eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
19°C
Ankara
19°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Az Bulutlu
16°C
Cumartesi Çok Bulutlu
13°C

Leyla YILDIZ

Erzurum'da doğdu; ilk ve ortaokulu Erzurum’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Çeşitli liselerde Edebiyat öğretmenliği yaptı. Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesinde, Edebiyat ve Osmanlı Türkçesi derslerine girmektedir. Üniversite yıllarında Erzurum yöresine ait efsaneler, maniler, atasözleri ve deyimler üzerine derleme çalışmaları yaptı. Bitirme tezini “Lügat-ı Naci” ve “Kamus-i Türkî”de geçen Arapça sözcüklerin çoğul kullanımları üzerine hazırladı. Yerel ve ulusal düzeyde dergi ve gazetecilik çalışmaları yaptı. Değirmen Dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı. Değirmen Dergisi Risale Haber, Edebi Kültür Dergisi’nde edebî-felsefî yazılar yazdı. Farklı türde kitaplar ve filmler üzerine eleştiriler kaleme aldı. 2020 yılında İhtilâlden İkbâle Var Olmanın Retoriği adlı iki ciltlik biyografi kitabı yayımlandı. Dünya Bizim, Edebiyat Dünyamız, Tyb.org, Edebistan, Şehir ve Kültür Dergisi, Türkiye Postası Gazetesi gibi çeşitli yerlerde yazıları yayınlanmaya devam etmektedir. TYB Sakarya yönetim kurulu üyesidir. Evli ve üç çocuk annesidir.

    Kelimeler ve Şeyler…

    Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.

    Ludwig Wittgenstein

    Modern zamanların insanı, tamamıyla dünyevileşen bir varlık oldu. Kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı pompalanıyor. “Zübde-i âlem” olan insandan eser yok şimdi. Meteliğe kurşun atan modern dünyada “para” yükselen değerdir. “Paran kadar konuş.” ya da “Kaç paralık adamsın.” gibi kalıp yargılarla insanın kıymeti ölçülür oldu. Bu zihniyet, kendi kutsal sözcüklerini üretiyor.

    Sermaye, piyasa, para, güç, iktidar, zenginlik, rant, faiz, lobi, kâr, bencillik, başarı, kariyer, mutluluk, güzellik, haz, konfor, refah, zevk, eğlence, gece hayatı, lüks yaşam…

    Alın teri değersizleştirildi. “Sen çalış ben yiyeyim, başkası açlıktan ölmüş bana ne!” anlayışı hâkim kılındı. Çile çekmeden elde etmek, akıllılık sayılıyor.

    Havadan para kazanma, paradan para kazanma, köşeyi dönmekpiyangoyu vurmak, şans oyunları, kumar, hayali ihracat, vurgun…

    Marks’a göre “kapitalizm”, Durkheim’e göre “sanayileşme”, Weber’e göre “teknoloji”nin inşa ettiği modernizmde kutsala yer yok. Garaudy’nin tespitiyle insanın karşısında artık ona kılavuzluk edecek Tanrı yok, istikrarlı değerler yok, hakikatler yok; dünya, insan için meçhul ve yabancıdır. İnsan hiçlikle karşı karşıya.

    Hayâlî ne diyor?

    “Ol mâhiler ki derya içredir

    Deryayı bilmezler”

    Sürekli bir baş dönmesi içindeyiz. Sürat devrindeyiz. Durup kendimizi dinlemeye vaktimiz yok. Hız içinde yaşıyoruz. Her şey akıyor. Her şey mütemadiyen değişiyor. Değişimlere ayak uydurma telaşındayız. Uyduramayan devre dışı kalıyor. Süresiz bir koşu bu. Kapitalist sistemin çarkına kapılan modern insan, günbegün öğütülüyor.

    İşte hâl-i pür melâlimiz:

    İş, ofis, daire, şirket, fabrika, mesai, alarm, zaman baskısı, yetişme telaşı, acelecilik, temporoter, trafik, korna, üst geçit, alt geçit, metro, tünel, peron, gişe, nöbet, vardiya, part time, full time…

    Ne kadar kaçmak istersen o kadar seni yakalayan, ne kadar uzaklaşsan ahtapot gibi bir tarafından çeken, kendi tuzağına düşüren, insanı Kafka’nın böceğine dönüştüren, hayatımızı karartan şeyler ve bu şeylerin ürettiği sözcükler…

    Şifre, dekont, faiz, zam, kredi, kuyruk, fiş, pirim, ek hesap, fatura, yekûn, bakiye, borsa, döviz, altın, banka, mevduat, vade, fahiş fiyat…

    Fakirlikle korkutulan insanda kötümser ruh hâli. “Er-rızku a’l Allah /Rızık Allah’tandır” felsefesini bertaraf eden modern hayat, maişet derdini hâkim kıldı. Rızık ilâhtan değil kurumlardan, kapitalin patronlarından bilinir oldu. Bir elinde telefon, bir elinde tespihle kahvelerde pinekleyip ahvâlinden şikâyet, genel geçer kurala dönüştü.

    Ekonomi, pahalılık, enflasyon, geçim sıkıntısı, açlık, kıtlık, karaborsa, sefalet, yoksulluk…

    Modern hayat, lüks yaşamı, refahı, konforu vaat ediyor her bireye. Gelişmek için değil, yeni bir şey üretmek için değil, tüketmek için vardır modern insan. Sık sık nükseden alışveriş çılgınlığı… Piyasa ekonomisi, insanları hipnotize etmiş gibi. Yangından mal kaçırırcasına alışveriş… Kışkırtıcı, büyüleyici AVM’ler, mağazalar, outlet ve süpermarketlerin önleri, araçlarla hınca hınç dolu… Bu da yetmezmiş gibi internet üzerinden alışverişler… Ve son on yıla damgasını vuran kargo iptilası…

    hepsiburada, trendyol, gittigidiyor, sipariş, Aras kargo, yurtiçi kargo, PTT kargo, kapıda ödeme, kredi kartı, banka kartı, indirim kartı, bankamatik, kampanya, ucuzluk, müşteri, alıcı kitle…

    Küresel sermaye, kalkınma adına, ilerleme adına tüketime teşvik eder. Tüketim ekonomisinin bir numaralı hedef kitlesi ise kadınlar… Ne kadar tüketirse o denli kendini iyi hisseden, ne kadar alışveriş yaparsa o kadar mutlu olan, ne kadar sahip olup gösteriş yaparsa o kadar kendini yeterli ve değerli hisseden kadınlar… Modernliğin bir ölçüsü de satın alma yarışı içinde olmaktır.

    İndirim, taksit, kart, para puan, bonus, hediye, promosyon, üç al bir öde, kişiye özel, mağaza, reyon, harcama, kasa, ödeme…

    Kapitalizm artık bedenleri değil zihinleri köle olarak kullanıyor. İnsandan ruhu alıp onu makineye dönüştürendir kapitalizm. Modern teknoloji ile kapitalist ideoloji, birbirini besleyerek var oluyor. Ne yiyip içeceğine, nasıl giyineceğine, saçını nasıl tarayacağına, tırnağına nasıl bakım yapacağına tüketime hükmeden küresel sermaye karar verir. Küresel zihniyet; tek tip insan üretir, biricik olana değil, kalıp modele taliptir. “İmaj her şeydir”, “sen buna değersin”, “kendini şımart” gibi sloganlarla literatürünü belirler.

    Moda, tarz, stil, defile, podyum, marka, trend, kozmetik, estetik, perma, röfle, botoks, dolgu, silikon, dekolte, zayıflık, proporsiyon, ideal vücut, operasyon, imaj…

    Ve sürekli çalışma, kazandığını eğlence sektöründe harcama illeti… Hâkim felsefe: “Vur patlasın, çal oynasın!”

    Gece kulübü, dans, pop, caz, bar, müzikhol, beach, kafe, beş yıldızlı otel, suit otel, butik otel, tatil köyü, açık büfe, serpme kahvaltı, alakart, şef, gurme, menü, restoran endüstrisi, kadeh, kutlama… Ve şampanya!

    Tüketim ekonomisi gösterişi sever. Reklamların, sloganların, propagandaların tufanında gösteri toplumu inşa eder.

    Show, vitrin, show room, podyum, seyirci, reyting, afiş, billboard, gösterime girmek, gala, lansman, parti, konfeti, havai fişek, neon, tezahürat…

    Tanrı kompleksi içindeki modern insan, sıradan olmaktan ölesiye korkar, bu psikolojinin sözcüklerini üretir.

    Star, süperstar, megastar, idol, kral, taçsız kraliçe, efsane, diva, duayen…

    Modernizm meşgul ederek, kafaları işgal eder. Önce bireyselleştirir insanı sonra hizaya getirir. Makineleşen insanın önüne yepyeni bir mecra dayar: Sanal âlem. Adorno’nun ifadesiyle: “Artık kişinin evindeyken kendisini evinde hissetmemesi bir ahlâk sorunudur.”

    Whatsapp, biptelegram, internet, wi-fi, sosyal ağ, twetter, facebook, instagram, takip, uygulama, arama motoru, eror, çevrimiçi, online, uzaktan eğitim, ileti, mesaj kutusu, link, web, blog, hesap, fake hesap, sayfa, duvar, profil, durum, story/hikâye, siber saldırı, hacker, siber zorbalık…

    Evet, “insan toprakla kendini keşfetti, makineyle kendinden uzaklaştı.” Modern hayatı terk edip köyünde bir kulübede yaşamayı tercih eden Alman filozof Martin Heidegger, teknolojiyi vahşi canavar olarak tanımlıyor. Zira bu canavar insanı ele geçiriyor; dijitalleşen insanın kalbi de makineleşiyor. Robotu insanlaştırma vaadiyle insanı robotlaştırandır endüstri devrimi.

    Sanal gerçeklik, metaverse, selfie, time, ekran, ekran görüntüsü, snapchatreels video, klip, eba, zom, mebbis, barkot, QR kod…

    Mektup anılarda kaldı, kitap kokusu rafa kalktı, revaçta elektronik ortam esareti.

    e- posta, e- mail, e- kitap, e- okul, e- imza, e- nabız, e- devlet, e- ticaret…

    Korku paranoyasını hâkim kılan modern zihniyet, kitleleri korkutarak sonuca gider. Türlü yollarla fertlerin takibini yapar.

    TC numarası, hes kodu, aşı kartı, çip…

    Ceza ile yönetilir modern insan. Vergiler ve cezalar; sömürü aracıdır.

    Trafik cezası, vergi cezası, gecikme cezası, park cezası, köprü otoyol kaçak geçiş cezaları… Taşıt vergisi, ev vergisi, motorlu taşıt vergisi, ötv…

    Hastalıklı semptomların savunuculuğunu yaptırır modern dünya. Kâh kirletir sözcükleri kâh sözcük ithal eder durmaksızın. Önüne ne çıkarsa…

    Pedofili, lbgt, gay, oğlan, efemine, top, cinsiyetsizlik, üniseks, travesti, eşcinsel, metroseksüel, biseksüel, homoseksüel…

    Bizi üç harflilerle tanıştıran modern hayattır…

    Bim, Şok, atm, avm, sms, dask, ogm, ego, kat, kot, hat, kod, lap top, tik tok…

    Modernite, insanı değiştirip dönüştüren sahte şeyleri, bu şeylerin sözcüklerini üretmeye devam ediyor mütemadiyen.

    Pet şişe, damacana, plastik, poşet, naylon, beton, hormon, yapay, trans yağ, palm yağı, işlenmiş gıda, mısır şurubu, süt tozu, laktoz, tavuk bulyon, gdoelektronik sigara, kimyasal zehir…

    Geleneksel yeme- içme kültürü yerini yepyeni bir beslenme tarzına bırakır.

    Fas food, dondurulmuş gıda, cips, kola, ice tea, aperatif, atıştırmalık, branch, eve sipariş ve diyet…

    Nev-i şahsına münhasır illetler üretir:

    Obezite, bağımlılık, HIV, AIDS, deli dana, kuş giribi, domuz gribi, covid 19, virüs, aşı…

    Emniyette hissetmez kendini çok gelişmiş insan. Canını güvende hissetme ihtiyacı birinci önceliğidir.

    Güven, güvenlik, garanti, sigorta, bireysel emeklilik, akıllı ev, çift kat kilit, kapı zinciri, XRI cihazı, gıda güvenliği, güvenlikli site, kamera gözetimi, muhafız, tel örgüler…

    Yüzlerce yılın terbiyesinden süzülüp gelen zevkini, kültürel ve estetik değerlerini terk edip hayallerini betona bağlayan modern insan, ranta dayalı şehirleşmeyi seçerek tehlike çanlarını kendi eliyle çaldı.

    Betonarme, apartman, dubleks, tripleks, dikey büyüme, kaçak kat, kaçak inşaat, kentsel dönüşüm, metropol, süper lüks daire, recidance, plaza, gökdelen…

    Kapitalist hırs, insanı tehdit eder boyuta ulaştı.

    Hava kirliliği, çevre kirliliği, gürültü, çöp, atık su, kimyasal atık, anten, egzoz, zehirli gaz, verici, radyasyon, manyetik kirlilik…

    Tabiatı dizginlemek hevesiyle tahta oturan modernizm, tabiat olaylarından ölesiye korkar. Sanki ölüm çok gelişmiş insanın alt edebileceği bir şeydir. Bu yüzden her afette müthiş bir narsistik yaralanma yaşar. İnsanın başına gelenlere inanamaz. Acziyetini kabul edemez. Tanrıya sığınma yerine onu sorgulamayı tercih eder.

    Sel facia, kar beyaz ölüm, yağmur hayatın felç olması, fırtına şehrin esir alınması, deprem yüzyılın felaketi…

    Bu hengâmede Atı alan Üsküdar’ı geçmektedir.

    Burjuva, elit, ceo, kripto, yeraltı patronu, mafya babası, vergi kaçakçısı, hortumcu, müteahhit, yağmacı…

    Zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir olduğu bir sistemi işlemektedir. Emperyalist güçlerin dilinde sihirli üç sözcük:

    Globalleşmek, küreselleşmek, modernleşmek…

    Döndürün dünyayı modernleşiyorum.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.