“Güzel ahlâkı meydana getirecek olan davranışın altındaki psikolojik ve sosyal şartlar konusunda insan zihnini tetkike sevk etmeliyiz” diyen Fârâbî, bu noktada eğitimi devreye sokmaktadır. Mademki insan en üstün olgunluğu elde etmek için yaratılmış ve kendisine tayin edilen bu hedefe ulaşmak için gerekli başarıyı gösterecek yeteneğe sahiptir, öyleyse, onu hedefe götürecek olan bir sanat olmalıdır. Fârâbî bu noktada devletin resmî eğitimini önermektedir. Fârâbî, eğitimi erdemli bir savaş sanatı olarak nitelendirir. Herkesi kabiliyeti ölçüsünde yetiştirmeyi “âdil” bir sanat olarak isimlendirmiştir (B.Bayraklı).
Adalet, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, hakkaniyet ölçülerine uyma, meşruluk, tarafsızlık, insaniyet, iyilik gibi anlamlara gelir. Aile, okul, iş yeri ve sosyal çevre insanın adalet arayışı içinde olduğu yerlerdir. Adalet, toplumsal bir varlık olan insanın, bir toplumun üyesi olarak nasıl yaşayacağını düzenleyen rehberdir. Hakların haklıya dağıtılması, insan etkileşiminin hemen her boyutuna nüfuz eder.
Adâlet, başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeyen istikrarlı bir doğruluk ve ahlâk kanununa itaatle gerçekleşen ruhî denge ve ahlâkî kemaldir. Kur’ân-ı Kerîm’de adâlet sıfatından yoksun olan kişi dilsiz, âciz ve hiçbir işe yaramayan bir köleye benzetilerek böyle birinin, adâlet faziletini kazanamamış, dolayısıyla doğru yolu bulmuş olanla bir tutulamayacağı belirtilir. Allah nezdinde en üstün değer ölçüsü olan erdemine nâil olabilmesi için âdil olması ve adâletli söz söylemesi gerekir. Fârâbî insanın bio-psişik yapısının işleyişinde de adâletin bulunduğunu belirtmiştir. Buna göre kalbin hizmetinde bulunan beyin, onun ısısını dengede (itidal) tutar ve bu sayede öğrenme ve hatırlama tahayyül ve düşünme gibi psikolojik aktivitelerin sağlıklı bir şekilde işlemesi demek olan adâlet gerçekleşir. Bunun sonucunda da insana yakışır fiiller, iyi ve dengeli davranışlar doğar. Diğer taraftan Fârâbî, adâletle eğitim arasındaki ilişkiyi; eğitimin sosyal görevleri arasında sayılan, nesiller arasında köprü kurma, kültürü bir nesilden diğerine aktarma faaliyetinde de ele alır. Bir önceki neslin sahip olduğu gerçeklik ve yatkınlıkların bir sonraki nesilde de bulunması gerekir. Çünkü, kökenleri aynıdır. Böylece adâlet, bir sonraki neslin bir önceki nesilden maddî ve manevî hak ve yetkinlikleri almasıyla gerçekleşecektir. Fakat bir sonraki neslin, bir önceki nesilden alması gereken hak ve yetkinliği kendi başına alması ve bu uğurda kendi kendine çaba sarf etmesi mümkün değildir. Onun için, kendisine bunu temin edecek ve şahsiyetine göre harekete geçirecek bir eğitimciye(fail) ihtiyaç duyar. Fârâbî, nesillerin bozulmasını, onlar arasında kültür aktarımının gerçekleşme durumuna bağlar. Bir önceki neslin, şahsiyetini elde edebilmesi için, bir sonraki nesil bir öncekinin kültür mirasına sahip olmalıdır. Bir önceki nesil, bir sonraki nesle vermesi gerekeni verecek, bir sonraki de bir evvelkinden alması gerekeni alacaktır. Fârâbî, bu işlevi, adâlet kavramıyla karşılamaktadır (el-Medînetü’l-fâżıla). Netice olarak diyebiliriz ki, Fârâbî adâlet kavramını çeşitli alanlarda ele almış, kültür aktarımı, değer, düzenleme ve dengeye ağırlık vermiştir. Davranışın iyiliğini, denge anlamına gelen adâlete bağlamış, davranışlarda dengeyi sağlama sorumluluğunu eğitime bırakmıştır. Adâletin kendisi bağımsız bir değerdir ama, diğer değerler onsuz olamaz. Hakkaniyet bu değerlerden biridir. Hak, objektif bir kavram ve sabit bir kanun ilkesidir. Kur’ân-ı Kerîm’e göre adâletin ölçüsü yahut dayanağı hakkaniyettir. Adâlet hakka uymakla sağlanır. Bir hak konusunda hüküm verilirken, hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanımayan insanlar için “işte bunlar zalimlerdir” denilmiştir. Allah’ın adâleti diğer sıfatları gibi eksiksiz olduğu halde, sınırlı kabiliyetlere sahip olan insanın gösterdiği adâlet her zaman az veya çok kusurlu olmaktadır.
Eğitim kurumlarında her öğrencinin, insanların bireysel ve kolektif sorunlarını çözme; fikir, sorun ve politikalara eleştirel yaklaşabilmesi; başkalarının refahı ve yararı için endişe duyma; bireylerin onur ve haklarına saygılı olma gibi değerleri benimsemesi adaleti öğrenmesi demektir.