‘’Yazınızı bekliyoruz’’ dedi, editör. Sonrasında hafızamı yokladım. Kendi içimde seyahat etmeye başladım. Derin hafızamda bir hatıra yolculuğu yaptım. Güzel hatıralar aradım beynimin kıvrımlarında… Çook çok eski silik bir hayal belirdi gözümün önünde… Cılız bir erkek çocuğu…
Yıl 1990’lar diye başlayalım söze… Üniversiteli yıllar… Tarih Öğretmenliği 1.sınıftayım, kulağa ne hoş geliyor…
Mahalleden bir çocuk… Adı Emin diyelim, lakin değil… Satırları okuyacak, herkes bilmesin hikâyemizi… O isim ve o masum çocuk hayalleriyle ve ismiyle birlikte bende saklı kalsın.
Babaannesi tutmuş elinden getirmiş bize. Birden karşımda buldum. Elinden tuttuğu çocuk yere doğru sabit bakarken bir yandan da sezdirmeden benim hareketlerimi takip ediyordu.
Baba anne sakin bir sesle bana yönelerek konuşmaya başladı:
– Kızım derslerine yardım eder misin? Ben anlamıyorum yavrum, ilgilenen de yok…
İçimden o an geldiği gibi karşıladım ve o an düşünmeden cevap verdim o yaşlı nineye:
– Memnuniyetle… Çocukları severim ben, çiçekleri sevdiğim gibi ve de ağaçları ve de kuşları…
Hemen o gün Eminle derse başladık. Çabuk ısındık birbirimize. O gün ayrılırken Emin’in gözlerinde derin bir mutluluk, yaşlı ninenin ise bütünüyle gözlerine yansıyan bir memnuniyeti görmüştüm.
Emin haftada bir gün akşamları geliyor, ders anlatıyorum, ilgileniyorum elimden geldiği kadarıyla, dilimin döndüğünce…
Babası ve babaannesiyle kalıyor, anne gitmiş… O kadar gitmiş işte. Ayrılmışlar… Gerisi sorulamaz, sorulmamalı da çocuklara. Şimdilik bu kadar bilgi yeter.
İlk başlardaki mahcup bakışlar yerini zamanla sahici ders konuşmalarına bıraktı. Öyle ki, dersleri hiç aksatmıyor Emin, zamanında kapıda beliriyor… Babaannesi getirmezse tek başına geliyor, ama geliyor. Sessizce kanepenin ucuna oturuyor… Bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. Uzun bir süre geldi derslere…
O küçük çocuk için bizim ev, o dersler, kim bilir nasıl bir anlam yüklenmişti…
Kim bilir belki Emin’in anne özlemiydim, belki abla hasreti… Belki bir kucak dolusu tebessüm şefkati… Belki bir çift bakıştı onun içine sevgiyle bakan.
Günlerden bir gün bir fincan hediye vermişim Emin’e. Vermişim’li kelime kullanıyorum, çünkü küçük zannettiğim bu detayların anlamını yıllar sonra anlıyor ve hatırlıyorum.
Veee araya mesafeler girdi haliyle… Uzun yıllar görüşemedik, o büyüdü bu sırada, evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu (Hani böyle anlatırlar ya hikâyeleri)… Bense yıllar geçse de yaşlanmadım bir türlü hep o genç öğretmen olarak kaldım…J
Yirmi yıl sonrasıydı günlerden bir gün… Emin’in babaannesiyle karşılaştım:
‘-Biliyor musun? Hocahanım kızım’ Dedi… Sen Emin’e bir fincan vermiştin. Onu hala saklıyor ve hiç kimsenin fincana dokunmasına izin vermiyor.
Şaşırdım… Düşündüm fincanı… Öyle çocuklara hitap eden bir fincan değildi. Almanya’dan gelmiş kahverengi, desenli, eksik bir kahve takımıydı.
Duygulandım… Bir fincana verilen değer… Hani sevgi neydi diye sormuştu ya Türkan Şoray. Sevgi; Sevdiğinden gelen bir fincanı bir ömür saklamaktı belki de.
Belki de bir Cemre atıvermekti bir çocuğun yüreğine. Yeşereceği günü beklemekti. Yahutta beklemeden onunda yüreğine sevgi tomurcukları ekerek, onunda bir başka gönülde yeşermesine kapı açmaktı. Bir insanı sevindirmekti Cemre…
Şöyle düşünüyorum da zaman zaman hediyeler vermişim tanıdıklarıma. Ama bilinmez demek ki, hangi tohum hangi bahçede yeşerir? Pırlanta tek taş değildiler veya pahada ağır, duygusuz eşyalar değildi… Ellerimle boyadığım deniz kabukları, ahşaptan yakarak yaptığım küçük duvar süsü, bazen parmağımdan çıkardığım bir yüzük, bir kutu bazen, bazen ahşap tesbih, ya da bir seccade. Hatta bazen sadece kendim yazmışım gibi ilk sayfasını doldurduğum kitaplar.
Ne ilginçtir ki, inanın, yıllar geçiyor ve bir arkadaşım ya da bir öğrencim, ‘’ Hala saklıyorum !’’ diyor,’’ bana verdiğin hediyeyi.’’
‘’Yaaa!’’ diyorum yine şaşkınlıkla. Emin’e verdiğim hediyeyi unuttuğum gibi o hediyeleri de unutmuşum çünkü.
Lakin nasıl içten, nasıl yürekten ve nasıl gönülden ise, o gönüllerde aynı muştuyla karşılanmış… Erguvan olmuş, lale olmuş, gül olmuş, açmış…
Anladım ki mesele hediye vermekte değil, üslubunda imiş… Bir yüreğe sızıp kaçak kat çıkabilmekte imiş… J
İlk öğrencim Eminim, seni hep o küçücük halinle hatırlıyorum… Bu sefer ben ziyaretine geleceğim ve çocuğuna babasından bahsedeceğim inşallah.
Emin ( gerçek adı bende saklı) başta olmak üzere tüm çiçeklerimi sevgiyle kucaklıyorum.
Melek KARADENİZ
28.12.2021
Ne kadar değerli bir hatıra … O “an” ı hissetmek ve yaşamak dileğiyle … Kaleminize sağlık Melek hanım ❤️
Teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum Fulya hanım.
Hikayeniz içimi ısıttı çok teşekkürler Melek Hanım
İlginize teşeklür ediyorum Selvihan hanım.
Çok içten, Çok akıcı bir dil ve biçem yazılarınızı ilgiyle takip edeceğim. Sevgiyle kalın…
Çok teşekkür ediyorum Mustafa bey. Selamlar hürmetler…
Sevgi…
O kadar güzel anlatmışsınız ki hocam içimiz ısındı gözlerim doldu. Güzel anılar güzel hatıralar bizde nasip oldu elhamdülillah. Şimdi de inşallah en güzel köşede kitabınız nasip olsun.sizi çok seviyorum..
Kaleminize sağlık…
Çok teşekkür ediyorum çiçeğim acizane bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Kucak dolusu sevgiler sunuyorum.
Hatıralar değil belki bizde saklanan sizsiniz hocam yüreğinize sağlık
07 Cerenim muhabbetler karşılıklı iyi ki sizlerin Öğretmeni olmuşum. Kucak dolusu sevgiler.
Seninle bir zamanlar aynı okulda çalıştığım için ,seninle tanıştığım arkadaş olduğum daha sonra dostluğa devam ettiğim için senin dostluğunu kazandığım için senin yazılarını okuyup hala bişeyler öğrendiğim için nasıl nasıl mutluyum bi bilsen canım arkadaşım .Sen sadece öğrencilerine öğretmen olmadın bi bilsen benimde senden neler neler öğrendiğmi nasıl dopdolu bi insansın .Senin öğretmenliğini bizzat gördüğüm için daha ne dokunuşların var çok şahit oldum.MAŞALLAH sana en kocamanından.Kelimeler yetmezki seni anlatmaya.Başarıların daim olsun canım arkadaşım öğretmeye devam inşallah.Eğitime devam…sevgiyle kal….
Ne diyeyim bilemedim arkadaşım, yorum yapmakta aciz kaldım. İyi ki arkadaşımsın , iyi ki tanıdım seni ve inşallah teveccühlerine layık olurum. Kucak dolusu muhabbetler.
Gönlüne girdiği her insana böyle güzel hatıra bırakmakta hünerdir bence.. Sizinle tanışan herkes gibi iyiki tanımışım sizi öğretmenim:))
Çok teşekkür ediyorum bizler de sizi iyi ki tanıdık Ayşecim. Kucak dolusu sevgilerimle…
Fincan hediyesi anlam yüklü ama daha önemlisi ilgiyle ve sevgiyle bir çocuğa eğitim ve öğretim emeğini hiç yılmadan verebilmektir. Yazarımız mutevaziligi nedeniyle bu alanı ön plana çok çıkarmamış. Halen öğretmenlik gibi bir güzide mesleği icra edebilen insanlar, aynen yazarımız gibi örnek anılar, anlar, yaşamlar biriktirmelidir. Öğretmenlik Allah’in insana bağışladığı eşsiz bir lütuftur. Her mesleğin nefesi tükeniyor, ama bu meslek masivadan bile nefes vermeye devam etmektedir. Melek hocam gibiler iyi ki varlar. Sayıları o kadar çok azaldı ki..
Yorumunuza çok teşekkür ediyorum Hüseyin Bey, mesleğimizin kutsallığını ne kadar veciz bir şekilde ifade eylemişsiniz. Saygı ve hürmetlerimle efendim.
Ben bir öğretmen çocuğuyum. 90 yalındaki annemi yoğun bakımda ziyaret ettikten sonra nereden aklıma esti ise ismini Google da aradım. Karşıma 50 yıl önce çalıştığı ilkokulun mezunları tarafından kurulmuş bir Facebook sayfası çıktı. Paylaşımlar içimde bir öğrencisi annemden bahsediliyordu. Resimde koymuş. Toplu sınıf resimlerinden. Bende çok emeği var diyordu annem için. Duygulandım…
Aradan 50 yıl geçmiş ama, okul hatıralarında annemin hususi bir yeri olmuş o öğrencide belliki. İz bırakan tüm muallimlere binler hürmetler ve selamlar olsun.
Fırsatı bulmuşken dua istedim valide için 50 yıllık öğrencisinden. Hamdolsun dün hastaneden çıkarıp evine getirdik. Kimbilir belkide üstünde emeği olan öğrencisi duası bereketine…
Yorumunuz ile sayfamıza ahenk kattınız. Kıymetli Öğretmenimizin ellerinden öpüyorum. Hislerimizi koruduğumuz sürece insanız. Çok teşekkür ediyorum selamlar saygılar efendim.
Çoooook güzel Melek hanım
Teşekkür ediyorum saygılar selamlar efendim.
Teşekkür ediyorum Menekşe hanım.Saygılar