Sevgili kızım, gün üzerine doğmasın… Kalk, güneşin doğuşuna tanıklık et. Gün doğarken gökyüzü başka bir renge, başka bir manaya bürünür; kızıllık… Sanki Ahmet Haşim’in şiirlerinden çıkıp gelen o kızıllığı, o muhteşem tabloyu seyret, oradaki manayı keşfe koyul.
Gökyüzünde iki vakitte kızıllık oluşur; seherde ve gurûbta… Doğuş ve batış.
Seherdeki kızıllık, adeta bir doğum sancısı gibidir; acıyla, ağrı ve sızıyla karışık bir sevinç… Evet, gökyüzü bir sancı içindedir, doğum sancısı; ama birazdan o sancı doğuşla birlikte yerini sükûnete, tatlı bir huzura devredecek.
Sabaha erdirene şükür!
Gurûpta ise, hüzün vardır; matem havası… Gün batacak, geceye devredecek zaman. Elbette her gecenin bir sabahı vardır; ama biz o sabaha erecek miyiz? Ermek, yeniden seher vaktini temaşa etmek isteriz, yarına ilişkin planlar kurar, kararlar veririz. Lakin o elimizde mi? O yüzden gurûb bana hep matemi, acziyeti, çaresizlik içinde içime dönmeyi, içime, daha içime yönelip her şeyi elinde bulunduran, var eden ve var kılana sığınmayı hatırlatır. Niyaz ederim.
Niyaz, hayat denizinde sığınacağımız yegâne liman… Hem seherde, hem de gurûbta sığınırız o limana. Fakat seher umut aşılar; gurûb ise, derin bir muhasebe fırsatı olarak sunulmuştur önümüze: Gün geceye devrildi, sen ne yaptın kızım? Ne yaptın? Hangi yaraya merhem oldun? Hangi bilgiye erdin? Hangi durakta durdun? Ne düşündün, neler yaptın?
Muhasebe zordur… İçimizi acıtır. Ya umut öyle mi? Umut, yenilenmektir, yeniden yeniden başlamak. Seherle birlikte gün yenilenirken, gün doğumuna tanıklık eden insan da yenilenir. Yeniden doğarız, yeniden Hay ismiyle var oluruz. Peki, unutmak mümkün mü dünü? Hayır, ama o hatırlayışta da bir yenilik, bir tazelik vardır. Tıpkı gül dalına düşen şebnem gibi, seherin kızıllığı içimizde büyüyen gül dalına düşer; bakışımızı, anlayışımızı, kavrayışımızı tazeler… Yenilenmemiz ondandır. Ondandır yeni gün dememiz. Yeniden hayata dokunma gücünün içimizde bir yerde canlanması ondandır.
Uyan kızım… Seherde seyre çıkıp tazelenmek için uyan. Kalk, kızıllığın, o doğurgan rengin ucundan tutunarak seyrana çık. Aç pencereyi, gün dolsun içeriye. Kaldıysa, güne uyanamayan mimarların talan ettiği şehirde, bir yerlerde bahçeler, güller; içeri bülbül sesi dolsun. Dolsun içindeki köşke, ıhlamur, hanımeli ve lavanta kokuları; kokularla uyan, tazelen… Sonra o kızıllıkla birlikte, İlâhî Kelâm’dan “seher vaktine ant olsun ki…” diye başlayan ayetleri oku.
Evet, sevgili kızım, seher vakti güneşin doğuşunu seyrederken, kelebek farz et taşıdığın manayı, canı… Bir günlük ömür bil o günü; temaşa ettiğin tablodaki güzelliği seyrederek günü güzelleştir.
Gün güzelleşsin, âlem şenlik olsun! Şen ol, şen kal…
Bilal KEMİKLİ (22.11.2015)