Alzaimer hastası baba ve ona bakan kızının hikayesini anlatıyor film. Artık kızını dahi
tanımaz olan baba, sonlara doğru, “bütün yapraklarımın döküldüğünü hissediyorum” diyebiliyor. Bu, düşüncesiz bir sözden çok herşeyin anlamlı bir özeti.
Bense, daha önce hiç gitmediğim İsviçre’ye, derslerimde bahsettiğim Lozan ve Montrö şehirlerinin yanı başında yapılacak toplantıya katılmaya gidiyorum. Lozan (Lausanne) ve Montrö (Montreux) ve şimdi buralarda bu sefer Doğu Akdeniz konuşulacak. Akademisyen değil de Türk diplomat olsam “tarafsız” İsviçre’den şüphe duymam gerek. Neyse ki buralarda söyleyeceklerim kendimden başka kimseyi bağlamayacak.
Yine de bu meseleler neden buralarda konuşulur sorusu aklımda. Yoksa şu yanı başından trenle bir saattir gittiğimiz ama bir türlü bitmeyen Cenevre Gölü’nün kurduğu güzellikler mi? Yahut hemen arkasındaki heybetli Alplerin hissettirdiği ihtişam mı? Yoksa tarafsız olabilmek ya da gözükebilmek mi? Ya da hepsi mi?
1291’de üç kantonun birleşmesi ile kurulmaya başlayan ve daha sonra birçok küçük kantonun katılımı ile oluşan İsviçre’nin tarafsız devlet durumu, en geç 1848 yılı ile başlatılabilir. Birbirine çoğu kez öfkeli Avrupalı hükümranlar arasında bir duvar gibi durabilmesi için… Hukuken zorunlu bir statü olmasa da, İsviçre tarafsızlık durumunu öylesine kararlı uygulamış ve pekiştirmiş ki, herkes bunu böyle kabul eder olmuş.
Montrö’de, dağın yamacındaki toplantı mekanı Caux Palace’a gidecek trenin iptal olduğunu öğrenince, yanımdaki iki Yunanlı ile birlikte taksiye bindik. Yola çıktığımızdan beri karanlıkta tırmanıyoruz. Belli ki Alpler’in yükseklerine doğru tırmanıyoruz. Şu dar yollar ne zorlayıcıdır. Belki de değildir, nitekim kışın dahi dağ tırmanabilen feniküler trenler de var.
Şimdi Montrö’nün ışıklarına tepeden bakıyoruz. Nerdeyse uçaktan bakar gibi…o derece yukardayız. Klasik bir bina. Düşünün dağın eteklerine 1902 de yapılmış, ikinci dünya savaşının hemen sonrasında, dünya sorunlarının görüşülüp çözülebilmesi için bir toplantı merkezine dönüştürülmüş. Kimin aklına gelir.. Daha önceden bile gelmiş aslında. Aşağıda Montrö’nün şehir merkezindeki Montreux Palace’da, 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne ev sahipliği yapmamış mıydı? Ondan önce, Montrö’nün hemen yanı başındaki Lozan şehri de Lozan Anlaşması görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı tabi…
Tarafsızlık, paranın yanı sıra ne çok şey daha kazandırmış ve kazandırıyor İsviçre’ye. Sadece İsviçre’ye mi? Belki de herkese… Tarafsızlık, dışardan objektif bakmak, gerektiğinde adil olanı söylemek ise, her insanın, bu arada da bütün dünyanın tarafsız birilerine ihtiyacı hep var gibi. Acaba, tarafsız birilerine sığınmak, insanın gidermesi gereken temel duygusal ihtiyaçlardan biri mi? Ya da öfkeli devletlerin arasına fiziken ya da ruhen girebilecek tarafsız bir devlete ihtiyaç hep var mı? Tıpkı alzaimer hastası babanın kızına güvenme ihtiyacı gibi mi?
İsviçre öyle ya da değil, böyle bir his vermesi dahi yeterli olmuş. Nitekim, Doğu Akdeniz üzerine Mısırlı, Yunanlı, Lübnanlı, İsrailli ve ben alabildiğine rahat ve bir çözüm arayışı içerisinde, İsviçrelilerin ev sahipliğinde uzun uzun konuşuyoruz.