eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
24°C
Ankara
24°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
26°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
26°C
Salı Az Bulutlu
28°C
Çarşamba Az Bulutlu
26°C

İstiklal Marşı Şairiyle Bütünleşen Bir İnanç Abidesidir

İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin 102. Yılında İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anıyorum.  .    

İstiklal Marşı sıradan bir şiir değildir. Milletimizin vatan sevgisini bağımsızlık tutkusunu, kurtuluş mücadelesini, iman, ümit, azim ve heyecanını yansıtan bir kahramanlık öyküsü olmanın yanında şairiyle bütünleşen bir inanç abidesidir. Onun için İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy; vatan şairi, iman şairi, umut şairi milli şair gibi pek çok hak ettiği sıfatlarla anılmakta ve anılmaya devam etmektedir. 

 İstiklal Marşımızın hangi duygular içinde kaleme alındığını bilmek için İstiklal Marşımızın yazıldığı günlerde  ülkemizin içinde bulunduğu şartların çok iyi bilinmesi lazımdır. İstiklal Marşı imparatorluk davasına son verdiğimiz Sevr antlaşmasıyla; ordumuzun dağıtıldığı, vatanın parçalandığı, Rumeli’nin kaybedildiği güzel İzmir’in, yeşil Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgal edildiği hatta düşman ordularının Ankara’ya doğru ilerlediği bir anda hükümet merkezinin Kayseri’ye naklinin bile tartışıldığı tehlike ile burun buruna geldiğimiz bir dönemde   kaleme alınmıştır.  

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; 

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” 

 Dizeleri başlayıp, 

“Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; 
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl”   

Dizeleri ile son bulan İstiklal Marşı ile ilgili Akif: O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi.  Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz… Fakat imanımız büyüktü: O şiir, milletin o günkü heyecanının bir kıymetli hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz… Onu kimse yazamaz… Onu ben de yazamam… Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım…” İfadelerine yer vermiştir. 

 Memleketin en karanlık, buhranlı ve bunalımlı günlerinde fakir, silahsız, cephanesiz mutsuz ve umutsuz günlerinde Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden bir volkan gibi fışkıran İstiklal Marşı İstiklal harbinin manevi cephesinde başlatılan büyük taarruzla birlikte Yunanı denize döken harekatın motor gücü olmuştur. 

 Akif’ İstiklal Marşını hayatının nazma bürünmüş şekli olan Safahatına almamış O’nu orduya ithaf etmiştir. Ödül olarak kendisine verilen 500 Lirayı da kabul etmeyip, İstiklal Marşını yazmak için şart koştuğu şekilde Hilal-i Ahmer bünyesinde kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışlamıştır. O günlerde Fakr-ü zaruret içinde hayatını idame ettirmeye çalıştığı halde Akif’in böylesine büyük bir ödülü elinin tersiyle itmesi O’nun şairliğinin yanında duygu yüklü örnek bir şahsiyet oluşunu da ortaya koymuştur.  

İslam şairi, İman şairi, İstiklal Marşı şairi, Vatan şairi, Milli şair olarak tanıdığımız M. Akif Ersoy aynı zamanda mütefekkir, mutasavvıf, öğretmen, vaiz, hafız, mütercim, müfessir gibi pek çok unvanlarla anılan   Akif, sadece bir şair, yazar ve bir düşünür değildir. Akif, aynı zamanda yazdıkları ve düşündükleri ile özdeşleşen, sözü sözüne, özü özüne uyan bir iman ve ahlak abidesidir. 

 Akif; “gözler önünde yok edilen bir neslin feryadı, parçalanan İslam ümmetinin sancılı üstadıdır. O dinin yok ediliş sürecinde varoluş mücadelesinin önde giden akıncısıdır. O, halkın sesini Hakk’ın sesine dönüştüren mana aleminin aynasıdır.  “Vatanı sevgisinin ruhunda noksansız tecelli bulduğu bir vatan sevdalısıdır.         

        

“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim, 

İnan ki, her ne demişsem, görüp de söylemişim. 

Şudur cihanda benim beğendiğim tek meslek: 

Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek 

Sözlerinde ifade bulduğu gibi M. Akif Ersoy İstiklal Marşında vücut bulan duygu ve düşüncelerini bir hamaset ruhu içerisinde kaleme almamıştır. Kurtuluş savaşının devam ettiği ve Anadolu’nun iç isyanlarla çalkalandığı bir zamanda Konya’da çıkan bir isyanı bastırmak için Konya’ya koşmuş, Oradan devlete karşı isyan hazırlıkları içinde olan Necid çöllerine uzanmıştır. Ulaşımın çok zor şartları içerisinde Kastamonu’nun ve Balıkesir’in merkez, kasaba ve köy camilerinde vatan savunmasına, düşmana karşı birlikte savaşmaya dair yaptığı ateşli vaazlar ile milletin ruhunda fırtınalar koparmıştır.  Buralarda yaptığı konuşmaların yayımlandığı dergiler, gazeteler, broşürler yeniden basılarak cephelere, köylere kadar ulaştırılmıştır. 

         Akif’i anmak yetmez Onu anlamak lazımdır. Onu anlamak için de doğumundan ölümüne kadar geçirdiği bütün hayatını içine alan   bir iman abidesinin nazma bürünmüş şekli olan Safahatını iyi tetkik etmek ve gençlerimizin ruhuna ilmik, ilmik işlemek lazımdır.  Çünkü; Safahatta, ağlayan, üzülen, acıyan, dertlenen, sevinen, kızan, isyan eden, koşan, konuşan tartışan bir kahraman vardır O da Akif’in kendisidir. 

Diğer taraftan Mehmet Akif Ersoy; millete romantik köşelerden, sırça köşklerden değil; sefalet ve yoksulluk içinde kıvranan halkının zaviyesinden bakmıştır. Koskoca İslam aleminin dertleriyle dertlenmiş, feryatlarını haykırmıştır. “Mahalle Kahvesi’nde zamanını kahvehane köşelerinde öldüren tembel kişileri. “Köse İmam “da İslam’ı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acımasız cahil bir adamı anlatmış, özlenen gençliği ise “Asım” la simgeleştirmiştir. 

“Seyfi Baba “da bir dostunun hastalığı kendisini perişan etmiştir. “Hasta “da veremli bir ziraat mektebi öğrencisiyle ölüm yolculuğuna çıkmıştır. “Meyhane “de sarhoş kızı İffet’in evde kalma acısını paylaşmıştır. “Küfe” de küfeci Hasan’ın fakirliğini ve çaresizliğini, yetim kalan bir çocuğun dramını yaşamıştır. 

           Velhasıl kahvehanelerin, meyhanelerin pis havasını camilerin, minberlerin secdelerin heyecanını, cephelerin kan ve kıyametini koskoca bir milletin geçirdiği safhaları dile getirmiştir. Bütün bu olaylar Mehmet Akif’in duygulu ve coşkulu şairliği yanında mücadeleci, azimli, cesur ve emsalsiz vatanseverlik anlayışını da ortaya koymaktadır. 

İstiklal Marşımızı okullarımızda, kışlalarımızda, kalelerimizde, kulelerimizde yurt içinde ve yurt dışında Ay Yıldızlı Bayrağımızın gölgesinde   seslendirirken hele hele İstiklal Marşını yeni nesillere öğretirken, ezberletirken istiklal marşının hangi şartlarda ve hangi haleti ruhiye içinde yazıldığının da mutlaka öğretilmesi gereklidir. Çünkü İstiklal Marşı sadece yazılan değil, aynı zamanda yaşanarak yazılan; kanımız kadar sıcak, bayrağımız kadar aziz, vatan toprağımız gibi mübarek, milletimizi ebediyete kadar ayakta tutacak kadar sağlam; tarihimizi, kültürümüzü, inanç ve medeniyet değerlerimizi yansıtan bir şiirdir.  

İçinde bulunduğumuz çağda, Müslümanlar arasındaki iletişimin koptuğu, düzen ve disiplinin bozulduğu İslam coğrafyasında  Her zaman Haktan yana olan, Hakkı söyleyen, haksızlık karşısında susmayan Akif’in İslam anlayışını, yorumunu, samimiyetini, azmini, cesaretini, birleştirici ve bütünleştirici kimlik ve kişiliğini yeniden diriltmeye muhtaç olduğumuzu hatırlatarak yazımı sonlandırırken, İstiklal Marşımızın kabulünün 102.Yılında “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmayı nasip etmesin diyen İstiklal marşı Şairimizi ve istiklal şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Ruhları şad mekanları cennet olsun. 11.3.2023 

Mustafa Kır 

Eğitimci, Yönetici 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.