Batı’da gelişen teknolojinin gerisinde kalan İslâm toplumlarının önce iktisadî, sonra siyasî ve içtimaî bozulmaya uğramaları aydınların başlıca meselesi oldu. Bir kısım aydınlar halihazır Batı medeniyeti ve kültürünü tamamen taklit yolunu benimserken, İslâmcılar, Batı’nın teknolojisini nakletmek ve fakat manevî kültürel değerlerde İslâm kaynaklarına sadakati savundular.
“Müslümanların gerileme sebepleri arasında İslâmiyet’ten uzaklaşma ve İslâmiyet’i yanlış anlamanın rolü üzerinde durdular. Cemaleddin Afgani’ye göre, Müslümanlar İslâmiyet’i kaybetmişlerdir. Din yerine hurafeleri koymuş ve bunu İslâmiyet olarak adlandırmışlardır. Muhammed Abduh, Müslümanların bu durumdan kurtulabilmeleri için dinin asıl kaynağına, Kur’an ve sünnete dönmekten başka çare olmadığını belirtir. İslâmcılar siyasi planda da bütün Müslümanların siyasi bir birlik olmaları gerektiği görüşündedirler. Mehmet Âkif bu temel ilkeleri şiirlerinde ve yazılarında sürekli olarak işlemiştir.
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.
Bu beyti Mehmet Âkif’in İslâmcılık anlayışını en veciz biçimde ortaya koyar. Asıl kaynak Kur’an’dır. Hurafeler, bidatler terkedilip doğrudan aslî kaynaktan hareket etmelidir. İslâmiyet XX. Asrın bilgilerine sahip olan insanın idrakiyle bir hayat nizamı olarak değerlendirilmelidir. Bu yaklaşımı doğrulayan ve tamamlayan diğer bir beyitte ise, Kur’an’ın sadece manevi, öbür dünya hayatıyla ilgili bir kitap olmayıp, toplum hayatını da düzenleyen bir bütün olduğunu hatırlatır.”[1]
İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.
[1] D. Mehmet Doğan, Camideki Şair, İst. 1998, 24-25; ayrıca bkz. Ahmet Faruk Kılıç, “Islahatçılık ve Modernistlik Açısından Mehmet Âkif Ersoy”, Mehmet Âkif Ersoy Bilgi Şöleni 3 (Mehmet Âkif Ersoy Edebi ve Fikri Akımlar), Ank. 2009, 194-195.