eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
29°C
Ankara
29°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
28°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
29°C
Cuma Parçalı Bulutlu
30°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
28°C

Doç. Dr. Ali Faruk YAYLACI

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Eğitim Bilimler Enstitüsünde, Eğitim Yönetimi, Planlaması ve Teftişi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1995-2005 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yaptı. 2005-2010 döneminde Belçika’da Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmenliğinde bulundu. 2013 yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde akademisyen olarak görev yapmaya başladı. Halen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde göreve devam etmektedir. Çalışma alanları, eğitim yönetimi, eğitim felsefesi ve eğitim politikasıdır.

    Milli Eğitim Akademisi ve Akademyanın Ahvali

    Bakanlığın bir akademi kurması oldukça doğal, gerekli ve yıllardır konuşulan ancak adım atılamayan önemli bir husustur. Bununla birlikte taslağın öngördüğü yeni öğretmen yetiştirme düzeni çok önemli bazı soruları akla getirmektedir; öyle ise eğitim fakülteleri niye var? Dahası var olmaya devam edecek mi ve nasıl?

    Açıkça görülmelidir ki Milli Eğitim Akademisinin yer aldığı taslak, eğitim fakültelerinin özgün ve belirgin yerinin olmadığı bir öğretmen yetiştirme alanı oluşturmaya yönelimin ifadesi gibidir. Öyle anlaşılıyor ki yükseköğretim kurumlarını bitirenler öğretmen olmak istiyorlarsa bu akademiye başvuracaklar ve dört dönem burada yetiştirildikten sonra öğretmen olarak seçilebilme hakkını elde edecekler. Esasen bu durumu geçmişte eğitim fakültelerine verdirilen formasyonun bakanlık uhdesine alması şeklinde de okuyabiliriz. Taslak, akademinin sadece bir hizmetiçi eğitim ve öğretmeni geliştirme sistemi değil öğretmen yetiştirme ve seçme mekanizması öngörmektedir.

    Gerek YÖK gerek MEB, gerek eğitim fakülteleri rakip ya da başka başka dünyaların kurumları olmadığına göre aralarındaki ayrışmayı nasıl izah edebiliriz? Bu kurumlar, “öğretmen yetiştirme düzenini değiştiriyoruz, eğitim fakülteleri kapatılıyor ve yükseköğretim kurumlarını bitirenler Milli Eğitim Akademisinde formasyon alarak öğretmen olabileceklerdir” demiş olsaydı tartışacak pek bir şey olmazdı. Fakat tutarlılık ve bir ilkeye dayanmak her alanda ve her bağlamda aslî unsurdur. İlkece tutarlı olmak öğretmen yetiştirme sisteminin kendi içinde anlamlı ve tutarlı bir yapıya kavuşturulmasını gerektirmektedir.

    Eğitim fakülteleri neden gözden düştü belki de bunun üzerinde biraz düşünmeliyiz. Eğitim fakültelerinde 200 bine yakın öğrenci öğretmenlik için öğrenim görüyor, 10 bine yakında akademisyen bu fakültelerde görev yapıyor.  Yaklaşık 14 bin öğrenci öğretmenlik öğrenimini tamamlayıp mezun olmaktadır. Üniversitelerden her yıl 115 bin civarın öğrenci mezun olmaktadır. Yeni sistem, her yıl 14 bin yeni mezun ve bekleyen binlerce mezun arasından öğretmen seçmenin yanında bütün üniversite mezunlarını da sürece dahil edecektir. Buna göre öğretmen olabilme olasılığına sahip kişi sayısı katbekat artmış olacaktır.

    Bu taslakla, binlerce mezun vererek “atama bekleyen öğretmen” havuzunu büyüten eğitim fakültelerinden ve “bir milyona yakın öğretmen adayı var, atanamıyor” şikayetlerinden bir çırpıda kurtulmak mümkün olacak mıdır? Milli Eğitim Bakanlığı, “benim her yıl 20-30 bin öğretmen atamam gerekiyor, bu kadar adayı akademiye alıp kendim öğretmenlik niteliklerini kazandırıp atayacağım, böylece atama bekleyen öğretmen diye bir şey olmayacak” der gibidir.

    Başka bir tuhaflık ise akademinin öğretmeni nasıl yetiştireceği yani eğitim fakültelerinden farklı olarak nasıl yetiştireceği meselesi. Taslağın gerekçeler kısmına ve maddelere bakılırsa, eğitim fakülteleri teorik ağırlıklı, uygulama yönü zayıf, çağın gerisinde, teknolojiyi takip edemeyen öğretmenler yetiştirmektedir. Akademide ne yapılacağı merak konusudur. Eğitim fakültelerinden olmayan hangi dersler, yöntemler burada olabilecektir. Bütün bu formasyonu, dersleri kim verecektir, öğretimi kim yapacaktır? Öyle görünüyor ki yine eğitim fakültelerinden öğretim kadrosu için yardım alınacaktır. Öyle ise mesele fakülte binaları mıdır? Öğretim üyesi akademide yer alınca farklı mı yetiştirecektir öğretmeni?

    Esasen bir diğer önemli husus ise eğitim fakültelerinin bizatihi ne’liği meselesidir. Sanki eğitim fakülteleri ve akademisyenleri, kaç eğitim fakültesi açılacağına, hangi müfredatın öğretileceğine, teorik derslerin ya da uygulamanın nasıl olacağına tümüyle akademik kaygılarla kendileri karar veriyormuş gibi bir hava yaratılmaktadır. Dolayısıyla eğitim fakülteleri sıkıntılı, iyi öğretmen yetiştiremiyor, bypass edilmeli demek oldukça haksız bir şeydir. Herhangi bir fakülte ne kadar iyi ise eğitim fakülteleri de o kadardır.

    Aslında yapılması gereken açıktır; MEB ve YÖK’ün, eğitim fakültelerinden temsilcilerin “bir araya” gelip ortak bir yol inşa etmesidir. İlkece tutarlı çok sayıda alternatif vardır;

    • Her yıl ne kadar öğretmene ihtiyaç duyuluyorsa o kadar mezun verecek sayıda eğitim fakültesi açık bırakılarak diğerleri kapatılabilir.
    • Eğitim fakültelerinin çoğu kapatılarak her yıl 20-30 bin öğretmen adayına öğretmenlik formasyonunu bir yüksek lisans programı ile kazandıracak az sayıda “Eğitim Bilimleri Fakültesi” açılabilir. Herhangi bir lisans bölümünü bitirenler öğretmen olmak istiyorlarsa burada yüksek lisans ile öğretmenlik formasyonu kazanabilir.
    • Eğitim fakültelerinin sayısı ve kontenjanları olabildiğince azaltılarak; müfredatı MEB’in beklentileriyle uyumlu şekilde uygulama ağırlıklı bir şekilde düzenlenerek işlevlerini sürdürebilir. Milli Eğitim Akademisi de bir hizmet içi eğitim merkezi olarak varlık kazanabilir.

    Hasıl-ı kelam bu türden çok sayıda alternatifi bir kenara bırakıp öğretmenlik mesleğinin ve bu mesleğe hazırlanma sürecinin, akademyadan, eğitim bilimlerinden ve üniversite ikliminden koparılarak,  oldukça sert bürokratik bir yapıya indirgenmesi yıllardır sorun yumağı haline gelmiş olan öğretmen yetiştirme ve görevlendirme sisteminde kalıcı bir iyileşme sağlayamayacaktır.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.