eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
25°C
Ankara
25°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
25°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C
Perşembe Çok Bulutlu
26°C

Doç. Dr. Aytaç AYDIN

1973 Karabük-Eskipazar’da doğdu. İlk öğrenimini Eskipazar Boncuklar Köyü Merkez Mahallesi’nde (1980), orta ve lise öğrenimini İstanbul Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nde (1988) tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu (1988-1992). Yüksek lisans (1992-1995) ve doktorasını (1995-2002) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (Konya) tamamladı. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde İmam hatip lisesi meslek dersleri öğretmeni olarak görev yaptı (1992-2014). 2014 yılında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak atandı. 2015-2019 yıllar arasında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini yürüttü. Halen aynı fakültede öğretim üyesi ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevini yürütmektedir. Arapça ve İngilizce bilmektedir. Aydın’ın İslam Hukuku Açısından Mali Piyasa ve Mali Piyasa Araçları (2015); İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri Hisse Senedi ve Borsa (2015); Tedrici Arapça Dil Bilgisi 1 (2014); el Muhtâr, Ta’lik (Prof. Dr. Orhan Çeker ile birlikte) (2009); el-Kitâb, Muhtasaru’l-Kudûrî Fî Fıkhi’l-Hanefî, Ta’lîk ve Tahkîk (Serkan Ağa ile birlikte) (2018); İslam Hukukunun 100’ü (2017); İslam Hukukunun 200’ü (2019) adlı çalışmalarıyla birlikte makale ve diğer çalışmaları da bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

    İslam İktisadı Eğitimi-Öğretimi-2

    İslam İktisadı Kaynakları

    İslam iktisadını anlamak ve günümüz problemlerine İslam iktisadının penceresinden cevap verebilmek için öncelikle İslam hukukunun asli kaynakları kullanılır. Bu kapsamda birinci kaynak Kur’ân’dır. İktisadi konuda Kur’ân’da apaçık hüküm var ise bu hüküm uygulanır. Burada aranan cevap bulunamadı ise sırasıyla; sünnet, icmâ ve kıyasa başvurulur. Bu kaynakları önem öncelik derecesine göre açıklamakta ve iktisada dair uygulamasına örnek vermekte fayda var.

    Kur’ân “Allah Teâlâ’nın Hz. Muhammed’e (sav) Arpça olarak indirdiği, bize kadar tevatür yoluyla nakledilen, mushaflarda yazılı, fatiha sûresiyle başlayıp Nâs sûresi ile sona eren kelâmdır”. Kaynak değeri olarak birinci sırada olan Kur’ân’da tüm meselelerin açıkça hükmünü bulmak mümkün değildir. Hükmü Kur’ân’da bulunmayan meselede “Hz. Peygamberin (sav) söz, fiil ve takrirleri” olarak tanımlayabileceğimiz sünnete müracaat edilir. Daha sonra ise re’y ile meselenin hükmünü bulma yoluna gideriz. İslam iktisadına dair hüküm bulma noktasındaki bu hareket tarzının kaynağı Allah Rasûlü’nden (sav) rivayet edilen aşağıdaki hadiseden açıkça anlaşılmaktadır.

    Hz. Peygamber (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken soruyor:

    • Nasıl hükmedeceksin?
    • Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim.
    • Allah’ın Kitabında bulunmazsa?
    • Rasûlullâh’ın (sav) Sünneti ile hükmedeceğim.
    • Rasûlullâh’ın Sünnet’inde (sav) bulunmazsan?
    • Re’yimle hükmedeceğim. Çözümsüz bırakmayacağım.

    Bunun üzerine Hz. Peygamber:

    • Rasûlullâh’ın rasûlünü muvaffak kılan Allah’a hamdolsun, diyerek rabbine hamdediyor (Tirmizî, Ahkâm, 3).

    İslam iktisadında meselelere çözüm üretme çabası gösterilirken kaynakların kullanılması esnasında Kur’an hükümlerinin anlaşılmasının sağlıklı olması için ilgili kişinin aşağıdaki ilkeleri gözetmesini öneriyoruz:

    • Kur’ân’ı bir bütün olarak değerlendirmek ve parçacı yaklaşımdan uzak durmak,
    • Kur’ân’da yeter derece anlaşılmayan hususlarda Kur’ân’ın tefsiri mesabesindeki sünnete başvurmak,
    • Ayetlerin kronolojik iniş sırasını, ortamını ve şartlarını dikkate almak,
    • Ayetlerin iniş sebeplerini (esbâb-ı nüzul) bilmek.

    Bu ilkler gözetilmeden yapılan yorumlar sağlıklı olmayan çıkarımlara sebep olabilir.

    İslam iktisadının ikinci kaynağı olan sünnet, “Hz. Peygamber’den (sav) nakledilen söz, fiil ve takrirlerdir (onaylardır).” İslam iktisadında sünnetin anlaşılmasının sağlıklı olması için aşağıdaki ilkelerin gözetmesi önemlidir:

    Sünnetin;

    • Kur’an hükümleri ile bağlantısı,
    • Geliş sebebinin (sebeb-i vurûdu) bilinmesi,
    • Geliş (vurûd) ortamının ve şartlarını dikkate alınması,
    • Hz. Peygamberin (sav) hangi sıfatla söylediğinin (peygamber, devlet başkanı, ordu komtanı, vd..) bilinmesi,
    • Hadislerin hüküm koyma (teşriî) niteliği taşıyıp taşımadığının bilinmesi,
    • Hadis ile verilen hükmün gerekçesinin akıl ile kavranıp kavranamayacağının (taabbudi mi ta’lili mi olduğunun) bilinmesi,

    Önem arz etmektedir.

    Bu iki kaynakta açık hüküm var iken diğer kaynaklara müracaat gereği yoktur. Mecellenin de ifadesi ile “mevrid-i nassta içtihada mesâğ yoktur” (Mecelle, md. 14). Yani, hakkında nass bulunan (Kitap ve sünnetten delil) bulunan bir meselede ictihad yapılmaz, zira ictihad zan ifade eder ve onunla elde edilen hüküm de zannîdir. Oysa hüküm nass ile sabit olmuşsa kesinlik ifade eder. Kesinlik ifade eden zan ifade edenden evladır.

    Bu iki kaynakta (Kur’ân ve sünnette) hükmü bulunmayan meselelerde ictihad edilir. İslam iktisadının doğuş döneminden günümüze Kitap ve sünnette hükmü bulunmayan pek çok mesele ictihad uygulaması ile çözüme kavuşturulmuştur. Zira, Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra yeni bir vahiy gelmeyeceğine ve yeni bir peygamber de gelmeyeceğine göre; yukarıda Muâz b. Cebel hadisinde de geçtiği gibi meselelerin çözümü müctehidlerin ictihadı ile gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra bir meselenin hükmünde ittifak edilebilmişse burada İcmâ’dan söz edilir.

    İcmâ’, “Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra aynı asırda yaşayan Müslüman müctehitlerin bir meselenin hükmünde ittifak etmeleri” şeklinde tanımlanabilir. İslam hukuk ilminin esası (fıkıh usulü) çerçevesinde yapılan bu tarife göre icmâ’nın gerçekleşmesi zor olmakla beraber İslam hukukçularının çoğunluğu tarafından delil olarak kabul edilmiştir.

    İktisadi problemin çözümü bu üç delil ile de bulunamamış ise “kıyas” delili kullanılır. Kıyas, “Kitap ve sünnette hükmü bulunmayan meseleye, aralarındaki ortak illet sebebiyle bu kaynaklardan birinde bulunan hükmü vermek” demektir.

    Günümüzde iktisadi bir meselenin İslam iktisadına göre çözümünü bulmak için öncelikle “asli kaynaklar” olarak ifade edilen bu dört delile (edille-i erbaa) müracaat edilir. Bu dört delil ile çözüm üretilemediğinde ikincil kaynaklara (fer’î kaynaklar) müracaat edilerek mesele çözülür ama asla çözümsüz bırakılmaz.

    İslam iktisadı ile ilgili olarak asli kaynaklar olarak değerlendirilen bu dört delilin kullanımına birkaç örnek vermek gerekirse:

    Konu; faiz…

    “Allah alış-verişi helal ribâyı (faizi) haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275)

    Kur’ân, faizin hükmü şüpheye yer vermeyecek şekilde net olarak açıklandığı için faizin hükmü haramdır.

    Bu konu ile ilgili olarak ikinci kaynak olan sünnetten de deliller vardır ve bu hükmü destekler. Hz. Peygamber (sav) bu yasağı belirtip veda hutbesinde “Câhiliye faizi kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz, bizim faizimiz; Abdülmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir. Onun tamamı kaldırılmıştır” şeklinde ifade etmiştir (Ebû Dâvud, Menâsik, 57; İbn Mâce , Menâsik, 84). Cahiliyye ribâsı şöyle gerçekleşiyordu: Borçlu kişi borcunu ödeme vakti geldiği halde ödeyemediğinde ek süre verilerek borç miktarı artırılıyordu. Örneğin, vadesinde ödenemeyen 10 (on) dinar borç için bir yıl süre verilerek 1 (bir) dinar artırılıp 11 (onbir) dinar ya da daha fazla olarak ödemesi şart koşuluyordu. Bu durum bazen öyle bir hale geliyordu ki, borç katlanıyordu. “Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’a itaatsizlikten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i imran, 3/130) ayeti bu durumu ifade etmektedir.

    Yukarıda ifade edilen ilkeyi (mevrid-i nassta ictihada mesâğ yoktur) burada uygulayabiliriz. Hem kitapta hem de sünnette net olarak “haramlık” hükmü belirtilen faiz için ayrıca ictihad etmeye gerek yoktur. Ancak, faizin illeti (haram kılıcı temel gerekçesi) hakkında Kurân’da ve sünnette, sübutu kat’î ve delaleti kat’î bir delile rastlanmadığı için bu konu  ictihada açıktır ve icmâ söz konusu değildir. Faizin illeti kıyas delili kullanılarak tespit edilme yoluna gidilmiştir.

    Kur’ân’ın kaynak olarak kullanıldığı diğer bir hüküm örneği “meşru ticaretin karşılıklı rızaya dayalı olması” gerektiği hükmüdür. “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” ayeti ticaret hukukunda sözleşmelerin rızaya dayalı olmadan batıl bir sözleşme olacağını göstermesi bakımından önemlidir. Günümüz seküler hukuk sistemlerinin ticaret hukukunda da sözleşmelerin kuruluş şartlarından (unsurlarından) biri tarafların rızasıdır.

    İslam iktisadının ikincil (fer’î) kaynaklarını inşallah gelecek yazımızda (İslam İktisadı Eğitimi-Öğretimi-3) açıklamaya çalışacağız.

    Selam ve duâ ile…

    ETİKETLER: İslam hukuku, İslam iktisadı, İslam ekonomisi, İslam ekonomisi kaynakları, Ticaret, İslam ticaret hukuku.

    Aytaç AYDIN

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Alifakı dedi ki:

      Yazara selam olsun, Filistin’e ihtiram.
      Şüphesiz ki öfkeliyiz, kızgınız, canımız yanıyor, kalbimiz ağrıyor, sabrımız kanırtılıyor. Fakat sevgili yazar Filistin’lilerin eğitimle ve yaşayarak olgunlaşan şahsiyetlerini sade ve münevverce anlatmış.
      Bir nebze de olsa gönlümüzü serinlettiği için yazara teşekkür ederiz.
      Gerçekten de erkek, kadın Gazze halkının haykırışlarında, isyanlarında kendi idarecilerini, diğer grupları vs kınamamaları, suçlamamaları ancak muazzam bir tevekkül ve güzel bir iman eğitimiyle sağlanabilir herhalde.
      Selam olsun Ebu Ubeyde’lere ve onları doğuran analara.