İslam İktisadı Eğitimi-Öğretimi-4
–Devam-
Örf-Âdet
İslam iktisadı, problemlere çözüm üretirken İslam hukukunun kaynaklarını kullanır. Bu kapsamda kullanılan delillerden biri de “örf”tür. İktisadi meseleye İslam hukukunun birincil kaynaklarında çözüm bulunamamış ise ikincil kaynaklarından örfe müracaatla çözüm üretilebilir.
Sözlükte “bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar; anane” anlamında[1] kullanılan gelenek ve örf; “Bir davranışı alışkanlık hâline getirme”[2] anlamında kullanılan âdet, terim olarak İslam hukukunda bu sözlük anlamındaki gibi “insanların alışkanlık haline getirdikleri işler ve duyulduğunda başka anlama gelmeyecek derecede belirli bir anlam için kullanılan lafızlar”[3] anlamında kullanılır. Bu tanımdan hareketle pratik hayattaki uygulamalar (işler) ile ilgili örf “ameli örf”; kelimelerin ve lafızların belirli bir anlamda kullanılması ile ilgili olan örf ise “kavlî örf” olarak isimlendirilir. Örneğin, hiç söz kullanılmadan teslim-tesellüm şeklinde yapılan alış-veriş (bey’u’-te’âtî) “ameli örf”; et lafzının sadece kırmızı et için kullanılması “kavli örf” kapsamında değerlendirilir.
İslam’ın tebliği başladığı yıllarda Arap cahiliye örfünde bulunun uygulamaların ne tamamı kaldırılmış ne de tamamı uygulama alanı bulmuştur. İlahi ölçülere tamamen uygun olan örf-âdet devam ettirilmiş; tamamen uygun olmayan örf-âdet kaldırılmış; kısmen uygun olanlar da ta’dîl edilerek (düzeltilerek) uygulanmaya devam etmiştir. İslam iktisadı ile ilgili uygulamalar da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Örneğin Arap cahiliye örfünde uygulama alan bulan alış-veriş (bey’), kirâ (icâre) gibi uygulamalar devam ederken alış-veriş gibi sayılan “ribâ” gibi uygulamalar tamamen yasaklanmış, selem (selef) sözleşmesi gibi uygulamalar da ta’dîl edielerek devam ettirilmiştir.
Günümüzde İslam hukuku açısından bir meselenin hükmü asli kaynaklarda açıkça belirtilmemiş ve örfte de bu meseleye dair bir uygulama var ise çözüm örfe müracaat edilerek çözülebilir. Örneğin, bir satış sözleşmesinde malın kusurlu olması müşteriye malı iade hakkı verir. Kusur ölçüsü olarak da tüccar örfü esas alınmıştır ve İslam hukukunun klasik eserlerinde “tüccar örfünde değeri düşüren şey ayıp/kusur sayılır”[4] ilkesi benimsenmiştir. Meselenin daha iyi anlaşılması açısından ikinci bir örnek daha verebiliriz: Kurbanlık satın alımında müşteri satın aldığı hayvanın boynundaki zinciri de ayrıca para vermeden almak istese ve taraflar arsında anlaşmazlık çıksa; bölgedeki örfe göre hüküm verilebilir. Yani satış yapılan bölgede satılan kurbanlık hayvan üzerinde bulunan zincir, urgan, vb. ile satış örf/âdet ise ayrıca zincire ücret ödemek gerekmez.
Örfün delil olarak kullanımı ile ilgili olarak Mecelle’de; “Âdet muhakkemdir”;[5] “‘Örfen marûf olan şey şart kılınmış gibidir”;[6] “Beyne’t-tüccar maruf olan şey beyinlerinde şart kılınmış gibidir”;[7] “Örf ile tayin nass ile tayin gibidir”[8] şeklinde geçen külli kaideler de örfün hukukta kullanılan vazgeçilmez kurallardan olduğunu gösterir. Ancak alış-veriş konusunda yazılı bir sözleşme var ise sözleşmeye göre davranmak gerekir ve örf devre dışı kalır.
Gelecek yazımıza İslam iktisadının ikincil kaynaklarından “sedd-i zerâyi’”delili ile devam edeceğiz inşallah…
Selam ve duâ ile…(09.12.2024)
[1] https://sozluk.gov.tr/?ara=gelenek; https://sozluk.gov.tr/?ara=âdet.
[2] https://sozluk.gov.tr/?ara=âdet
[3] İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 259.
[4] Ahmed, Muhammed el Kudûrî, el-Kitâb Muhtasaru’l-kudûri, Tahkik veTa’lîk: Aytaç Aydın, Sekan Ağa (Konya: Burç yayınevi) s. 74.
[5] Mecelle, md. 36.
[6] Mecelle, md. 43.
[7] Mecelle, md. 44.
[8] Mecelle, md. 45.