Bugün 7 Temmuz 2024 Pazar. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretini (M 622) esas alan, kameri takvimin ilk ayı olan Muharremin 1. günü ve İslam âleminin Hicri yılbaşısının 1446. Yıldönümüdür. Bütün İslam alemi için hayırlara vesile olsun.
Hicret: Arapça “hecr, hicran” mastarından türemiş bir isimdir. Sözlükte ise bir şeyi terk etmek, o şey ile ilgiyi kesmek, ruhen, bedenen ve kalben ayrılıp uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Özel olarak ise hicret, Peygamberimizin beraberindeki Müslümanlar ile Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmesi olarak anılmaktadır. Diğer taraftan Peygamberimiz ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret eden Ashaba muhacir, Onları Medine’ye davet eden ve her türlü yardımı kendilerinden esirgemeyen Medineli Müslümanlara da Ensar denilmektedir.
Hicret daha iyi şartlarda bir hayat sürmek için yapılan bir mekân değişikliği değildir. Daha geniş anlamıyla hicret; Mekkeli Müslümanların gördükleri insanlık dışı eza ve cefalar sebebiyle inançlarının gerektirdiği tüm emir ve yasakları serbestçe yerine getirebilmek amacıyla Allah rızası için vatandan, maldan, yardan, candan, evlad’ü iyaldan vaz geçmektir. Hicret; kötülükleri iyiliğe, düşmanlıkları kardeşliğe, şirki tevhide, tevhidi vahdete dönüştürmek için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır.
Onun için her göç hicret, her göç edende “muhacir” değildir. Yine “Ensar” yardım eden anlamına gelse de her yardım eden de “Ensar” değildir. Ensar İslam tarihi açısından büyük bir öneme sahip, Hicret olayı ile Mekke’den Medine’ye göç eden Muhacirlere kucaklarını ve gönüllerini açan, maddi ve manevi varlıklarını onlarla paylaşan Medineliler ile özdeşleşen bir kavram olduğu gibi Kur’an’da kendilerine işarete edilerek şereflenmiş bir toplumdur.
“Onlardan önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş bulunan Ensâr’ın da bu ganimet mallarında hakları vardır. Onlar beldelerine göç eden muhâcirleri kendi canları gibi severler ve onlara fazladan verilen ganimetlerden ötürü gönüllerinde en küçük bir kıskançlık ve burukluk duymazlar.” (Haşr,9)
Gerçek muhacir, Allah’ın yasak kıldığı şeyleri terk edendir.” Hicret de önce terk etmekle, terk edilmesi gerekenlerden vazgeçmekle başlar. Hicret; kişinin içinde bulunduğu şartları, yeri ve konumu ruhen ve bedenen terk edip başka bir yere intikal etmesidir. Bu açıdan bakıldığında Hicret mana yönüyle bir iman ve ruh eylemidir.
Nitekim en büyük muhacir Hz. Muhammed (sav) hadislerinde “Ameller niyetlere göredir. Kimin hicret etmekteki niyeti Allah ve Resul’ünün emirlerine uymak ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde etmek istediği bir dünyalığa veya evlenmek istediği bir kadına yönelikse onun hicreti de niyet ettiğinedir.” “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların selâmette olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasakladığını terk eden kimsedir.” Buyurmuştur. (Buhârî, Îmân)
Hicret ile ilgili ayetlerde ise; “İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. (Tevbe ,20) “İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.” (Bakara, 218) Buyurulmuştur.
Hicret, İslâm devletinin kuruluş harcı, İslam davetinin önünü açan iksirli anahtarıdır. Medine döneminde, İslam davetinin önündeki engeller birer birer hicret ile kaldırılmıştır. İslâm’ın sosyal bir nizam, siyasî bir otorite olduğu ve İslam medeniyetinin ortaya çıkışı hicret ile vuku bulmuştur.
Mekkeli Müşriklerin işkence ve baskısı sebebiyle Medine’ye göç etmek zorunda kalan bir avuç Müslümanın hicret hareketi hicretten sonraki çok önemli hadiselerin doğumuna vesile olmuştur.
Çünkü Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencesi karşısında iman ve sabırdan öte gidemeyen 13 yıllık tevhit mücadelesi hicreti, Hicret ise Medine İslam devletini, Medine İslam devleti, Mekke’nin fethini, Mekke’nin fethi ise İslam’ın cihanşümul bir din olmasının yolunu açmıştır. Hicret, savaş içinde yaşamayı adet edinen bir toplumdan barış içinde yaşayan güvenli bir toplumun inşasını doğurmuştur.
Hicret; İslam tarihinde bir dönüm noktası olduğu içindir ki, Hz Ömer’in (r.a.) hilafeti döneminde hicretten 16 yıl sonra (M.638) Hz. Ali’nin (r.a) teklifi ve İslam şurasının onayı ile Peygamberimizin miladi 622’yılında Mekke’den Medine’ye göç olayı İslam tarihi için başlangıç sayılmış, her kameri yıla göre Muharrem ayının 1. günü Müslümanlar için hicri yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Hicri takvimin ortaya çıkışı ve Hz. Peygamberin (sav)`in Mekke`den Medine`ye göç etmesinin hicri takvime başlangıç olarak kabul edilmesi, hicretin tek başına ne kadar büyük bir olay olduğunun açık bir göstergesidir.
Hicri yılbaşına sahip çıkmak aynı zamanda hicretin ifade ettiği ruh ve manaya da sahip çıkmak anlamını taşımaktadır. 1 Muharrem Hicri yılbaşı Müslümanların sosyal iletişim ağlarından tebrikleşme yoluyla geçiştirilebilecek kadar basit bir hadiseye indirgenmemelidir. Hicreti oluşturan şartlar, hicret ve hicret sonrası yaşanan hadiseler, hicret ile elde edilen kazanımlar birlikte değerlendirilmeli ve kıssadan hisseler çıkarılmalıdır.
Şüphesiz cahiliye döneminde Müslümanlara reva görülen olaylar ile günümüz İslam dünyasında yaşanan terör, savaş, şiddet, işgal açlık, yokluk ve yoksulluk olayları arasında çok büyük benzerlikler vardır. Ancak o gün Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceler müşrikler ve kafirler tarafından yapılırken, bugün İslam coğrafyasında Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceler hem kendi din kardeşleri hem de din düşmanları tarafından iş birliği içinde yapılabilmektedir. Ne yazık ki Müslümanlar hicret gibi bir olaydan ders alıp, içlerine düştükleri zilletten kurtulma yerine kendilerine reva görülen zillete şükretme yolu tercih etmektedirler.
Yine günümüzde İslam coğrafyasında yaşanan; terör, şiddet, açlık, yokluk, yoksulluk, işgal, iş savaş gibi menfur hadiselerden dolayı kendi ülkelerini terk etmek; başka ülkelere sığınmak zorunda kalan Müslümanlar Peygamberimizin hicretinden ders alıp kendi ülkelerine dönmeyi düşleme yerine; daha müreffeh bir hayat sürmek için kendilerini yurtlarından kaçışa zorlayan iç ve dış mihraklara köle olma yolunu seçmeleri Müslümanların hicret ruhundan ne kadar uzaklaştıklarını göstermektedir.
Şunu ifade etmek isterim ki; Müslümanların içine düştükleri zillet çukurundan kurtuluş reçetesi hicret öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylarda aranmalıdır. Bu yüzden Müslümanlar gerek hicreti zorunlu kılan sebeplerden gerekse hicretten sonra oluşan sonuçtan ders çıkarmak zorundadır.
Özellikle Hz. Muhammed’in (s.av.) kendisine verilen emanetleri sahiplerine ulaştırılması için gösterdiği hassasiyetten, Hz. Ali’nin (r.a) ölümü göze alarak Peygamberimizin yatağına yatmasından, Hz. Ebu Bekir’in yolculuktaki dostluk ve arkadaşlığından, aralarında hiç savaş eksik olmayan Evs ve Hazreç kabilelerinin düşmanlıklarının kardeşliğe dönüşmesinden özellikle Muhacir ile Ensar arasında sağlanan İslam kardeşliğinin oluşturulmasından, hicret sonrası Mekke’yi fethedecek maddi ve manevi güce kavuşmalarından ve daha nice olaylardan dersler alınmalıdır.
Hicri yılbaşı ve hicri yılbaşına mesnet teşkil eden hicret olayı iyi araştırıldığında hicretin bir kaçış değil, asla dönüş olduğu, Siyonist İsrail’in Filistin’e uyguladığı soykırımı sonlandıracak, Suriye bataklığını kurutacak, Arakan yaşanan zulmü durduracak, Libya’yı çok uluslu güçlerin tasallutundan, Doğu Türkistan’ı Çin zulmünden kurtaracak, İslam dünyasında var olan savaşı, şiddet, işgali açlık, yokluk ve yoksulluğu sonlandıracak, İsrail’in işgali altında kurtarılmayı bekleyen Kudüs’ü ve Mescidi Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturacak kurtuluş reçetelerini içinde barındırdığı anlaşılacaktır.
Ne yazık ki Müslümanlar kendi inanç ve medeniyet değerlerine sırt döndükleri ve inançlarını hayatlarına yansıtmadıkları için İslam coğrafyasında yaşanan zillet ve meskenet yüzünden birbirleriyle kardeşçe yaşama ve kendi takvimlerine sahip çıkma şuurundan uzak karanlık bir hayatın içinde kıvranmaktadırlar.
Müslümanların kendi kültür ve medeniyet değerlerine dönmek için hicret ruhuna sarılmaları, İslam coğrafyasının halkları, devlet ve hükümet başkanları tarafından hicri yılbaşını sahiplenmeleri dilek ve temennisiyle; 1446. Hicri yılbaşının tüm inananların ve insanlığın barış ve huzuruna, Müslümanların kardeşliğine vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum.7.7.2024
MUSTAFA KIR
Allah razı olsun hocam. Hislerimize tercüman oldunuz
Yüreğine sağlık kıymetli hocam