Ülkemizde reform adı altında yapılan işler genellikle etki-sonuç analizi yapılmadan uygulamaya konulur. Pilot uygulama adı altında yapılan denemeler ise birer prosedürden ibarettir. Çünkü yetkili kişi için en başından itibaren -öyle ya da böyle- bu iş yapılacaktır. Gerisi sadece mevzuatı yapılacak işe uyarlamaktan ibarettir. Bu durum eğitim söz konusu olduğundan bir kat daha geçerlidir ve sonuçları da bir o kadar geniş dairede zincirleme etkimeye sebep olur. Dönüp baktığınızda bunun onlarca örneğini görebilirsiniz. Bakanlığın bir asrı geçen birikimi, tecrübesi burada işe yaramaz. Çünkü göreve yeni gelen bakan her şeyi biliyordur ve projelerinin hayata geçirilmesi konusunda oldukça kararlıdır. Türk işi projelerin genel özelliği sabırsızlık, istişaresizlik, işi kitabına uydurmacılık ve plansızlık olarak özetlenebilir. İşler böyle olunca da eğitim sistemi adeta yamalı bohçaya döner. 10 yıllık kısa sürede sistem üç defa değişir, mevzuat on defa güncellenir. Lakin istenen amaç bir türlü gerçekleşmez.
Eğitimin bir de Avrupa’da nasıl ele alındığına bir bakalım. Öyle Almanya, İngiltere, Fransa’ya filan gitmeye gerek yok. Bize ruhen yakın küçük bir ülke olan Bosna’ya uzanalım. Buradaki eğitim sistemi Avusturya işgalinden daha öncesine kadar giden asırlık bir yapıyı haizdir. Bu küçük ülkede öyle bir sistem kurulmuştur ki bugün bile değiştirme gereği duyulmuyor. Merhum Aliya İzzetbegoviç de kitaplarında kendi eğitim sistemlerinden övgüyle ve gururla bahseder. Hatta “düzgün işleyen tek işimiz eğitim sistemimizdir” cümlesini kurar. Bu eğitim sistemi uzun yıllar süren savaş sırasında bile hiç ara vermeksizin görevini yerine getirmiştir. Aliya’nın bizzat kendisi bu eğitim sisteminin ürünüdür. Dünyayı tanıyan, kendini tanıyan, tarihinin şuurunda olan, fikir üretebilen ve gelişime açık insanlar yetiştirmek. Sade, anlaşılır ve uygulanabilir bir eğitim sistemi. Hepsi bu…
Mevcut Milli Eğitim Bakanının gözde projesi olarak bilinen MESEM(Mesleki Eğitim Merkezleri) Projesi devrim niteliğindeki yenilikleriyle bir yıl içerisinde büyük yol aldı. Çıraklık eğitiminin yeni bir sürümü olan bu modelde başvuran öğrencilere büyük kolaylıklar tanınıyor. Çünkü Sayın Bakan neredeyse tüm mesaisini bu projeye harcıyor. Henüz Bakan Yardımcılığı döneminde şekillendirdiği bu projesini kendisi bakan olur olmaz hızlı şekilde yaygınlaştırmayı temel hedefi olarak belirlemişti. Buna göre MESEM’lerin avantajları şöyle sıralanabilir:
Sayın Bakanın idealizmine diyecek yok. Bugün itibariyle MESEM’lere kayıt yaptıran öğrenci sayısı 1.250.000 rakamını aşmış durumda. Bir yıl içerisinde gelinen bu nokta inanılmaz bir başarı gibi görülebilir. Lakin mühendis kökenli bir akademisyen olan Sayın Bakanın hesap edemediği bazı sorunlar gün yüzüne çıkmaya başladı. Öncelikle MESEM’lerin Avrupa’daki muadilleri ortalama öğrenciyi hedef alıyorken bizdeki projeye genellikle en alt dilimdeki öğrenciler başvuruyor. Yani LGS’de yeterli puan alamayan, örgün eğitime devam etmek istemeyen, kısa yoldan hayata atılmak isteyen ve büyük çoğunluğu disiplin sorunu yaşayan öğrenciler. Bu gerçek ister istemez MESEM’e kayıtlı olup iş yerine devam etmesi gereken öğrencilerin önemli kısmının takipten düşmesi veya iş yerine hiç gitmemesi neticesini doğuruyor. Bakanlık devam takipteki sıkıntıları görmüş olacak ki geçtiğimiz aylarda öğrencilerin takibi konusunda yeni emirler yayınladı. Peki, MESEM’ler ya da MTAL yönetimleri kısıtlı yönetici kadrosuyla bu takibi ne derece gerçekleştirebilir? Öğrencilerin büyük bir kısmı hem örgün eğitime devam etmemek hem de asgari ücretin %30’u da olsa para kazanmak için bu yola giriyor. Sonuç itibariyle 1.250.000 öğrenci tam da sosyalleşecekleri, toplum içerisindeki rollerine hazırlanacakları örgün eğitim yerine haftanın dört günü iş yerlerine gidiyor. Bu öğrencilerin ne kadarının iş yerine gittiği konusu da net değil. Peki, okula da iş yerine de gitmeyen bu 14-18 yaş grubu gençler sizce nerelerde vakit geçiriyor? Haftanın bir günü okula gelmesi gereken öğrencilerin %80 oranında okula gitmediğini de eklediğimizde projeden beklenen verimin kime ve neye hizmet ettiğini sorma gereği duyuyoruz.
İmam Hatipler Kan Kaybediyor
MESEM’lerin olumsuz etkilediği okulların başında İmam Hatipler geliyor. Neden derseniz LGS’de yüksek puan alan öğrenciler -ki bunlar %10’a tekabül ediyor- tamamen Fen, Anadolu ve kısmi olarak Proje İmam Hatiplerini tercih ediyor. Geriye kalan %90’lık kitlenin LGS barajının üstünde kalan fakat sınavlı akademik okulları kazanamayan kısmı ise Sağlık Meslek ya da Anadolu Teknik bölümlerini tercih ediyor. Bunlar da yaklaşık %60’lık kitleyi oluşturuyor. Bu öğrencilerin hemen hemen tamamı örgün eğitim içerisinde kalıyor ve MESEM’leri tercih etmiyor. En dipte kalan %30’luk kitle MESEM’leri tercih ediyor ki bu kitle aynı zamanda sınavsız İmam Hatiplerin doğal hinterlandını oluşturuyor. Aileler çocuklarını İmam Hatiplere göndermek yerine hem sigortasının yapıldığı hem de maaş alabileceği MESEM’lere teslim ediyor. Bulunduğum şehirdeki İmam Hatip Mezunlar Derneğinin başkanı bile çocuğunu MESEM’e gönderiyor. Gerisini anlatmaya bilmem gerek var mı?
Sınavla öğrenci alan İmam Hatipler hem kontenjanlarının düşük olması hem de belirli bir kitleye hitap ettiği için çok fazla sorun yaşamıyor. Asıl sorun merkezi yerleştirme ile sınavsız şekilde öğrenci alan İmam Hatiplerde ortaya çıkıyor. Şu an Anadolu’daki pek çok ilde 150-200 öğrenciye kadar düşen öğrenci sayıları nedeniyle kapanmanın eşiğine gelen, norm fazlası duruma düşen öğretmenleri elde tutmak için 10 kişilik sınıflarla durumu kurtarmaya çalışan yüzlerce İmam Hatip Lisesi bulunuyor. Tüm bu olumsuz etkilere rağmen MESEM’ler işe yaramış olsa yine şikâyet etmeyeceğiz. Lakin MESEM projesi pek çok bakımdan zincirleme yıkıma sebep oluyor. Bu yıkımı üç başlıkta özetleyelim:
1- MESEM’e kayıtlı 1.250.000 öğrenci devam takibi yapılamadığı, okuldaki bir günlük eğitime de gelmediği için alması gereken akademik bilgilerin yanı sıra değerler eğitimi başlığı altındaki manevi eğitimden de faydalanamıyor. İlk senesinde bu denli büyük bir kitle kayıt yaptırdığı göz önüne alınacak olursa ilerleyen dönemlerde bu sayının 2.5-3 milyonu bulacağını söyleyebiliriz. Toplam öğrenci sayısının 18 Milyon olduğu dikkate alındığında otomatik olarak toplam kitlenin %20-25’lik kısmı, lise çağındaki öğrencilerin ise yaklaşık %50’si doğrudan kendi kaderine teslim edilmiş oluyor. Bu öğrencilerin nerelere gittiği, nelerle vakit geçirdiği, hangi alışkanlıkları edindiği, manevi eğitimden boşalan yeri neyle doldurduğunu varın siz tahmin edin.
2- Sayın Bakan adeta kaş yapayım derken göz çıkardığının farkındadır umarız. Çünkü bugün itibariyle MTAL-AMP bölümleri hatta ATL bölümleri de yarı yarıya boşalmış durumda. Aceleye getirilen projede devlet teşviklerinin etkisiyle kapılarını açan iş yerleri öğrencileri takip edemiyor. Buralara yerleştirilen öğrenciler bırakın işi öğrenmeyi sağda solda temizlik yaptırılan eleman olarak kullanılıyor. Çünkü buralara yerleştirilen öğrenciler akademik başarı açısından (Kaynaştırma Öğrencileri de dâhil) genel olarak lise çağındaki kitlenin en altındaki öğrencilerden oluşuyor. Bu öğrencilerin belirli bir görgüyü, akademik zekâyı ve pratik zekâyı gerektiren teknik işlerde başarı elde edeceği beklentisi en hafif tabirle naiflik olarak tarif edilebilir. Dolayısıyla iş yerleri bu öğrencilerin çok az bir kısmını yetiştirebiliyor. Kalan büyük kısmı ise geçen zaman içerisinde iş yerine de gitmiyor. Sonuç itibariyle devamsızlığı bildiren az sayıdaki iş yeri ve açık liseye geçiş yapan öğrencilerle iş nihayetine eriyor.
3- Bu projenin en fazla etkilediği okullar İmam Hatip Liseleridir. Çünkü büyük şehirlerin orta ve alt gelir grubuna sahip bölgelerindeki halkın önemli kısmı çocuklarını İmam Hatip Liselerine gönderiyordu. MESEM’lerin vaat ettiği iş imkânı, maaş, yemek, servis, sigorta gibi imkânlar bu kesimi ister istemez İmam Hatiplerden uzaklaştırıyor. Orta ve alt gelir grubundaki kesimlerin milletimizin ekserisini oluşturduğunu ve milli-manevi yapımızın korunmasındaki katalizör unsur olduğunu göz önüne aldığımızda İmam Hatip Liseleri yerine MESEM’lere yönlendirilen milyonlarca gencimizin önümüzdeki 10 yıl içinde üstlenmesi gereken milli-manevi sorumluluklarını başka gençlerin doldurması gerekiyor. Bu da olamayacağına göre ortada büyük bir ahlaki yıkımın bizleri beklediğini görmemek için kör olmak gerekiyor.
MESEM niyet itibariyle olumlu bir proje olsa da kontrolsüz şekilde büyümesi ve zincirleme etkisi nedeniyle olumsuzluklara neden olmaktadır. Burada yapılması gereken tıpkı AB ülkelerinde olduğu gibi %10’luk dilimdeki öğrencileri bu projeye dâhil edebilmektir. Bunun için de bir kota belirlenmeli, kitlenin orta ve üst seviye öğrencileri teşvik edilmelidir. Ülkemizde bunu başaran Meslek Liseleri mevcuttur. Kamu-Özel Sektör ortaklığında kurulan bu meslek liseleri MESEM’ler için de örnek alınmalıdır. 12 yıllık zorunlu eğitimin ruhunu zedelemeden, akademik seviyesi düşük öğrencilerin “fırsat” olarak görüp kitleler halinde yöneldiği bir sistem yerine denetlenebilir daha az sayıda bir sayı idealize edilmelidir. Mevcut manzara MESEM’lerde kontrolsüz bir genişlemeyi ve beklenenin çok ötesine geçen, denetlenemez bir noktayı haber vermektedir. Bize önce dürüst, ahlaklı ve şuurlu teknisyenler-kalfalar-ustalar lazımdır. Tıpkı diğer mesleklerde olduğu gibi önceliğimiz nesillerimizin öz bilince sahip şekilde yetişmelerini sağlamaktır. Bunu yapamadığımız her durumda yetiştirdiğimiz meslek erbapları kazandıkları şahsiyet itibariyle eksik kalacaktır. İşte bu sebeplerle Sayın Bakanın idealize ettiği bu proje kaş yapalım derken göz çıkarmanın da ötesine geçerek millet olarak varoluşumuzun teminatı olan manevi yapıyı da büyük yıkıma uğratacaktır. Burada yapılması gereken şey ivedi şekilde İmam Hatip Liselerini de MESEM çatısı altına alarak aynı imkânları İmam Hatip Lisesi öğrencilerine de tanımaktır. 28 Şubat darbecileri geçmişte İmam Hatip Liselerini de Meslek Lisesi olarak tanımlayıp aynı çatı altında kat sayı uygulamıştı. Pekala bugün de tersi istikamette MESEM’lerle aynı imkanlar sağlanabilir. Bu sorunun kısa vadede başka bir çözümünü göremiyoruz. Sayın Bakanın yaklaşık on sene önce KOÇ Grubu tarafından lanse edilen “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” projesini sahiplenerek böylesi bir acelecilikle uygulamaya sokmuş olması kime hizmet ediyor sormaya gerek yok sanırım. Sayın Bakana tavsiyemiz “Önce Ahlak Ve Maneviyat” beklentisi içerisindeki milletimize kulak vermesi ve yeni nesillerin çağın afetlerine yem olmasını önlemesidir. Böyle bir önceliği olmadığını ilk günden itibaren açıkça dile getiren Sayın Bakanın sorumluluğu ise doğrudan siyasi iradeye aittir. Önümüzdeki 5 yılda kitlesel hale gelecek olan büyük çaplı yıkımın sonuçlarını da aynı siyasi iradenin üstlenmesi gerekeceği gün gibi ortadadır.
İH Liseleri geçtiğimiz süreç içinde anlamsız şekilde çoğaltıldı. Şimdi bunun sancıları yaşanıyor,anlaşılan. Bana göre İHL değil İHO okulları daha önemli ama malesef bunların da sayısı abartıldı. Diğer yandan malesef insanlarımız çocuklarının hem akademik eğitim alıp hemde din eğitimi almaları konusunda çokta istekli değiller. Bu durum liselerde dini içerikli seçmeli dersleri seçen öğrencilerin sayısından anlaşılabilir. Akademik başarısı düşük olan öğrencilerin İHL yerine MESEM’e yönelmesi bence problem olmamalı akademik başarısı düşük olanlar İHLere gelseler ne olacak ki. ? Konu okulların normlarının düşmesi mi? Mantar biter gibi İlahiyat açmanın sonucu bu. Hülasa bazı hesapsız plansız okul açmalar birgün gelip duvara çarpacaktı. Mantık olarak Çıraklık sisteminin geliştirilmesi doğru ancak iyi takip edilmesi kaydıyla.
Anadolu liselerinin kontenjanlarının %40-45 gibi yüksek bir oranda tutulması gelecekte meslek liselerinin ve Anadolu İHL’lerinin kapanmasına sebep olacaktır. Meslek liseleri hep güçlendirilip desteklenmesi gerekirken dolaylı olarak zayıflatılıp, taşrada ve Anadolu’da kapanmakla karşı karşıyadır.Malumunuz meslek liselerimiz ülkenin can damarı; sanayinin,istihdamın kapısıdır.Öteyandan Anadolu lise mezunlarının çoğu malesef işsizler ordusuna katılmaktadır. Anadolu liselerinin kontenjanlarının%30’a düşürülmesi ve meslek liselerinin tercih edilir duruma getirilmesi,en alt seviyedeki öğrencilerin değilde başarılı öğrencilerden de meslek liselerini tercih etmesi,bu hususta önem arz etmektedir…Eğitimin bütün kademelerinde önce ahlak ve maneviyat öncelenmelidir…
“Akademik başarısı düşük olan öğrencilerin İHL yerine MESEM’e yönelmesi bence problem olmamalı akademik başarısı düşük olanlar İHLere gelseler ne olacak ki. ? Konu okulların normlarının düşmesi mi? Mantar biter gibi İlahiyat açmanın sonucu bu. Hülasa bazı hesapsız plansız okul açmalar birgün gelip duvara çarpacaktı. Mantık olarak Çıraklık sisteminin geliştirilmesi doğru ancak iyi takip edilmesi kaydıyla.” Mustafa Bey, cümlelerinize aynen katılıyorum çünkü akademik başarısı düşük olan öğrencilerin çoğu örgün eğitimde dersleri sabote ederek diğer öğrencilerin eğitimlerini de olumsuz etkilemektedirler. Yapılması gereken MESEM’e kontrollü/sistemli öğrenci geçişlerinin yapılması ve MESEM’deki öğrencilerin takibinin çok sıkı yapılması, bununda zorlamayla değil teşviklerle yapılmasıdır…Yazarımıza bu önemli konuyu gündeme taşıdığı için ve değerli görüşleri için teşekkür ediyorum.