Bir hadis:
Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) bütün ibadetler gibi orucun da insan davranışlarını etkileyen, düzenleyen yönlerine işaret eder ve şöyle buyurmuştur:“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ‘Ben oruçluyum.’ desin. Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun (açlıktan dolayı değişen) ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah oruçlu için şöyle buyurur): ‘O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli ecir vardır.’” (Buhârî, Savm, 2)
Hz. Peygamber bu hadisinde orucu kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötülüklere, âhirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır. Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanacaktır. Bu nedenle kimseye karşı kaba davranışlarda bulunmayacak, cahil ve zorba tutumlar içine girmeyecektir. Şayet bir başkası ona sataşır, kavga ve dövüş edecek olursa bu defa da oruç kalkanını ona karşı kullanacaktır. Çünkü böyle davranmak zor olsa da öfkeyi yenmenin ve yanlış yapana iyilikle karşılık vermenin bir şeklidir. Orucun bu tür yararlarının yanı sıra ferdin sağlığına da katkısı vardır. Hz. Peygamber’in: “Oruç tutun, sıhhat bulursunuz”) sözüyle “Her şeyin zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur” (İbn Mâce, “Sıyâm”, 44)sözü bu yarara işaret eder.
Ayrıca hadisimizde, oruçlu ile ilgili bir tesbit, bir tavır, bir vâkıa ve bir de müjdeye dikkat çekilmektedir. Söz konusu tavır kimseye kötü söylememek ve çatmamak, kendisine çatan, kötü söyleyen olursa, ona da nazikçe “lutfen bana ilişmeyin, ben oruçluyum” diyerek, kendisini oruç kalkanıyla korumasıdır. Çünkü oruç, oruçlu için dünyada günahlara, âhirette cehennem azâbına karşı koruyucu kalkan konumundadır.
Vâkıa ise şöyle ifade edilebilir: Oruç tutan kişide özellikle uzun yaz günlerinde açlıktan ileri gelen bir ağız kokusu oluşur. Bu koku, Allah katında, insanlarca en güzel koku diye bilinen miskten daha güzeldir. Ancak bu gerçek, hiçbir zaman o ağız kokusunun misvak veya fırça kullanmak suretiyle giderilmesine mâni değildir.
İftar ve Allah’a kavuşma anlarındaki büyük rahatlama ve sevinç... Bu iki haldeki sevinç ve ferahlıktan birincisi maddî, görünür ve geçici; öteki mânevî ve süreklidir. Her ikisi de sadece oruçluya aittir. İftar edildiği zamanki rahatlama, Allah huzurundaki rahatlamanın kesin bir delili olarak zikredilmiş olmaktadır. Oruç tutan kimsenin iftar ettiği an rahatlaması ne kadar gerçek ise, oruçlunun Allah’a kavuştuğu zamandaki rahatlaması da o kadar gerçektir.
Hadisimiz, oruçluya verilecek sevâbın, dinimizdeki bir iyiliğe on katından yedi yüz misline kadar verilecek sevap ve mükâfat ölçüsünün dışında ve üstünde, tamamen Allah Teâlâ’nın takdirinde olduğunu tescil ve ilân ederken, tabii olarak oruç ibadetinin dinimizdeki müstesna yerini ve son derece üstün faziletini de ortaya koymuş olmaktadır. Orucun fazileti, yüce Rabbimiz’in onu kendisine izâfetle “Benim içindir” buyurması ve “Mükâfatı da bana aittir” diyerek sonsuz lutuf ve kerem kapısını oruçluya açmış olmasından ileri gelmektedir. Böyle bir teşrif ve iltifat her şeyin üstündedir. Bu da hadisimizdeki müjdeyi oluşturmaktadır.
Kutlu Nebî’nin bir başka hadisinde,“Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21) hadisinde de oruç ibadetinin şekil şartlarının ötesinde, birtakım derunî özelliklerinin olduğu vurgulanmaktadır. Kulun kemale erip olgunlaşmasına katkı yapan ibadetler, ahlâktan ayrı düşünülemez. Hakkıyla kılınan bir namaz insanı nasıl kötülükten alıkoyarsa hakkıyla tutulan oruç da böyledir. Oruçtan istifade edebilmesi için kişinin sadece midesiyle değil bütün organlarıyla oruç tutması gerekir.
Oruçtan nasibi aç kalmaktan öteye geçmeyen kimselerin durumuna düşmemek için gözler, kulaklar, eller, ayaklar, kalp ve ağız, mideyle beraber oruç tutmalıdır. Allah Resûlü’nün uyarıları oruç tutarken de rehberimiz olmalıdır.
Bu konuda üzerinde durulması gereken diğer bir husus da yetim ve öksüzlerin gözetilip korunmasıdır. İlgi ve desteğe muhtaç bir öksüz ve yetimi gözetmenin ve ona sevgi sunmanın toplumun sağlıklı biçimde yapılandırılmasında ve huzura ermesinde büyük katkısı bulunmaktadır. Peygamberimiz bu konudaki hassasiyetini çarpıcı bir anlatımla şu şekilde ifade etmektedir: “Öksüzü alıp gözetenle ben, (işaret parmağı ile orta parmağını işaret ederek) cennette bu ikisi gibiyiz.” (Tirmizî, Birr, 14)
Bir sünnet:
Oruç açmakta acele etmek sünnettir. Sehl İbni Sa’d’den (r.a) rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruç açmakta acele ettikleri sürece Müslümanlar hayır üzere yaşarlar.” (Buhârî, Savm 45; Müslim, Sıyâm 48).