eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
17°C
Ankara
17°C
Açık
Pazartesi Açık
20°C
Salı Açık
22°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
23°C

Nurcan ŞARLAYAN

İlk, orta ve lise eğitimini Kırıkkale'de, Üniversite Eğitimini Gazi Üniversitesi Meslekî .Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetim alanında Tezli yüksek lisans eğitimini tamamladı. "Estetik Eğitim" isimli tezi, aynı konuda yayımlanmış yazıları ve "Eğitimde Nezaket" adlı kitabı bulunmaktadır.

    Üslup Bilmek Kendini Bilmektir

    Üslup, sözlükte “izlenen yol, benimsenen tarz” anlamına gelir. Dil ve edebiyatta üslup kişinin kendi duygu, düşünce ve heyecanlarını dile getirme şekli, dili kullanma biçimidir. Yazarın kelimeleri konuya uygun biçimde seçme ve kullanma tarzıdır. Kelimeler manaya giydirilmiş kıyafetlerdir. Bu kıyafetleri güzel, anlamlı gösteren ise usul ve üsluptur. 

    Usul ve üslup, bir şeyi aslına uygun, doğru ve layık olduğu şekilde yerine getirmek; bir amaca erişmek için izlenen tarz, yöntem, yol ve yordamdır.  Yol yordam bilmeden yola çıkılırsa yol şaşar, amaçlara ulaşılamaz. Bu sebep sonuç ilişkisi bize “Usulsüzlük, vusulsüzlüktür.” kelamını hatırlatır. Genel bir başka kanı da “insanın ne olduğunu sergilediği tavrından belli olur” şeklindedir.

    Üslup, bir anlamıyla yazarın yazma ve konuşma tarzını ifade eder.Üslubun İfade ettiği başka bir anlamı “duruş” tur. Aynı zamanda üslup hayatı yaşama ve algılama biçimidir. Üslubun dinle de hikmetle de hayatın kendisiyle de doğrudan ilgisi vardır.

    Üslup sahibi insan, kişiliği oturmuş, şahsiyetli insandır; kendine ait bir duruş ve tarzı vardır. Düşüncesi, karakteri, kriterleri bellidir; zamana, mekana ve kişiye göre değişmez. Durduğu, duracağı yeri bilir. Nerede, nasıl ve ne zaman konuşacağını iyi bilir. Kasıtlı olarak kimseyi yanıltmaz, kandırmaz. İncinse de incitmek istemez. Hatasında ısrar etmez, affeder, gerektiğinde af diler. Böylelikle bu hayatı kolay ve huzurlu bir şekilde yaşar.

    Üslup her ne kadar yalnız edebiyat ilmiyle alakalı gibi görünse de müzik, resim, hat, mimari gibi bütün sanat dallarıyla da doğrudan ilgilidir. Daha doğrusu her ilmin bir usulü, her sanatın bir üslubu vardır. Hatta usul müstakil bir ilim olarak kabul edilir. İlim de sanatta insan kaynaklı olduğu için her ikisini de icra eden insanın üslup, usul bilmesi ve uygulaması mübremdir.

    Nasıl üslubunu oluşturamamış sanatçı, kişiliğini oturtamamış demek ise her birey için de bu böyledir. Bir üslubu olmayan birey şahsiyeti oturmamış bireydir. İnsan yaşayış kaideleri gereği bir toplum içerisinde ve başka insanlarla daima iletişim halindedir. Yaşadığı toplum ve çevre içinde  saygı ve edep çerçevesinde bir iletişimin gerçekleşmesi için tüm ilişkilerinde belli bir saygı ve üslup ile konuşmalı ve davranmalıdır. Üslup insanın kendisi demektir.  İngiliz Şair Buffon’un, dilimize Recaizade Mahmut Ekrem tarafından çevrilen, o meşhur sözünde; “Üslûb-i beyân ayniyle insandır.” ifadesi, bu meselenin önemini, veciz bir şekilde ifade eder. 

    Üslubun insanı çeken ve iten özelliği vardır. Sır doludur. Parmak izleri gibi üslup da şahsa özel ve kıymetlidir. Kişinin değerini ortaya çıkarır. Hz. Ali’ye atfedilen vecizeyi de hatırlamak gerekir: “Kişinin karakteri dilinin altında gizlidir.” 

    Üslup, ruhun dışa yansımasıdır. Kişiliğin tüm ağırlığı üslup sayesinde belli olur. Sesin tonu ile bile bir diğerine benzemeyen insanın, üslubu da şahsi ve muhteremdir.

    Üslup, içerisinde nezaket barındırır. Üslup sahibi insan aynı zamanda nezaket ve zarafet sahibidir. Estetik düşünür ve bakar. Güzel görür. Kabalıktan, kırıcılıktan uzaktır. İnsana ve diğer canlılara, bütün yaratılmışa saygı gösterir. Asil davranır. Öz ve az konuşur. Konuşurken had bilir, kimseyle alay etmez, kırmaz, edebini korur. Eleştirisini usulünce yapar.  Tatlı dilin sırrını çok iyi bilir. Maksadı yapıcılıktır. Eleştirirken insaf, vicdan ve merhamet duygularını bir tarafa bırakmaz. Vefasızlık görse dahi usulünce, edeple hareket eder. Sessiz kalmanın bile bir üslûbu olduğunu bilir.

    Bir de “benim üslubum böyle, beni böyle kabul edin” ciler vardır. Kötü davranış, nezaketsizlik ve edepsizlik bir üslup değildir. Üslup bilmemezliktir. Saygısızlıktır. Kendi hadsizliğini “üslup” ile örtmeye çalışmaktır. Tabiri yerinde ise bu kişinin tarzı “üslup” değil “kötü üslup” tur.

    Kuranı Kerim’ de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”(Âl-i İmrân Sûresi-159. Ayet).

    Bu ayeti kerimeden de anlaşılacağı üzere insan “yumuşak, nazik tavırla yaklaşıma” meyilli şekilde yaratılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) zor şartlarda bile bu yaklaşımla hareket etmiş ve tebliğlerinde başarılı olmuştur.

    Bizler maalesef üslup bilinmeyen bir çağ da yaşamaktayız. Üslupsuz ya da kötü üsluptan  kurtuluşun formülü, hayatımızın her alanında yeniden, birey birey ahlakla birlikte nezaketi, samimiyeti, merhameti; ilim ile birlikte usul ve üslubu kullanmaktır. Farkına varmak uyanışı ve yeniden ayağa kalkmayı başlatacaktır.

    Yol gösterici olsunlar ve örnek alalım diye gönderilen Adem Peygamber’den Hz. Muhammed’e(s.a.v)   kadar tüm Peygamberler’in hayatı, kendilerinden sonra gelen ümmetler için usulde, üslupta hayatın her alanında bir rehber olarak örnek alınmayı beklemektedir. Usul ve üslubun hikmetle buluştuğu yer de burasıdır. “Mevcudatı bilip hayırlar işlemek” anlamına gelen hikmet ile usul ve üslubun buluşması demek ise insanın kendisini bilmesi demektir. Kendini bilmek, doğasını tanımak, akıllı varlık olduğunun bilincine, idrakine varmak, buna göre söz ve eylemde bulunmaktır. Aşık Mahzuni Şerif’in bir türküsünün sözlerinde; “Kendini bilmeyen eli ne bilsin; Kendini bilmeyen halkı ne bilsin; Kendini bilmeyen Hakk’ı ne bilsin” şeklinde dile getirdiği gibi: “Kendini bilen Rabbini bilir.”

    Şeyh Edebali’nin yüzyıllar öncesinden söylemiş olduğu şu veciz ifadeler hayatın çizgisi olmalıdır: 

    “İlim bil, irfan bil, söz bil. İkram bil, kural bil, doyum bil. Usûl bil, âdâb bil, sınır bil”.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.