Üniversite, küresel ölçekte (elbette ülke ölçeğinde), en üst bilgi kurumudur ve yükseköğretim yapan birimlerden oluşan bir birliktir. Üniversite doğuşu itibariyle bir Orta Çağ kurumudur. İslam Dünyasında ve Batıda ilk üniversitenin hangi tarihte kurulduğuna dair üzerinde mutabakata varılmış kesin bir tarih bilgisi yoktur. İslam Dünyasında, IX. Yüzyıldan itibaren medreseler kurulmaya başlanmış ise de, bugünkü üniversiteye en çok benzeyeni, külliye tarzında olan, Büyük Selçuklular zamanında, Melikşah’ın veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medreseleri (1067) idi. Batıda ise üniversite kimliğine sahip ilk üniversite, Bologna Üniversitesi (1088) olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi Bologna Üniversitesi Nizamiye’den 21 yıl sonra kurulmuştur.
Üniversite, Latince “uni-versitas” sözcüğünden gelir. Uni-versitas sözcüğü, unum (bir) ve vertere (-e yönelmek, etrafında dönmek) sözcüklerinin birleşiminden/bileşiminden oluşur. Universitas, “bire yönelmek/birin etrafında dönmek” anlamındadır ve üniversitenin temel niteliğini dile getirir (COE, 2006). Üniversitenin yöneldiği “bir”, “hakikat hedefi”, ve bünyesinde birden fazla birimin bulunduğu plüralist yapının birlikteliğidir.
Bilim Tarihçisi J.D. Bernal’a (1901-1971) göre, “Bilim, tarihte ilk üniversiteler olan medreselerin kurulmasıyla yaygınlaşmıştır. Daha önce Yunanlı düşünürlerin açmış oldukları okullar üniversiteden çok, özel okul niteliğindeydi. Aralarında sadece Museum özellikleri açısından üniversiteye en çok benzeyeniydi ama onun da eğitimden çok araştırma ağırlıklı bir işlevi bulunuyordu”. Burada üniversite ile yükseköğretim kurumu arasındaki ayrımı göz önüne alırsak, Platon’un (M.Ö. 427-347) Atina’da kurduğu Akademia (M.Ö. 388 ciivarında), ve Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) kurduğu Lyseum/Lükaion (M.Ö. 335) ile İskenderiye’de Büyük İskender (M.Ö. 356-323) imparatorluğu döneminde M.Ö. (324-300) yılları arasında kurulan İskenderiye Müzesi (Museum) Yüksekokul/yükseköğretim kurumu olarak nitelendirilmektedir. Üniversite; bünyesinde, fakülte, enstitü, yüksekokul gibi birden çok yükseköğretim kurumu bulanan birliktir. Üniversite kendisi de bir yükseköğretim kurumudur (Günay, 2019a). Üniversite aynı zamanda bir yükseköğretim kurumudur, ancak her yüksek öğretim kurumu üniversite değildir.
Bologna Üniversitesi’nden sonra, 12. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Avrupa üniversitelerinin kökleri antik çağın eğitim sistemine kadar uzanır. Orta Çağ üniversite geleneğinin temelini, Platon’un (M.Ö. 427-347) ve Pythagoras’ın (M.Ö.580-500) izleyicilerinin eğitim sisteminin merkezinde 7 edebi ve beşerî bilim (7 artes libarales) fikri bulunuyordu. Bu bilimler iki gruba ayrılmaktaydı: Trivium (gramer, hitabet, mantık) ve Quadrivium (geometri, aritmetik. astronomi, müzik). Paris Üniversitesi (kuruluşu1160) ve Oxford(kuruluşu1167) bu fikri benimsemişlerdi.
13. yüzyılda, üniversite dört fakülteye ayrılmıştı. 1.Edebi ve Beşerî Bilimler, 2.İlahiyat, 3.Hukuk, 4.Tıp fakültesi.
Edebi ve Beşerî Bilimler fakültesi, hazırlık ve genel eğitim fakültesi olup bugünkü Fen-Edebiyat fakültesine benziyordu. Diğer fakültelere devam etmek için önce, bir kaç yıl süren, Edebi ve Beşeri Bilimler fakültesini bitirmek gerekmekteydi. Bologna Üniversitesinin tıp eğitimi, şöyleydi: Edebi ve beşerî bilimler fakültesini bitirdikten sonra dört yıl idi. Birinci yıl İbn Sina ve tıp kitabı; ikinci ve üçüncü yıl İbn Rüşd, Galen, Hippocrates okutuluyordu. Dördüncü yılda ise, ilk üç yıl tekrar edilmekteydi. Her gün 4 saat ders yapılmaktaydı. Orta Çağda öğrenciler 14 veya 15 yaşlarında üniversiteye başlıyorlardı (Skirberg, G., Gilje, N., 2004)
Yunan felsefi ve bilimsel mirası, Latin Batıya, ustaları ve eğiticileri olan İslam bilginleri vasıtası ile aktarılmıştır. Yunan felsefi ve bilimsel yapıtlarının çevirisi doğrudan Yunancadan değil Arapçadan yapılmıştır. Farabi’nin (870-950). İbn Sina’nın (980-1037), İbn Rüşd’ün (1126-1198) yardımı olmadan Latin Batı, Yunan felsefesini ve bilimini anlayamazdı (Koyre,2004). İslam Bilim ve felsefesinin öncülüğü, Modern Bilimin doğuşunun başlangıcı kabul edilen, N. Copernicus’un (1473-1543), güneş merkezli evren sistemini ortaya attığı 1543 yılına kadar devam etmiştir. 1543-1687 arası (144 yıl) Modern bilimin doğuş dönemi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemin sonu, Newton’un Doğa Felsefsinin Matematik İlkeleri [Philosophiae Naturalis Principia Mathematica/ (Mathematical Principles of Natural Philosphia)] veya kısaca Principia denilen ünlü eserini yayımladığı 1687 yılıdır. Modern bilimin doğuşundan sonra, durum tam tersine dönmüş, İslam Dünyası ile Batı yer değiştirmiştir. Batı bilim, teknoloji ve üniversite sistemi iç içe geçerek, birlikte çok büyük gelişmeler kaydederek öncülüğünü halen sürdürmektedir. Wilhelm von Humboldt (1767-1835), 1810’da Berlin Üniversitesinin kuruluşunda, eğitimin yanı sıra araştırma misyonuna vurgu yapan görüşü üniversitenin araştırma fonksiyonunun öne çıkmasında etkili oldu. Humboldt’un görüşü doğrultusunda yapılandırılan üniversiteler, Humboldt Tipi Üniversite şeklinde nitelendirilir oldu.
İngiliz, James Watt’ın 1765’de Buhar Makinasını icadı, Endüstri devriminin başlangıcı olarak kabul edilir. Dört endüstri döneminde bahsedilir:
I. Endüstri Devrimi :1765-1840,
II. Endüstri Devrimi : 1840-1945,
III. Endüstri Devrimi : 1945-1980,
IV. Endüstri Devrimi :1980- …)
olarak kabul edilmektedir.
Endüstri Devrimi öncesinde hükümran olan anlayış, bios theoretikos (teorik hayat), temaşa hayatı, yarar gözetmeyen, varlığı hikmet nazarıyla temaşa eden hayat tarzı. Endüstri devrimi sonrasında bios praktikos (pratik hayat) yarar gözeten hayat tarzı hükümran oldu ve üniversite de bu anlayış yönünde evrilmektedir. Ancak bilim tarihinden biliyoruz ki, yarar gözetmeyen hayat tarzının hükümran olduğu dönemdeki bilimsel çalışmaların insanlığa katkısı daha büyük olmuştur, denilebilir.