Dilde ve kültürde var olabilmek gerek günlük yaşamımızda gerekse eğitim dünyamızda üzerinde durulan önemli konularından biridir. Kendi dilimizi doğru kullanamamak, kendi kültürümüze sahip çıkamamak veya hangi kültürel kavramın bize ait olduğunu ayırt edememek, ithal kültürel unsurların sanki bizim kültürün parçası gibi günlük hayatımıza dâhil etmek hepimizin ortak yarasıdır. Bu yüzden özellikle popüler kültürün etkisiyle bizlere hoş gösterilmeye çalışılmış başka toplumlara ait sözlü ve sözsüz, soyut veya somut birçok kültürel unsur hayatımıza girmiş durumdadır. Bu toplumsal yaranın ister ilaçla ister cerrahi müdahale ile iyileştirilmesi gerekliliği herkesin hemfikir olduğu bir sorundur.
Kültür ve Kültürlenme
Peki, kültür nedir? Kültür en çok tanımı yapılan kavramlardan biridir. Bazı araştırmacılara göre kültürün 164’ten fazla tanımı bulunmaktadır. Bu kadar çok tanıma sahip olan bu kavramı en kısa haliyle tanımlayacak olursak “yaşam biçimi” diyebiliriz. Bir toplumun yaşam biçimini yansıtan her şey aynı zamanda da o toplumun kültürel mirasını oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun yaşam biçimi içerisinde yer alan her tür soyut ve somut kültürel öge o toplumun ortak yaşanmışlıkların ürünüdür.
Kültürlenmenin sonucu olarak bize ait olmayan, arasında kahve dâhil farklı türde farklı toplumlara ait sıcak ve soğuk içeceklerin, yine farklı toplumların damak tadına göre hazırlanmış pek çok yiyecek türünün çoğumuzun günlük hayatta vazgeçilmezi haline geldiğini söylemeye gerek yok. Doğum, nişan, düğün, mezuniyet gibi önemli günlerde yapılan birçok etkinlik ve bu etkinliklerdeki her detay incelendiğinde kaynağının bizim kültürümüz olmadığı çok rahat görülecektir. Oysa gelenek ve görenekler bir toplum için ne kadar değerliyse ona sahip çıkmak da her toplumun kırmızı çizgisi olmak durumundadır. Diğer bir ifadeyle, bir toplumun yazılı olmayan kanunları olarak kabul edilen ve kültürün önemli varlıkları arasında yer alan gelenek ve görenekleri unutmaya, bazı durumlarda da yok saymaya başladığımızda kültür kaybının aşamalarından birini geçmiş oluyoruz demektir.
Dil Kültür İlişkisi
Kültürü yaşam biçimi olarak tanımlarken yaşamın en önemli iletişim aracı olan dilin yerini unutmamak gerekir. İnsanın olduğu yerde dilin olması ve dilin olduğu yerde kültürün olması kaçınılmazdır. Bir toplumun duygu ve düşüncesini ifade etme biçimi dil ile mümkündür. Dil de kültürün beslendiği ana kaynaktır. Yani, dil ve kültür bir toplumun değişmez ikilisi olup birbirlerinden etkilenip toplumların varlıklarını sürdürmesine önemli oranda katkı sunarlar. Milli kültürü oluşturan unsurlar arasında ilk sırada yer alan dil bu kadar önemli iken biz kendi dilimize öncelikli olarak sahip çıkabiliyor muyuz?
Kültürümüzü etkileyen etmenler dilimize de zarar verir mi? Dilimize sahip çıkmazsak kültürümüzü de kaybeder miyiz? Bu durumu Cemil Meriç “Kamusumuz namusumuzdur” diyerek çok anlamlı bir şekilde özetlemiştir. Bir toplumun diline sahip çıkmasının ne kadar önemli olduğunu bundan güzel anlatan bir veciz söz olabilir mi? Babaannelerin, anneannelerin, dedelerin konuştuklarını ne kadar anlayabiliyoruz? “Bıldır, çıkın, garipsemek” gibi bize ait ama kullanılmadığı için unutulmaya yüz tutmakta olan kelimeleri cümle içinde duyduğumuzda kaçımız anlamını internet üzerinden araştırmadan ilk anda anlayabiliyoruz? Bu yüzden Cemil Meriç’in namus kadar önemli ve değerli gördüğü söz varlığımıza sahip çıkmak çok daha önemli hale gelmektedir.
Kaç Kelime ile Konuşuyoruz?
Wittgenstein“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” diyerek sahip olduğumuz kelime varlığının dili kullanma ve anlama açısından ne kadar önemli bir hazine olduğunu vurgulamaktadır. Kendi dilimize ve kültürümüze ait atasözü, deyim, masal, ninni gibi bize ait, bizi biz yapan kültürel değerleri bilmeden yapılan sözlü veya yazılı iletişimin etkisi elbette sığ kalacaktır.
Türk Dil Kurumu’nun 2023 yılında hazırlamış olduğu Güncel Türkçe Sözlük’ün 12. baskısında 82 bin 135 madde başı, 18 bin 133 madde içi olmak üzere söz, terim, deyim ve anlamdan oluşan 132 bin 334 söz varlığından bahsedilmektedir. Bu kadar çok söz varlığına sahip olan Türkçemizin ne kadarı gerçekten bilinçli olarak kullanılmakta? Bazı araştırmalara göre 500 kelime ile günlük iletişimin sağlandığı iddia edilmektedir. 500 kelimenin içinde bizim kültürümüzün dilimize yansıması olan kaç tane deyim ve atasözü kullanıldığını hiç düşündünüz mü? Kullanıcıların gençler olduğunu düşündüğünüzde kullanılan deyim, atasözü veya her hangi bir kültürel ifadenin çok az veya kullanılanların da farklı kültürlere ait, çeviri yoluyla gelmiş sözler olduğunu görebiliriz. Ayrıca bazılarımıza günlük 500 kelime ile iletişimin kurulması da çok iddialı gelebilir.
Asalak Kelimeler
Pek çok kişinin “aynen”, “yani”, “olay”, “artı”, “dermişim”, “hı hı”, “hımm”, “gibi” gibi asalak kelime ve sesler kullanmasıyla kullanılan kelime sayısının 500 kelimeden çok daha az olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle “aynen” kelimesi o kadar çok kişinin diline pelesenk olmuş ki bu kelime olumlu olumsuz, onay verme veya vermeme, soru sorma gibi birçok durumda tek tercih edilen kelime haline gelmiştir. Otomatik olarak kullanılan bu ve diğer asalak kelimeler iletişimi bozmakta, doğal olarak konuşmaların çok az kelimelerle gerçekleşmesine yol açmaktadır. Arkadaş çevresi, sosyal medya, sosyal statü, yaş gibi faktörler kelime seçimini ve kullanımı önemli oranda etki etmektedir.
Dilimize ve kültürümüze sahip çıkmak ve kendi dilimiz ve kültürümüzde var olabilmek için yazılı ve sıkı kurallar koymanın çok fayda sağlamayacağını kabul etmekle birlikte bunun önemini görmezden gelmenin de doğru olmayacağını vurgulamak gerekir. Bu bağlamda, dili ve kültürü bir arada tutan edebiyat cankurtaran simidimiz olabilir. Bir toplumda yaşanan her şey edebiyatın konusu olduğu için edebiyat o toplumun aynasıdır. Ayna olarak edebiyat o toplumun dilini ve kültürünü doğrudan yansıttığı için kültür aktarımında da önemli bir role sahiptir.
Kısaca, dil ve kültürde var olabilmek her şeyin hızla değiştiği günümüzde büyük çaba ve azim gerektirmektedir. Dili ve kültürü birbirinden ayırmadan her türlü örgün ve yaygın eğitim kurumlarında yapılacak faaliyetin desteklenmesi elzemdir. Peyami Safa’nın çok çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi dilimizi kaybedersek her şeyimizi kaybedebiliriz. Bu yüzden dilde ve kültürde var olabilmenin yolunun dilimize ve kültürümüze yeterince sahip çıkmaktan geçtiğinin bilincinde olmak ortak gayemiz olmalıdır.
Prof.Dr.İsmail ÇAKIR
ismcakir@yahoo.com