İslam Dünyasının üniversitesi olan Medrese, anlamını ders kökünden alır. Ders; bir şeyi kavramak üzere, üzerine kapanmak anlamına gelmektedir. “Metre” nasıl uzunluğun birimi ise, “ders”de eğitim-öğretimin ölçü birimidir. Medrese, dershane, dersiam, müderris sözcüklerinin kökü “ders”dir. Kredi kavramı, ders ölçü alınarak hesaplanır. Eğitim-öğretimin ölçüsü olan “ders” kavramı, İslam Medeniyetinin insanlığa bir katkısıdır.
K. Jaspers’e (1883-1969) göre üniversite, bilim adamları ve öğrencileri ile birlikte hakikati (aletheia) aramakla yükümlü bir topluluktur. Hakikate ulaşma çabası sistematik olarak sürdürülür. Ancak hiçbir zaman mutlak anlamda, hakikate ulaşılamaz. Thomas Kuhn’un (1922-1996) yorumundan bilinmektedir ki, bilim tarihi, devrimsel olarak, paradigma değişimlerinin tarihidir. Örneğin Newton’un(1642-1727) Principia(1687) adlı eseri Batı kültüründe İncil (Bible), Newton Bilim Peygamberi (Prophet of Science) olarak nitelendirilmiştir. Ancak Einstein (1879-1955) Paradigması Newton mekaniğinin tam zıttı kavramlar üzerine oturmaktadır. Newton Mekaniğinde, kütle, uzunluk ve zaman değişmeyen/mutlak büyüklükler olarak bilinir ancak Einstein fiziğinde bu büyüklükler değişkendir, mutlak büyüklükler değildir. Araştırma sonucunda varılan yer hakikat olarak kabul edilir. Araştırma hakikat yolculuğudur. Hakikat daha ötede bir yerdedir. Biz burada hakikat kavramını bu anlamda kullanıyoruz. Hakikat kendini gizler. Araştırma bu gizi açma çabasıdır. Aletheia(hakikat) üzerini açmak anlamı, zaten varolan ve orada öte duranın üzerini açma çabasını dile getirir. Araştırma sistematik bir çalışmadır ve üniversitenin en önde gelen ilgi alanıdır. Hakikatin kapsamı biliminkinden daha geniş olduğundan, bilim adamı, insan olarak, kendisini sadece uzmanlığa değil, hakikate adamak zorundadır. Üniversitenin hakikat arayıcılığı, bütün insani varlığı ile mensuplarından sahici bir adanmışlık ister. Üniversitenin ikinci ilgisi öğretimdir. Çünkü hakikat arayıcılığı bilgisi aynı zamanda nakledilmek zorundadır.
Üniversiteyi tabanı kare olan bir piramit metaforu ile düşünebiliriz. Piramitin taban yüzeyi bilim felsefesi, üzerine oturduğu kaide felsefedir. Üniversitenin fonksiyonlarını kare piramidin dört yanal yüzeyi dile getirir. Bunlar, araştırma, eğitim, entelektüel kültür, ve kamu hizmetidir. Piramidin tepesi hakikattir. Piramidin yüzeyleri birbirine bağlıdır. Eğer üniversitenin fonksiyonları birbirinden ayrılırlarsa, zamanla üniversite pörsür ve zayıflar. Araştırma yapmayan bir üniversite sahici olarak öğretemez ve eğitemez. Şuna da işaret etmek gerekir ki, kimi üniversitelerde araştırma misyonu/fonksiyonu öne çıkabilir, kiminde ise eğitim fonksiyonu başat olabilir. Bu fonksiyonların tümü birlikte üniversiteyi kendisi yapar. Araştırma üniversitesi, eğitim üniversitesi kavramları, genetiğinde parçalayıcılık yatan Batı tefekküründen yapılan aktarmalardır. Hakikat bütündür, parçalanamaz. Hakikat genelde varlığın tümel bilgisidir. Genelde varlık, varlığı bütün olarak ele almayı; tümel kavramı her türlü bilme tarzının birlikteliğine işaret eder. O halde hakikat tevhit ilkesine dayanır.
Üniversite bir kurum olarak inşa edilmiş akıldır, esas itibariyle, bilimdir (Gasset, 1997). Tarihte üniversite; eğitim, araştırma, araştırma+endüstri + inovasyon fonksiyonlarının öne çıktığı dönemlerden geçen bir süreç yaşamıştır. Araştırmanın çıktısı, bilim ve teknolojidir. Yukarda belirtildiği üzere, araştırma ile varılan yer (hakikat bilgisi/aletheia) varlıkta gömülüdür, gizlidir. Aletheia, açığa çıkarmaktır. “Giz”ini açmaktır. Gizini açmak keşfetmektir (dicover/ifşa etmektir). Teknik/teknoloji de açığa çıkarmaktır. İki açığa çıkarma arasındaki farkı, meydana çıkarma (aletheia) ve meydana getirme (teknoloji) terimleri ile dile getirebiliriz. Bir teknolojik ürünün formunu belirleyen, ve o formu malzemesi ile birleştirerek görünüşe çıkaran, nesne haline getiren veya meydana getiren (imal eden) teknolojidir. Burada meydan sözcüğünün açık alan anlamına geldiğine işaret etmek gerekir. Tecrübi bilgiye dayanan teknik, 19. yüzyılın ortalarına doğru bilim ile birleşerek teknoloji adını aldı (Günay, 2009a).
Bilim, teknoloji, endüstri ve üniversite kavramlarını tarihi süreç içinde felsefi bir bakış ile birlikte ele almak gerekmektedir. Çünkü bu kavramların işaret ettiği varolanlar, birbirinin oluşumuna ve değişimine etki etmektedirler. Her biri yalıtılmış olarak ele alınırsa doğru anlaşılamaz. Bilim, bilim tarihi ve bilim felsefesi ile birlikte ele alınmalıdır. Felsefesiz bilim kördür. Kimi bilim faaliyetleri bilim tarihsiz boştur. Varlık, zaman, mekan ve anlam birlikte ele alınmalıdır.
Üniversite yaratıcı yeteneğin vücut bulduğu ve geliştirildiği bir yer olmalıdır. Yaratıcılık (araştırma, inovasyon, teknoloji ve girişimcilik) o üniversiteye özgü karakteristik bir kimlik kazandırır.
Üniversite kurum olarak kendisine şu soruları sormalıdır:
1.Daha düşük maliyet ile, daha çok öğrenme kazanımına sahip olan en çok
sayıda öğrenciyi nasıl eğitebilirim?
2.Üniversitenin kazandırdığı, o üniversiteye özgü biricik değer nedir?
3.Başkaları tarafında yapılmayan bu üniversitenin yaptığı en iyi şey veya araştırma nedir?
Öğretim üyeleri veya öğretim mensupları için anahtar sorular:
1.Benim kazandırdığım biricik değer nedir?
2.Başka birinin daha iyi yapamadığı ne yapıyorum?
Yukardaki soruların cevapları o üniversiteye karakteristik bir kimlik kazandırır.
Şimdi üniversitenin tarihimizdeki gelişiminin kilometre taşlarına çok kısaca değinelim. Türkiye’de üniversitenin gelişimi: İlk medreseler; Selçuklularda Nişabur’da (1040), Karahanlılar döneminde Semerkant’ta (1065), Selçuklularda Bağdat’ta Nizamiye medresesi (1067), Osmanlılarda İznik (1330), Fatih (1471), Süleymaniye (1559) medreseleridir (Ataünal,1993). Osmanlı modernleşme döneminin başında, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (1773), Mühendishane-i Berri-i Hümayun (1793) açılmıştır. Tanzimat döneminde 1863’de I. Darülfünun, 1870’de II. Darülfünun,1874’de III. Darülfünun, 1900’de IV. Darülfünun, ve 1908’de V. Darülfünun açılmıştır. V. Darülfünunun adı 1912’de İstanbul Darülfünunu olarak değiştirilmiştir. 1933 Üniversite Reformu ile İstanbul Darülfünunu ilga edilmiş, İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Bu reform yapısı ve akademik unvanlar da dahil olmak üzere üniversite Batıdan olduğu gibi transfer edilmiştir. 1946’da ikinci üniversite reformu, 1960’da ve 1971’de de üniversitede düzenlemeleri yapılmıştır. 1981’de 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu (YÖK) ile üniversitede en önemli reform yapılmıştır. Bu yasa ile Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kurulmuş, yükseköğretim merkezi bir sisteme kavuşmuştur. 1981’den beri 2547 Sayılı Kanun’da çok sayıda değişiklik yapılmasına ve eleştirilere konu olmasına rağmen, 1933’den beri en uzun yaşayan ve omurgası ayakta duran bir reformdur.
Kaynaklar
Council of Europe (COE) (2006). Academic freedom and university autonomy. Paliamentay Assembly, Committee on Culture. Science and Education, Doc.10943.
Jasper, K. (1959). Idea of University, USA: The Beacon Press.
Ataünal, A. (1993). Cumhuriyet döneminde yükseköğretimdeki gelişmeler. Ankara: MEB,
Yükseköğretim Genel Müdürlüğü.
Bernal, J.D. (1995). Modern çağ öncesi fizik (D. Yurtören, Çev.). Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
Koyre, A. (2004). Bilim Tarihi Yazıları (K. Dinçer, Çev.). Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
Skirberg, G., Gilje, N. (2006). Felsefe Tarihi (E. Akbaş, Ş. Mutlu, Çev.). İstanbul: Kesit Yayınları.
Gasset, Y. O. (1997). Üniversitenin misyonu. (B. Üçpınar, Çev.). İstanbul: Birleşik Yayıncılık. Günay, D. (2019a). Üniversite Felsefesi, İstanbul: Büyüyen Ay Yayınları.
Günay, D. (2019b). Türkiye’nin Üniversite Sorunu, İstanbul: Büyüyen Ay Yayınları METİNDE