eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
24°C
Ankara
24°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
26°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
26°C
Salı Az Bulutlu
28°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C

Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kahramanmaraş ve Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde, aynı alanda, yüksek lisans ve doktora yaptı. 2015 yılında profesör oldu. "Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri", "Eğitim ve Paradigma", "Kültür Temelli Eğitim", "Eğitimin Türkçesi", "Eğitimde Nezaket", "Bir Dava Adamı Nurettin Topçu" ve "Eğitimin Kimlik Arayışı" adlı kitapları yazmıştır. Ayrıca ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış altmışın üzerinde kitap bölümü, makale ve bildirisi bulunmaktadır. Çalışma alanları, eğitim felsefesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisidir.

    Sömürge eğitimi 

    Türk eğitim sistemi, kendi kültürünü ve ahlakını dışlaması bakımından sömürge sistemi özelliğini korumaya devam ediyor. Muhafazakâr yahut seküler olması fark etmeksizin iktidara yürüyen bütün kesimlerin eğitime dair kültürel bir öneri sunmaları, sunabilmeleri ve bunları uygulamaları imkânlı görünmüyor. Bu manada özgünlük bakımından “Türkiye’nin eğitimi” hiçbir zaman olmamıştır. Türk eğitiminde 1980 öncesine genel olarak hâkim olan Fransız iklimine (modern-liberal) bakarak söylenecekler ile 1980 sonrasına hâkim olan Amerikan iklimine (postmondern-neoliberal) bakarak söylenebilecekler arasında mahiyet farkı yoktur. Her iki dönem için söylenecek olan şey “zorunlu” sömürgeleşme ile “seçmeli” sömürgeleşme arasındaki politika farkıdır.  

    Bu nedenle eğitimde ve eğitimle ortaya koyulan yenilikler ile değişimlerin sömürgeleşmiş ruhlara pekiştireç olmaktan başka görevi olmamıştır. Siyasi söylemleri ve politik duruşları aşan bir bağlılıkla küreselcilerin iş ve işlemlerini korumaktan başka bir işlev görmeyen mevcut eğitim sistemine harcanan devasa meblağların geniş kesimlerce makul karşılanması, hatta bizzat imkânlarıyla destek olmaları, ortada bir mesele olduğunun gözler önüne serilmesine mani oldu /oluyor. Çünkü sömürge eğitimi, sadece düşüncelerimizi değil düşünme biçimimizi de değiştirdi. Bugün modernlik adına kültürün rafa kaldırılması eğitimin en ufak sorununun çözümünde bile apışıp kalınmasına neden oluyor. Artık okullarımızın kapısından tutun, duvarların solgunluğuna, okul bahçesinin ruhsuzluğundan, koridorların çehresine kadar eğitime dair ince ayrıntılardaki kültür dışılığı insanlara açıklamak, sömürge bir eğitimden geçmeleri nedeniyle çok zor. Ama MEB’in kitaplarındaki aleni kültür dışılığı anlatamamanın tek anlamı olsa gerek: O da sömürge sisteminin devam etmesinde görülen üstün yarar (!). 

    Bugün otomobil üretmeye sevine sevine sömürgeleşiyoruz, medeniyet diye diye sömürgeciliği sürdürüyoruz. Sadece matematiğin ve fiziğin değil, edebiyatın, müziğin, resmin bile kültürle doğrudan bir ilgisinin olduğunu anlayamamak, sömürge eğitimden geçtiğimizin bir göstergesidir. Benzer şekilde oturduğunuz evin içini, su içtiğiniz musluğun biçimini, giydiğiniz elbiseyi, inşa ettiğiniz yolu, çocuk yetiştirme biçiminizi, günü geçirme şeklinizi, okullarınızın binasını, öğretmeninizin neye önem verdiğini, gençliğinizin hayali gibi konuları kültürün dışında düşünmek, sömürgeleşmiş olduğunuzu gösterir. Bu, sadece bayramlarda el öpmeyi ve mübarek geceleri kutlamayı kültür sanmakla ilgili. 

    Evrenselliğin, çağdaşlığın, modernliğin, Avrupalılığın, batıcılığın biteviye revaçta olması, düşünme ve yaşama biçiminizin sömürgecilerin düşünmesi ve yaşaması olduğunu ortaya koyar. Oysa insan için kişilik neyse, bir toplum için kültür öyledir. Kişiliğimizi koruyarak insanlarla yaşamak ne kadar hayati bir şeyse, kültürümüzü koruyarak aynı çağda diğer ülkelerle yaşamak da o kadar hayati bir şeydir.  

    Elbette bu dünyada yalnız değiliz. İnsanlarla, toplumlarla, ülkelerle birlikte yaşamaya mecburuz. Tüm düşüncelere, kültürlere, dünyalara kapılarımızı açmalıyız. Ama bunun için kendi toplumsal kimliğimiz olan kültürü yaşamak, yaşatmak, korumak ve geliştirmek zorundayız. Çünkü yüzmesini bilmeyen bir insanı denize götürmekle kültürünü yaşamayan / yaşatmayan bir toplumu dünyanın ortasına bırakmak aynı şeydir. Nasıl ki usta bir yüzücüyü denizin ortasına götürüp bırakmanın bir tehlikesi yoksa kendi kültürünü bilen, ona göre düşünen ve yaşayan bir toplumun başka toplumlarla birlikte olmasının da bir zararı yoktur. Tam tersine başka kültürlerden öğrendikleriyle kendini geliştirebilir, büyüyebilir, daha verimli hale gelebilir.  

    Hasılıkelam ne edip tutup eğitimi kendi kültürümüzü temel alarak yapılandırmaktan ve evrensellik, çağdaşlık, modernlik gibi içine kültür öldürücü ruh üflenmiş kavramlarla, paradigmalarla kültürümüzü dışlamayı terk etmekten başka çaremiz yok. Çünkü içinde bulunduğumuz eğitimin adı sömürge eğitimidir.  

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Fatma Özkarabıyık dedi ki:

      Kesinlikle katılıyorum.Kendi kimliğimize yakışan bir eğitim sistemimizin olmayışı biz öğretmenleri de mesleki tükenmişlik sendromu içinde boğmaktadır.Artık nefes almak istiyoruz.Kültürümüzü içimize soluya soluya…

    2. Abdullah dedi ki:

      Kaleminize sağlık