“Dil varlığın evidir” der, Heidegger. Varolan dünyası üçtür: Düşünmede varolan, dilde varolan ve dış dünyada varolan. Yaratıcı düşünmede, icat veya keşifte, varolan zihinde/düşünmede başlar, sonra dile dökülür. Dış dünyada varolan ise, varolanın zihindeki kavramı ile karşılaştırılarak bilinir. Sonra dile dökülür. Hem dış dünyada var olan hem iç dünyada “yaratılan” (vardan var edilen) varolan önce zihin dünyasında varolmakta sonra dil dünyasına aktarılmaktadır.
İnsan bir toplum ve kültür içinde doğar. İnsan, zihinde varolan kavramları, hem iç dünyasındaki yaratıcı yeteneği hem de dış dünyadan (içine doğduğu toplum ve kültürden) edinir. Bu kavramlar, terim veya kelime/sözcük olarak dile dökülür, dilde varolan olur. Yaratılmış olan dış dünyada varolan doğal varlıklar olsun veya insanın yaratıcı yeteneğinin ortaya koyduğu yapay nesneler olsun, tümü dilde görünüşe çıkar (Şekil A). İnsanın ibda faaliyeti ve öğrenme sürecinin nasıl işlediği konusu; insanlığın başlangıcından beri, Batılı anlamda 2500 yıldan beri, üzerinde ikamet edilmesine rağmen açıklığa kavuşturulamamıştır.
Günümüzde, üniversitenin üç misyonu olduğu dile getirilmektedir. Eğitim-öğretim, araştırma ve kamu hizmeti. Görüldüğü üzere üniversitenin misyonu içinde kültür yoktur. Misyon ifadesi, batı üniversitelerinde olduğu gibi bizde de böyledir. Modern üniversite ve bizim üniversitemiz kültür boyutunu unutmuştur (Gasset,1997). Doğruluğun, güzelliğin onda olduğu kabul edildiğinden bizim ülkemizde Batı, eleştirisiz olarak benimsenir. Dolayısıyla, üniversitenin misyonu da oradan aktarılmıştır. Kültür hayati fikirler sistemidir(Gasset,1997). Kültür, “düşünülmüş ve söylenmiş en iyi şeyler”dir (Tate,2018). Günümüzde, yalnız bir alanda uzman başka bütün alanlarda bilgisiz insan tipi yetiştirilmesinin önemli bir sebebi de üniversitede kültür boyutunun unutulmuş olmasıdır.
Kitaplarımıza, gazetelerimize ve dergilerimize bakın, sokaktaki tabelalara bakın, kanunlarımıza bakın, resmi yazışmalara bakın, radyo ve televizyonlarda konuşulanlara bakın, politikacılarımızın demeç ve nutuklarına bakın, imla, gramer, sentaks, ifade, noktalama, telaffuz, vurgulama, diksiyon, vs. bakımdan bin bir yanlışa rastlamanız işten değildir ( Yalçın, 2003).
Eğitim sisteminde kelime sayısı; İngiltere: 71 bin, Japonya :40 bin, İtalya :32 bin, Türkiye : 6-7 bin kelime kullanıldığı söylenmektedir. (Bakiler, 2004).
Dilin zenginliği kelime haznesi ile orantılıdır. Terim/kelime/sözcük kavramın dildeki izdüşümüdür. Terim kavrama işaret eder. Terim yok ise kavram da yoktur. Kavram yoksa terim de yoktur. Dildeki daralma zihinde de daralmaya yol açar. Zihindeki daralma da dilde, düşünmede ve üretmede daralmaya yol açar. Wittgenstein’in “Dilimin sınırları dünyanın sınırlarıdır” ifadesi buna işaret ediyor olmalıdır.
Zihin dünyası ile dil dünyası arasındaki ilişki Şekil A’da temsil edilmeye çalışıldı. Zihin dünyasını; mantık, kavram, düşünme oluşturmaktadır. Dil dünyasını ise; gramer, terim ve dil oluşturmaktadır. Zihin ve dil dünyası birbiri ile sürekli etkileşim içindedir. Zihin dünyası dil dünyasında görünüşe çıkar (Keklik, 1990).
Dildeki karışıklık zihin dünyasında karışıklığa yol açar veya zihinsel karışıklık dilde karışıklık olarak görünür.
Dil alanında yaşanan problemlerin çözümü, öncelikle dil sevgisine ve dil zevkine sahip olmayı gerektirir. Bilginin amacı doğruluk, ahlakın amacı iyilik ve estetiğin amacı güzelliktir. Doğru bir yazı veya konuşmaya güzel bir yazı veya güzel bir konuşma deriz. İyilik yapan insana güzel insan deriz, estetiğin amacı da zaten güzelliktir. O halde, doğruluk, iyilik ve güzellik ideası güzellik ideasında birleşir. Sonuçta ideaların ideası güzelliktir. Şuna da işaret etmeden geçmemeliyiz, güzellik ideası kimi zaman iyilik olarak da nitelenir.
Bütün problemler için bir reçete ortaya koymak çözüm olmamaktadır. Dil problemi için bu daha çok böyledir. Çözüm için genel ilke insanın ve toplumun kültür düzeyinin yükseltilmesidir. Düzeyi yüksek insanların toplumunda problemler azalacak ve kültür düzeyinin ideal durumunda, gerçekte böyle olamasa bile, problem doğmayacaktır.
Dilin edebi edebiyattır. İyi edebiyatçıların (şairlerin, romancıların, hikayecilerin), yazarların yetişmesi ve onların eserleri, dilin güzelliğini ortaya koyacaktır. Şiir insan sesidir, şair o sesi duyan ve dile getirendir. “Şair bir milletin kalbidir”. Edebi eserler başta olmak üzere, dili ustaca kullanan bilim alanındaki eserler, nesillere dili sevdirecek, dilin zevkine vardıracaktır. Sevgi ve iyilik, bilmenin iklimidir. Varlığın mahiyeti iyilik ile aydınlanır. Aydınlanmak, doğrunun bilgisine varmaktır.