbir zaman gözükmez. Belki yüzde 10’u teşkil eden bu yüksek başarılı azınlık kitle, maarifin kalitesini, asıl en önemlisi de kaliteli insan gücümüzü fazlasıyla karşılar. Dolayısıyla maalesef güzel ülkemde her alanda bilinç düzeyinde kaliteli bir bilgi genele teşmil edilemez. Hâl böyle olunca da asıl kafa yorulması gereken yüzde doksanlık bir kitlenin vaziyeti ise yukarıda olduğu gibi fıkralara konu olur…
Efendim, her şey gönlünüzce olsun! Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın. Lâkin hiç unutmayın: Maarifte mizah olmaz!