eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
27°C
Ankara
27°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
30°C
Cuma Açık
29°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
30°C
Pazar Hafif Yağmurlu
26°C

Yunus Emre ALTUNTAŞ

Kayseri doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Kayseri’de, üniversiteyi Bursa’da, lisansüstü eğitimini Yalova’da tamamladı. Bursa’da yaşıyor ve eğitim çalışmalarını sürdürüyor. R4bia Platform ve Genç Memursen kurucu il başkanıdır. Bilder, Yetimder, İHH, Kafkas Çeçen Derneği, Safa Vakfı, Verenel Derneği, TYB gibi kuruluşların yönetim kurullarında yer aldı. İlk çalışmalarını lise yıllarında yayımladı. Üniversite eğitimi sırasında pek çok dergide yazı, şiir ve makaleleri yayımlandı. Yeni Dünya, Şehrengiz, Ahenk, Atlılar ve Karagöz ilk çalışmalarının yayımlandığı dergilerdir. Yeni Dünya Dergisi yayın kurulu üyesi olan yazar bir dönem Ahenk Dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak görev almıştır. Diriliş Postası, Aşkar, Mahalle Mektebi, Hece, Karabatak, Türk Dili, Yedi İklim, Şehir Kültür, Temmuz, Şiar, Buzdokuz, Yenidünya, TYB Yıllığı ve internet kültür kanalları olmak üzere pek çok yayın organında edebi, fikri ve güncel çalışmalarını yayınlamaya devam etmektedir. Eğitim alanında 28 Şubat Derneği, ASDER, Genç Memursen, R4bia Platform gibi farklı STK’lar adına ayrıntılı raporlar hazırlamıştır. Eğitim alanındaki özgün çalışmaları dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Himayelerinde ÖNDER “Okul Dergisi” kategorisi Türkiye Birinciliği, Cumhurbaşkanlığı Himayelerinde ÖNDER “Kısa Film” Türkiye Birinciliği, “Özgün Proje Tasarımı ve Uygulaması” sahalarında üç ayrı Türkiye derecesi, “MEB Yenilikçi Eğitim Modelleri” yarışmasında Marmara Bölge Birinciliği, KTS(Kalite Takip Sistemi) İl Birinciliği gibi pek çok ödül almıştır. Eğitim alanında farklı dergilerde yaklaşık 200 makalesi ve bilimsel raporu yayımlandı. Yedi ayrı uygulamalı eğitim projesinde pilot okul yöneticisi olarak görev aldı. Uygulanan pilot çalışmalardaki başarılarından dolayı Bakanlık düzeyinde taltif gördü. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ve TYB(Türkiye Yazarlar Birliği) üyesi olan Altuntaş sözlü tarihimizin kayda geçirilmesi amacıyla farklı isimlerle söyleşiler de gerçekleştirmekte ve ulusal dergilerde yayımlamaktadır. Yayımlanmış Eserleri Huzursuz Rabıta(Şiir), Ebabil Yayınları Gökyüzü Kundağı(Şiir), Ebabil Yayınları Kentin Dindarları(Söyleşi), Onto Yayınları Keşif Bedeli(Şiir), Ebabil Yayınları Ulu Cami Kitabı(Komisyon),Bursa Kültür Aş Bursa’nın Mahalleleri(Komisyon),Bursa Kültür Aş

    Sultan Abdülhamit Döneminde Eğitim Alanında Yapılan Yenilikler

    Hem yurt içinde hem yurt dışında Osmanlı hükümdarları arasında hakkında en fazla araştırma yapılan isim Sultan Abdülhamid’dir. Osmanlı’nın çöküş yıllarında hükümdar olmasına rağmen onu bunca farklı ve araştırılmaya değer kılan neydi diye düşünmek gerekiyor. Dağılma ve çöküşün 19. yüzyıl başından itibaren görünür hale geldiği dikkate alınırsa Sultan Abdülhamid’i kendisinden önce gelen dört padişahtan ayıran özelliği neydi? Tarihçilerin Kutbu olarak bilinen Halil İnalcık Hoca onun hakkında şöyle der: Son araştırmalar ortaya koymuştur ki, II. Abdülhamid dönemi, siyasette Batı fikirlerine karşı olmakla beraber, kültür ve eğitim alanında büyük atılımların gerçekleştiği bir dönemdir. Kemal Karpat ise “Cumhuriyeti kuranlar Abdülhamid’in mekteplerinde yetişmiştir.” tespitini dile getirir. Yani bugünkü Türkiye’nin alt yapısı büyük oranda Sultan Abdülhamid döneminde oluşturulmuştur. Bu başarı eğitim alanında atılan devrim niteliğindeki adımlarla gerçekleşmiştir. “Kaliteli Eğitim” anlayışını hayata geçiren Sultan Abdülhamid’in kurduğu İdadi ve Sultaniler ile Yüksek Okullardan mezun olan öğrenciler yeni Cumhuriyetin kurucu unsurları olarak öne çıkmıştır.  

    Herkesin Takdirini Kazanan Hükümdar 

    10 Şubat 1918’de vefat ettiğinde dost düşman hemen herkesin takdirini kazanmış biri olarak son yolculuğuna çıkan Sultan Abdülhamid’i hakkıyla anlayabilmek için alacağımız daha çok yol var. Osmanlı’nın gerilediği ve dört bir taraftan saldırıya uğradığı bir dönemde devletin başında olmak hiç de kolay değildi. Bunun için Sultan Abdülhamid’in iktidar dönemindeki zorlu şartları iyi bilmek gerekiyor. Sultan’ın cenaze merasimi halkın yoğun katılımına sahne olmuş ve mevcut iktidara tepkinin dile getirildiği sessiz bir protestoya dönüşmüştü. Cenazeye katılan tanıklar gözyaşları içinde yürüyen vakur bir kalabalıktan bahseder. On yıllık Jön Türk iktidarından sonra savaş yıllarının ve mahrumiyetin yıprattığı İstanbullular, “Sultan Hamid’e” sevgi göstererek yeni rejimden hoşnutsuzluklarını kendi usullerince yansıtmışlardı. Zamanında tam bir Abdülhamid karşıtı olan nice Osmanlı aydını da bu kafilede yer almıştı. Son yirmi yılda gündeme gelse de Sultan Abdülhamid’e dair bu hakikatler uzun zamandır biliniyordu. İnalcık ve Karpat gibi tarihçiler bunları yıllar önce dile getirmişti. Hatta yabancı tarihçiler bile Sultan Abdülhamid’i ele alan müstakil eserler yayınlayarak konuya dair hakikatleri dünya kamuoyuyla paylaşmıştı. Buna rağmen ısrarla hakikatleri görmek istemeyen sözde aydınlar ve baskı rejimlerinin müfredatı ondan “Kızıl Sultan” şeklinde bahsetmeye devam etti. 1894-1896’da ona “Kızıl Sultan” lakabı takılmışsa, bunun nedeni Ermenilere taviz vermeyen siyasetidir. Şu durumda Sultan Abdülhamid için bu lakabı kullanmaktan çekinmeyen sözde aydınların kimlerle iş tuttuğu anlaşılmış olur.  

    Halen Sultan Abdülhamid’den “gerici”, “yobaz”, “mürteci” şeklinde bahseden marjinal kesimler olduğunu görüyoruz. Evet, o dindar biriydi, tarihine ve değerlerine sahip çıkardı hemen her gün Sahih-i Buhari okurdu lakin Avrupa merkezli gelişmeleri de takip etmekten geri durmazdı. Bu anlamda o tam bir “orta yol” Müslümanıydı. Aşırılıkları hoş görmez, aklın çizdiği rotadan ayrılmaz, İslam’ın çizdiği sınırlar içerisinde kalmaya özen gösterirdi. Farsça ve Fransızcanın yanı sıra İtalyancayı iyi derecede bilirdi. Bakın Fransız tarihçi François Georgeon onun hakkında ne diyor: Abdülhamid’i anlamak bugünkü Türkiye’yi anlamaktır. Tarihçilerin yıllardır inceledikleri Yıldız arşivleri derinlemesine tarandığında, sultanın çeşitli kurumlarda; adalette, orduda, maarifte ıslahat yapabilmek için ne denli büyük çabalar harcadığını ortaya koyar. “Maarifperver” diye övgülere boğulan Abdülhamid’in camiden çok okul yaptırdığına kuşku yoktur. Abdülhamid devrinin ayırt edici özelliği okulların daha önce hiç görülmemiş bir gelişme kaydetmesidir. Osmanlı ordusunu da, kadrosu daha iyi tamamlanmış, daha iyi donatılmış, daha etkili, tek bir sözcükle daha modern bir ordu haline getirmeyi başarmıştır. Aslında, hanedanın sonu, Abdülhamid’in Osmanlı İmparatorluğu’nun son gerçek padişahı olduğunu gösterecektir. Bir anlamda gerçekten ‘Son Sultan’dır o. 

    Eğitimde Devrim Niteliğindeki Adımlar 

    Sultan Abdülhamid’in tahta geçtiği yıl 250 olan rüştiye sayısı, 1909’da 900’e, 6 olan idadi sayısı 109’a çıkmıştır. 1877’de İstanbul’da sadece 200 modern ilkokul varken 1905’te 9.000’e çıkmıştı. Yine eğitim kurumlarının müfredatları da elden geldiğince II. Abdülhamid döneminde elden geçirilip güncellenmeye çalışılmıştır. Bunun yanında II. Abdülhamid şehzadeliğinden beri ekonomi ile ilgiliydi ve bu ilgisi saltanatında da sürdü. Mekteb-i Mülkiye’de iktisat derslerinin programını bizzat kendi belirliyordu. Osmanlı’da liberalizmin öncüleri; Sakızlı Ohannes Paşa’nın “İlm-i Servet” ve idadilerde okutulan Mehmet Cavit’in “İlm-i İktisat” favori kitaplarıydı. Ama bununla da yetinmemiş kendi bir ticaret okulu kurmuştur. 1883 yılında II. Abdülhamid tarafından Avrupa’nın en önemli ticaret okullarından bile daha önce kurulmuş olan Hamidiye Ticaret Mekteb-i Alisi Osmanlı’nın gerçek manada ilk ticaret mektebidir. Bu kurum sonrasında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi adını alarak faaliyetini sürdürmüş ve şimdiki Marmara Üniversitesi’nin temelini oluşturmuştur. Okulun başlıca amacı da ticaretin gelişmesi ve Müslümanların ticari hayatta söz sahibi olmasıydı. Bununla birlikte bu okulun hemen ardından Selanik, Beyrut, İzmir’de de hem devlet eliyle hem de Müslüman müteşebbislerce benzer okullar açılmıştır. 

    Mekteb-i Mülkiyye, Mekteb-i Hukuk, Sanâyi-i Nefîse Mektebi, Hendese-i Mülkiyye, Dârülmuallimîn-i Âliye, Maliye Mektebi, Ticaret Mektebi, Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlîsi, deniz ticareti, orman ve maâdin, lisan, dilsiz ve âmâ mektepleriyle Dârülmuallimât ve kız sanayi mektepleri, fen ve edebiyat fakültelerinden oluşan Dârülfünun hep Abdülhamid döneminde açılmıştır. Bu yüksekokullara öğrenci yetiştirmek üzere ilk ve orta öğretime de önem verilmiştir. Bilhassa Batı tarzındaki ilk ve orta tahsilin kurulması bu dönemdedir. Abdülhamid bütün vilâyetlerle sancakların çoğunda rüşdiyeler kurdurdu. Yalnız İstanbul’da açtırdığı idâdîlerin sayısı altıdır. İbtidâî denilen ilk mektepleri köylere kadar götürdü. Rüşdiyelerden itibaren yabancı dil öğretimi mecburi tutuldu. Birçok vilâyette dârülmuallimînler ve hukuk mektepleri açtırdı. Memlekette kültür seviyesini yükselten Abdülhamid, Müze-i Hümâyun (Eski Eserler Müzesi), Askerî Müze, Bayezid Kütüphâne-i Umûmîsi, Yıldız Arşivi ve Kütüphanesi gibi kültür müesseselerini de kurmuştur. İmparatorluk içindeki vakıf kütüphanelerinin kitap mevcudunu tesbit eden ilk kataloglar da bu dönemde yapıldı. Yayın çalışmalarını bizzat Sultan desteklediği için kitap, dergi ve gazete sayısında büyük artışlar oldu. Abdülhamid ayrıca, başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun çeşitli şehirlerinin önemli fotoğraflarını ihtiva eden çok değerli bir albümler koleksiyonu hazırlattı. Bu albümler bugün İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Sağlık alanında da önemli adımlar atıldı. Tıbbiye’de öğretim dili Fransızcadan Türkçe ’ye çevrildi. Haydarpaşa Tıbbiyesi ve kendi parasıyla yaptırdığı Şişli Etfal Hastahanesi ile bir kısım masraflarını kesesinden karşıladığı Dârülaceze onun sağlık ve sosyal yardım alanlarında attığı önemli adımlardır. 

    Bu arada Kürt, Arap ve Arnavut aşiretlerin ve liderlerin 12-16 yaş arası çocukların eğitildiği parasız ve yatılı Aşiret Mektebi 1892’de II. Abdülhamid’ce açılmıştır. Sonrasında kendi kontrolünde olan ve Müslüman talebeler aleyhindeki eşitsizliği de ortadan kaldırmak üzere ilgili bakanlıklarla organik bir bağ oluşturan, birbirinden bağımsız yüksek mektepler açma yoluna gitti. Böylece Osmanlı hukuk ve mühendislik öğretimi XX. yüzyılın başına kadar Mekteb-i Hukuk ve Mekteb-i Mülkiyye ile Mühendis Mektebi’nde müstakil olarak devam etmiştir. Ancak 1900’de II. Abdülhamid yeniden yapılandırma ile modern anlamda ve bu sefer kalıcı olacak şekilde Darülfünun-ı Şahane adıyla üniversiteyi tekrar açmıştır ki burası İstanbul Üniversitesi’nin temelini oluşturmuştur. Burası kuruluşunda hukuk, tıbbiye, felsefe (Edebiyat), fen bilimleri (matematik ve mühendislik) ve ilahiyat olmak üzere 5 fakülteyi bünyesinde barındırmaktaydı. Adalet alanında Abdülaziz döneminde 1874 yılında kurulan ve Hukuk Fakültesi’nin esasını oluşturan Mekteb-i Hukuk-i Sultani II. Abdülhamid döneminde 1878’de kapatılmış ve yerine kurulan Mekteb-i Hukuk 17 Haziran 1880’de Adliye Nezareti bahçesinde faaliyete geçmiştir. 1 Eylül 1900 yılında açılan Darülfünun-ı Şahane’nin bünyesinde bir hukuk fakültesi haline getirilmiştir. Bu okul günümüzde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak bilinmektedir.  

    Kitap Tutkunu Bir Hükümdar 

    Sultan Abdülhamid, Yıldız Sarayı’nda çok büyük bir kütüphane kurdurtmuştu. Bu kütüphane dört bölümden meydana geliyordu. Bunlar arasında yabancı dillerde Türkiye ile ilgili yazılmış eserler vardı. Bu eserlerin içerisinde el yazması pek çok kitap olup özel olarak tercüme ettirilerek telif hakkı ödenmişti. Dolayısıyla bunları basmak ve dağıtmak yasaktı ve tek nüsha idiler. Gazeteler konusunda kütüphane, Avrupa’da çıkan bütün önemli gazetelere aboneydi. Dolayısıyla son derece zengin bir süreli yayın koleksiyonu mevcuttu. Roman ve hikâyeler bakımından 6.000 kadar kitap özel olarak saray için tercüme edilmişti. Bu romanlar haremde de okunur ve elden ele gezer, sonra kütüphaneye teslim edilirdi. Coğrafya ve seyahatnameler konusunda Yıldız Sarayı’na kapanmış bir hayat süren Abdülhamid’in Dünya’yı bu eserler sayesinde tanıdığı ve takip ettiği söylenir. Sadece Yıldız Sarayı değil, İstanbul’da ve Şam’da bir umumi kütüphane kurma fikri de onun zamanında ortaya konulmuştur. Yine bu dönemde Balıkesir, Eskişehir, Manastır ve Bursa başta olmak üzere İmparatorluğun dört bir yanında II. Abdülhamid tarafından çeşitli kütüphaneler tesis edilmiştir. Müze-i Hümayun (Eski Eserler Müzesi), Askeri Müze, Bayezid Kütüphane-i Umumisi de onun döneminde kurulmuştur. Halil İnalcık eğitim alanında atılan bu adımlar dolayısıyla Sultan Abdülhamid hakkında şöyle der: Sultan Abdülhamid fikir ve felsefe bakımından Batı’yı benimseyen bir nesli ortaya çıkarmıştır. Sultan Abdülhamid, sarayda opera salonu açan, klasik Batı müziğine hayran olan (en sevdiği besteci Verdi’dir), tiyatro kumpanyaları düzenleyen, icadından hemen sonra sinematografı saraya getirten, polisiye romanları -özellikle Sherlock Holmes’u- her gece okuyan hatta kitabın yazarı Arthur Conan Doyle’a madalya veren, borsaya yatırım yapan, ticaretten çok iyi anlayan, modern ziraat ve hayvancılık teknikleriyle ilgilenen, atölyesinde yaptığı ahşap ürünlerin her birinin bugün şaheser kabul edildiği bir hükümdardan bahsediyoruz. Kısacası, toplumun ve kültürün incelenmesine yönelik araştırmalar, Abdülhamid devrinin hiç de karanlık bir dönem olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Tüm bunların yanı sıra Sultan Abdülhamid, oldukça dindar bir insandı. Kızı Ayşe Sultan, babasının dindarlığını şöyle anlatmıştır: Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii’nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın hususi bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedî okunurdu. Babamın bir sözü vardı: “Din ve fen” derdi. “Bu ikisine de itikat etmek caiz” olduğunu söylerdi

    Hasımları bile Sultan’ın büyük ahlaki vasıflara sahip olduğunu kabul etmiştir. Jön Türk muhalefetinin öncülerinden Mizancı Murad, Osmanlı tahtına yüzyıllardır “ahlaki açıdan böylesine kusursuz ve keyiflerinde, zevklerinde böylesine ölçülü bir padişah” oturmadığını itiraf etmiştir. A. Vambery ise onu “birinci sınıf büyüleyici bir kişilik“, “benzersiz bir baştan çıkarıcı” olarak tarif etmiştir. Fransız ve İngilizler Çanakkale’ye saldırınca İstanbul tehlikeye düşer ve Abdülhamid’in Konya’ya veya Bursa’ya nakledilmesi söz konusu olur. Abdülhamid bunu kesin dille reddeder ve şöyle der: “Hiçbirimiz payitahtı terk etmemeliyiz. Biz bütün hanedan, en küçük ferdimize kadar burada memleketi müdafaa ederek ölmeliyiz.” Sultan Abdülhamid işte böyle bir hükümdardı.  

    Ruhu şad, mekânı cennet olsun. 

    Yunus Emre Altuntaş

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.