eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
27°C
Ankara
27°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
30°C
Cuma Açık
29°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
30°C
Pazar Hafif Yağmurlu
26°C

Mustafa ÖZCAN

1962 yılında Bolu’da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren Arapça ve İslami ilimler öğrenmeye başladı. Eğitimine Kahire el-Ezher Üniversitesinde devam etti. Bazı arkadaşlarının yardımıyla Arapçasını ve İslami ilimlerini ilerletmek maksadıyla Şam'a gitti. Burada bir taraftan Fethü'l-İslam gibi klasik medreselerde İslami ilimler öğrenirken diğer taraftan da Daru's-Selam adlı devlet okulunda modern Arapça eğitimi aldı. 1982 yılına kadar Ezher Üniversitesi bünyesinde şer'i ve dini ilimleri tahsil etti. 1982 yılında Türkiye'ye döndü. Zafer, Girişim, İslam Dergisi, Kodaya Ed-Düveliyye gibi yerli ve yabancı birçok yayın organı ve dergide makaleleri yayınlandı. Milli Gazete, Zaman, Yeni Şafak, ve Yeni Asya gazetelerinde dış haberler servisini yönetti ve makaleler yazdı. Özellikle Ortadoğu konusunda çalışmaları ve yazıları ile tanındı. Yerli ve yabancı onlarca dergi ve gazetede yazıları ve makaleleri yayınlandı. Çeşitli güncel araştırma kitapları kaleme aldı. Yurt içi ve yurt dışında değişik konferanslara, birçok televizyon programlarına katıldı. Evli ve dört çocuk babasıdır.

    Kur’an Fransa’yı dize getirdi

    Komünist ülkeler komünizm ideolojisi doğrultusunda dinsizliği aşılarken  Fransa da bunu  cumhuriyet umdeleri altında yapar. Bu umdelerden en başta geleni laiklik ilkesidir. Halbuki cumhuriyet rejimi cumhuru temsil ettiği oranda dini de temsil eder. Ona karşı yabancılık çekmez. Ama gelin görün ki durum öyle değildir. Kendi sınırlarında Allah’ı anmayan Fransa yabancı coğrafyalarda Katolik misyonerliği yapar. Türkiye ile Cezayir hedef ülkelerden bazılarıdır. Üçgende geçen ibretamiz bir kıssa vardır. Bu kıssa Mecelle heyeti Başkanı ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın torununa dairdir. Fatıma Aliyye hanımın kızlarından İsmet biraz serkeş ruhludur.  İlim irfan öğrensin diye onu da Dame de Sion’a gönderirler. İçine kapalı biri olan İsmet Hanım burada Hıristiyanlığı benimser ve rahibe olur. Sonra da sırra kadem basar yani izini kaybettirir.  Onu önce Fransa’ya gönderirler ardından da arka bahçe Cezayir. Annesi de ahir ömrünü gözyaşları içinde kilise duvarları arasındaki kayıp kızını aramakla geçirir.

     Bilahare Zübeyde İsmet hanımın izleriyle İstanbul’da ve Ümit Meriç’in satırlarında karşılaşıyoruz. Karşılaşmalarını şöyle hikaye ediyor:  Karagümrük’te Nurettin Cerrahi Asitanesi’nde bir akşam, 1987-88 yılları olmalı, St. Antoine Kilisesi’nin papazları Muzaffer Ozak Efendi’yi ziyarete geldiler, sohbete dâhil oldular. Ben de Fransızca tercümelerini yaptığım için orada bulunuyor idim. Gelenlerden bir tanesi, Padre Luce adlı zat benimle daha yakinen tanışmak istediğini, nasıl bir eğitimden geçerek İslami kimliğimin oluştuğunu merak etiğini söyledi ve bir konferans vermek üzere beni St. Antoine Kilisesi’ne davet etti. St. Antoine Kilisesi malum Beyoğlu’nda, Galatasaray’da. Bir üstte herkesin girdiği kısım var, bir de altta şapel var. Küçük bir kilise… Burası sadece o kilise yetkililerinin girebildiği bir ibadet mekânı…

      Orada birçok vaiz rahibenin huzurunda ben kendi içimdeki cennete yolculuk serüvenimi etraflıca anlattım. Aşağı yukarı yirmi kişi vardı. Yani yedi sekiz tane rahibe; Saint-Joseph’ten, Saint Paul’den, Saint Benoit’dan İstanbul’daki diğer kiliselerden rahip ve rahibeler. Konuşmam bittikten sonra aşağı yukarı 65 yaşlarında orta boylu, beyaz yüzlü, başında rahibe şeklinde arkadan başörtüsü bağlanmış, üzerinde rahibelerin son dönemlerde benimsemiş oldukları kıyafetlerden olan bir hanım yaklaştı. Ve hayret ettiğim bir Türkçe ile: “Ben Ahmet Cevdet Paşa’nın torunu İsmet Hanım’ım” dedi. Bunu duyunca ben hayretlere düştüm, çok memnun olduğumu ifade ettim. O da, “Ben de sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Sizi bir gün Dame de Sion’a davet etmek istiyorum, ben şimdi oradayım” dedi. Ben de, “Hay hay, memnuniyetle” dedim. Hemen bunun arkasından ilave etti. ‘Yalnız bana lütfen neden Hıristiyan olduğumu sormayın, ben sizi tanımak istiyorum ama…’ dedi. Ben de, ‘Peki, rica ederim’ dedim. Dame de Sion’a bana verilen günde gittim. Orada da sohbet ettik. Beni izzet ü ikramla ağırladılar ve orada gezdirdiler.

    Elbette Ahmet Cevdet Paşa gibi bir hukukçunun torunu ve Fatma Aliyye gibi zarif bir hanım efendinin kızının tanassur etmesi üzücü. Ama dünya daru’l garaip ve acaip.

    Fransa vaktiyle sömürgeleştirdiği  Cezayir’de  eğitim yoluyla yeni İsmet hanımlar devşirmek ister. Yine Fatma Aliyye hanım gibilerin canlarını yakmak ister. Ama fıtrat ters teper.  Allah nurunu tamamlamak ister.  Cezayirli kızlar Fransız okullarına Fransız kıyafetler eşliğinde alınırlar. Kimliklerini aşındırırlar ve Fransızlar gibi olur çıkarlar. Ya da plan böyledir. 11 yıl sonra ise bu okullarda eğitim gören Cezayirli kızlar mezuniyet töreninde davetlilerin huzuruna bambaşka bir heyet içinde çıkarlar. Davetliler bir de ne görsünler. Mezun olan kızlar Fransız kıyafetleri yerine Cezayirlilerin giydikleri yerel İslami kıyafetleri benimsemişlerdir. Bunun üzerine Fransız basını feryat eder: Fransa bunca yıldır Cezayir’de ne yapmaktadır? Basının bu sorusuna karşılık Cezayir müstemlekeler bakanı şu karşılığı verir: Kur’an Fransa’dan daha güçlü ise ben ne yapabilirim?              

    Kur’an Fransa’dan daha güçlüdür. Arkasında Allah’ın iradesi vardır.  Bütün kitapların özüdür, özetidir. 

    Hiçbir kitap diğerinin yerini tutmaz. Kur’an ise bütün kitapların yerini tutar. Zira semanın dünyaya uzattığı ip, el, kulptur.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.